Yerel seçimler ve Kürt sorunu

Yerel seçimler ve Kürt sorunu

1 Nisan 2024’den itibaren Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiği sorusu şimdiden seçim sonuçlarının önüne geçmiş bir soru olarak duruyor. Bu bağlamda, öne çıkan en önemli gelişme, Kürt sorununda yeni bir dönemin başlaması için Kürt aktörlerden gelen önemli ve arka arkaya gelen çağrılarla yaşanmaya başladı. 

Bir hafta sonra sandığa gideceğiz.  Oylarımızı vereceğiz. 

Kentlerimizi kimin farklı ölçeklerde yöneteceğine karar vereceğiz. 

Kentli Türkiye’de yaşıyoruz.  Seçimler yerel ama Türkiye’nin geleceği ve siyasetin yeniden şekillenmesi açısından da önemli.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 seçimlerini kazandığı akşam, “Çalışmaya devam, İstanbul’u geri alacağız” açıklamasını yapmasıla birlikte, bu seçimlere çok önem vermiştik. 

Fakat belki de son yıllarda yapılan seçimlerden sonra, İstanbul dahil en sönük geçen seçim sürecini yaşadık.  

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri siyasi tarihimize en sönük ve halkın ilgi göstermediği seçimler olarak geçebilir. 

Seçimlere katılımın yüksek olacağını düşünüyorum. 

Bu, her seçimde olduğu gibi, ülkemizde seçmenin oyunu ciddiye alması ve oyu yoluyla mesaj vermesi nedeniyle olacak.

Bu nedenle, seçimler her zaman en doğru anket sonucu olmuştur. 

Fakat hala niye bu seçimler ilgi gösterilmiyor sorusu önemli?

YORGUNLUK, İLGİSİZLİK VE PERFORMANS

Bu soruya yanıt için dört neden gösterebiliriz.

Birincisi, Türkiye seçim yorgunu bir ülke.

Son yıllarda arka arkaya gelen seçimlerden yorulduk. Bu seçim sonrası, 2028’e kadar seçim yok. Halk, seçimleri değil, asıl başta hayat pahalılığı ve ekonomik sorunlarının çözülmesini istiyor.

İkincisi, halkımız, özellikle muhalefet alanına destek verenler ve kentli eğitimli orta sınıflar, haklı nedenlerle “siyasete ve siyasetin yapılış şekline ilgisiz”, siyasetten soğumuş ya da uzaklaşmış durumdalar.  

Seçim yorgunluğu kadar siyasetten soğuma da bu seçimlerin özelliklerinden biri olmuş durumda. 

Üçüncüsü, özellikle İstanbul ve Ankara gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakının çok önem verdiği yerlerde halk kararını vermiş gibi gözüküyor.  

Bu iki gözlemime dayanıyor: hem İstanbul ve Ankara’nın mevcut belediye başkanları tarafından 2019-24 sürecinde iyi yönetilmesi ve farklı kesimlerle iyi ilişkiler kurması, hem de İktidarın adaylarının seçim sürecinde vizyon, liderlik ve söylem düzeyinde kötü performans göstermeleri.  

İktidarın her iki aday tercihinin doğru aday tercihi olmadığını görüyoruz  

Ne Murat Kurum Ekrem İmamoğlu’na, ne de Tevfik Altınok Mansur Yavaş’a güçlü rakip olabildiler. 

İstanbul ve Ankara’da İmamoğlu ve Yavaş’ın kazanan taraf olması sürpriz olmayacak. 

Yine de seçmen buna karar verecek diyerek sonucun kesin olmadığını vurgulayalım. 

1 Nisan 2024’den itibaren Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiği sorusu şimdiden seçim sonuçlarının önüne geçmiş bir soru olarak duruyor. Bu bağlamda, öne çıkan en önemli gelişme, Kürt sorununda yeni bir dönemin başlaması için Kürt aktörlerden gelen önemli ve arka arkaya gelen çağrılarla yaşanmaya başladı.

Dördüncüsü, yukarıda sıraladığım üç neden önemli olmakla birlikte, bence seçimlere ilgisizliğin belki de en önemli nedeninin, seçim sonrası Türkiye’nin nasıl yönetileceği ve siyasetin nasıl yeniden şekilleneceği sorusunun seçimleri kimin kazanacağından daha önemli olmaya başlaması olduğunu düşünüyorum. 

1 Nisan 2024’den itibaren Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiği sorusu şimdiden seçim sonuçlarının önüne geçmiş bir soru olarak duruyor. 

Bu bağlamda, öne çıkan en önemli gelişme, Kürt sorununda yeni bir dönemin başlaması için Kürt aktörlerden gelen önemli ve arka arkaya gelen çağrılarla yaşanmaya başladı. 

Üç tarafı, Ukrayna ve Gazze gibi oyun değiştirici savaşlarla çevrili, uluslararası sistemde “Batı sonrası Dünya”ya geçişin ciddiyet kazandığı ve savaş-güvenlik-ekonominin demokrasinin önüne geçtiği dünya siyaseti içindeki Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiği sorusu yerel seçimlerin önüne geçmesi zamnalı ve gerekli bir gelişme olarak görülmeli.

Dikkatlerin bölgesel-küresel dinamiklere verildiği ve seçim sürecinin önüne geçtiği bir dönemden geçiyoruz.

Buna ek olarak, ülke siyasetinde de, 2023 seçimlerinden sonra Kürt sorununun asıl muhatabı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İktidarın görülmesi için çabaların başladığını da biliyoruz. 

Son haftalarda, Kürt sorununda çatışma çözümünde yeni bir dönemin başlaması ve bu bağlamda esas ve belirleyici aktörün Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu vurgulayan çağrıların kritik konumdaki Kürt aktörler tarafından yapıldığını gördük.

 KÜRT AKTÖRLERDEN YENİ DÖNEM VE ERDOĞAN VURGUSU

DEM’in HDP’nin devamı değil, aksine çok daha farklı bir konuma yerleştirilmesi; Türkiyelilik yerine kimlik siyasetine dönülmesi; “Seni Başkan yaptırmayacağızdan Sayın Erdoğan’a  geçiş”; ve kimlik-ekonomi ilişkisi için İktidara çağrılar yapılması bu çabaya örneklerdi.

Son haftalarda, Kürt sorununda çatışma çözümünde yeni bir dönemin başlaması ve bu bağlamda esas ve belirleyici aktörün Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu vurgulayan çağrıların kritik konumdaki Kürt aktörler tarafından yapıldığını gördük. 

Selahattin Demirtaş’ın, “Kürt sorununda esas muhatap Sayın Erdoğandır” çağrısı; Ahmet Türk’ten, “Bu sorunda derin devleti CHP ikna edemez, ancak Sayın Erdoğan edebilir” açıklaması, ve Leyla Zana’nın “Çözüm sürecini buzdolabından çıkarma zamanı geldi” ve “Bu sürecin esas aktörleri Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi Öcalan’dır” çağrıları seçim sonrası dönem için önemli ip uçlarını veriyor.

Ve en az bu açıklamalar kadar kritik olan, Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a yaptığı, “Bırakamazsın”, sadece Cumhur İttifakının değil “Türkiye’nin sana ihtiyacı var” açıklamasını da unutmayalım.

Tüm bu açıklamalar yeni bir çözüm süreci başlamasa bile, Kürt sorununda, bölgesel ve küresel dinamiklerdeki değişimin gerekli kıldığı yeni bir döneme gireceğimizi bize gösteriyor. 

Bu dönem: güvenlik ve devletin, demokrasi ve siyasetin önüne geçtiği; terör sorunun ülke içinde bitmeye doğru evrildiği ve PKK’nın ülke dışına çıkma olasılığını güçlendiği; Kürt sorunun diğer kimlik sorunları gibi terör sorunu içermeyen siyasi ve kültürel bir sorun olarak tartışıldığı; Kürt aktörlerin Kürt sorununu tartışmak için yeni bir paradigma arayışına girecekleri bir dönem olabilir. 

Üç tarafı savaşlarla çevrili ama Batı sonrası dünyanın da önemli aktörlerinden biri olan Türkiye’nin, Kürt sorununda yeni bir döneme girmesi hem ülkenin ötesine giden bölgesel ve küresel öneme sahip, hem de gerekli ve zamanlı bir gelişme.

KÜRT SORUNUNDA YENİ BİR DÖNEM KÜRESEL ÖNEME SAHİP

Üç tarafı savaşlarla çevrili ama Batı sonrası dünyanın da önemli aktörlerinden biri olan Türkiye’nin, Kürt sorununda yeni bir döneme girmesi hem ülkenin ötesine giden bölgesel ve küresel öneme sahip, hem de gerekli ve zamanlı bir gelişme. 

Irak ve Suriye’nin bu değişim sürecindeki yerleri ve gelecekleri en az Türkiye içi kadar kritik öneme sahip. 

Tüm bunlar, Kürt sorunundaki oyun değiştirici gelişmelerin yerel seçimlerin önüne geçtiğini bize söylüyor. 

Şüphesiz ki, seçim sonuçların önemi CHP’nin de nasıl seçim sonrası bir konumda ve yapıda olacağı sorusuyla ilgili. 

Aynı zamanda, bu seçimlerin en ilginç boyutunu oluşturan Yeni Refah Partisi’nin alacağı oy oranı da, seçim sonrası Türkiye siyasetinde kartların yeniden karılması olasılığını güçlendirecek. 

Bu gelişmere dönük analizimi gelecek hafta Pazar yazımda sizlerle paylaşacağım.

Unutmayalım, Türkiye, Rusya, Belarus, Suriye değil.  Seçimlerin ve oylarımızın çok önemli olduğu bir ülke. 

Sandığa gidelim, oyumuzu verelim.

 

Fuat Keyman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir