AB’nin yakın gelecekte güvenilir bir uluslararası güvenlik aktörü olması mümkün mü? 

AB’nin yakın gelecekte güvenilir bir uluslararası güvenlik aktörü olması mümkün mü? 

Ortadoğu’da AB üye devletlerinin birbirlerinden farklı politikalarının yanı sıra Ursulavon der Leyen ile Josep Borell’in kimi zaman birbirine ters düşen açıklamaları AB’nin tek bir pozisyona sahip olamadığını, güvenilir ve jeopolitik bir Avrupa’dan uzak olduğumuzu bir kez daha bizlere gösterdi.

2019 yılında, o zamanın çiçeği burnunda Komisyonu jeopolitik bir Avrupa vaad ederek göreve başladı ve o günden bugüne kadar jeopolitik olmasa da güvenilir bir uluslararası aktör olarak AB’ye duyulan ihtiyacın arttığı, bir zamanlar Avrupa’nın dostları ile çevrili ilişkiler – “ring of friends” – yaratma çabalarının olduğu komşu bölgelerinin çatışmalarla, trajedilerle, savaşlarla anıldığı bir dönem yaşamaktayız. Ukrayna’daki savaş, 2022 yılından beri sadece bölgede istikrarsızlık ve güvenlik tehdidi yaratmıyor, dünyada 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş müesses nizamı tehdit ediyor. Avrupa’nın bu savaş karşısındaki hızlı cevabı jeopolitik bir aktör olarak varlık gösterme potansiyeli konusunda bir süre heyecan yarattı. Ta ki 7 Ekim’e kadar. 

Ortadoğu’da AB üye devletlerinin birbirlerinden farklı politikalarının yanı sıra Ursula von der Leyen ile Josep Borell’in kimi zaman birbirine ters düşen açıklamaları AB’nin tek bir pozisyona sahip olamadığını, güvenilir ve jeopolitik bir Avrupa’dan uzak olduğumuzu bir kez daha bizlere gösterdi. 7 Ekim’den itibaren AB’yi dış dünyada temsil eden bu iki önemli aktörün demeçleri bakış açılarındaki farkları çok açıkça göz önüne sermektedir. Ursula vonder Leyen’in -aşırı- İsrail yanlısı demeçleri, Komisyon tarafından Filistin’e yapılan yardımların durdurulacağı yönündeki açıklamaları, daha sonra durdurulmayacağı ama teröristlerin desteklenmesinde kullanılıp kullanılmadığının kontrol edileceğinin söylenmesi gibi birbiriyle çelişkili ifadeler, ateşkes çağrısının tek bir ağızdan yapılamaması, bazı AB üye ülkelerinin Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) yaptıkları yardımları durdurması, bazı üyelerin durdurmaması AB içinde bir fikir birliğinin olmadığının açık göstergesidir. Bu kadar karışık mesajların verilmesi ise AB’nin güvenilir bir aktör olarak algılanmasına doğal olarak engel olmaktadır. AB’nin sağlam temeller üzerine inşa edilmiş politikalara sahip bir aktör olmadığı fikri güçlenirken, üye devletler ile ikili ilişkilerin temel alındığı ve ana aktör olarak batıda ABD’nin muhatap olarak alındığı bir dünya düzeninin devam ettiğini izlemekteyiz. 

AB’nin uluslararası bir aktör olması tartışması Avrupa’nın geleceği konferansında da kendine yer bulmuş, AB vatandaşlarına bu konuda görüşleri sorulmuştu. Dünyada AB başlığı altında, AB vatandaşlarının AB’yi barışın, kurallara bağlı bir uluslararası sistemin koruyucusu, diyaloğu artırıcı politikalar üreten bir yer olarak görmek istedikleri ve çok taraflılık ilkesi temelinde 3. ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinden yana oldukları ortaya çıkmıştı. 

Fakat bu kadar çok önem verilen, üzerinde konuşulan bu konuda AB’nin geleceği maalesef çok parlak görünmüyor. 

Uluslararası alanda güçlü bir aktör olabilmek için isteğin varlığı, AB’nin liderliğini yürütenlerin bu çerçevede bir vizyon ortaya koyma çabaları ve bu yönde bazı adımlar atması, AB’nin başarılı olması için yeterli olmamaktadır.

İSTEĞİN VARLIĞI AB’NİN BAŞARILI OLMASI İÇİN YETERLİ OLMAMAKTA

Uluslararası alanda güçlü bir aktör olabilmek için isteğin varlığı, AB’nin liderliğini yürütenlerin bu çerçevede bir vizyon ortaya koyma çabaları ve bu yönde bazı adımlar atması, AB’nin başarılı olması için yeterli olmamaktadır. Evet, bir yandan siyasi, sosyal ve iktisadi birçok küresel ve bölgesel kriz AB’yi bir aktör olma konusunda zorlasa da AB içinde artış gösteren popülist söylemler, AB’nin üye ülkelerinin daha korumacı politikalara yönelmeleri AB’nin uluslararası alanda en güçlü yanı olan -veya olması gereken- demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı gibi değerlerden uzaklaştığı algısını da güçlendirmektedir. 

Ortadoğu ve göçmenler özelinde AB’nin politika ve söylemlerinin değerler Avrupası ile uyumlu olmaması AB’nin inandırıcılığı ve güvenilirliğine yıllar içinde büyük zararlar verdi. Çatışmaların arttığı, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası sistemde ön planda tutulmaya çalışılan değerlerin yerle bir edildiği, güvensizlik hissinin giderek daha hakim olduğu bir dünyada insanı önceleyen, değerlerin önemine inanan ve vurgu yapan aktörlere ihtiyacımız varken AB’nin de bu değerlerden uzaklaşması, AB’nin güvenilir bir aktör olarak görülmesini engelliyor. Ama işin kötüsü, sadece bununla da kalmıyor, Avrupa entegrasyon sürecinin, “sui generis”, nevi şahsına münhasır, karakteri en güçlü özelliği olabilecekken AB’yi herhangi bir uluslararası kurum konumuna sokuyor.

AB’nin kendi içindeki siyasi, ekonomik ve kurumsal dinamikleri, AB üye devletlerinin kendi gündemlerini AB’nin gündemi haline getirmeleri ve bunun önüne geçemeyen AB’nin uluslararası aktör kimliği sorgulanmaya muhtaç hale gelmektedir.

AB’NİN ULUSLARARASI AKTÖR KİMLİĞİ SORGULANMAYA MUHTAÇ

AB’nin kendi içindeki siyasi, ekonomik ve kurumsal dinamikleri, AB üye devletlerinin kendi gündemlerini AB’nin gündemi haline getirmeleri ve bunun önüne geçemeyen AB’nin uluslararası aktör kimliği sorgulanmaya muhtaç hale gelmektedir. 17-18 Nisan 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Özel Zirvesi sonuçlarında bir yandan Türkiye ile işbirliği yapmanın AB’nin stratejik çıkarları açısından önemli olduğunun söylenmesi fakat her şeyin Kıbrıs ile ilişkilendirilmesi bu durumun en yakın zamanlı örneği olarak karşımızda durmaktadır. Jeopolitik aktör olma iddiasında bulunan AB’nin Türkiye ile ilişkilerini tek bir konuya indirgemesi ve hatta yaratıcı hiçbir yöntem önerilememesi, Türkiye’de uzun yıllardır Avrupa üzerine çalışmalar yürüten akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerinin önerilerini önemsememesi veya duymazlıktan gelmesi, bu iddiasında çok da gerçekçi olmadığını gösteriyor. 

Türkiye’nin AB’ye üyeliğinden bağımsız, Avrupa’nın geleceğinde rol oynayacak önemli bir aktör olduğunun göz ardı edilmesi AB’nin güvenilir bir uluslararası aktörden beklenen düşünce yapısını ve vizyonu henüz oturtamadığının kanıtıdır. 

TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ BİR AKTÖR OLDUĞU GÖZ ARDI EDİLİYOR

Türkiye’nin AB’ye üyeliğinden bağımsız, Avrupa’nın geleceğinde rol oynayacak önemli bir aktör olduğunun göz ardı edilmesi AB’nin güvenilir bir uluslararası aktörden beklenen düşünce yapısını ve vizyonu henüz oturtamadığının kanıtıdır. 

Haziran ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinden çıkacak sonuçlardan daha çok kampanya sürecinde duyacağımız söylemler AB’nin güvenilir bir uluslararası aktör olma iddiası hakkında bize yol gösterici olacaktır. Seçim sonuçları ile ilgili birçok projeksiyon yapılmakta ve bu projeksiyon çalışmalarından biri olan Politico’nun çalışmalarında Kimlik ve Demokrasi grubunun sandalye sayısı Mayıs 2023 başında 66 olarak tahmin edilirken, 20 Nisan itibari ile 86 olarak tahmin edilmektedir. Avrupa şüphecisi, göçmen karşıtı, aşırı sağ görüşleri temsil eden bu grubun sandalye sayısındaki artış, Parlamentonun en büyük iki grubunun (Sosyal Demokratlar ve Avrupa Halk Partisi) sandalye sayılarına yetişemeyecek olsa da burada dikkat çeken temel meselelerden birinin de popülist aşırı sağ partilerin söylemlerinin merkez sağ ve sol partiler tarafından benimsenmesi ve bu söylemlerin normalleşmesi olduğunun da altının çizilmesi gerekmektedir. Maalesef, bu söylemlerin siyasi dile nüfuz etmesi ve kabul görmesi, yukarıda önemine dikkat çekilen değerlere bağlı, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygılı bir Avrupa’dan uzaklaşılması riskini de beraberinde getirmektedir. 

Çiğdem Üstün

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir