Hakikat ölünce sen de ölürsün!

Hakikat ölünce sen de ölürsün!

Michiko Kakutani’nin “Hakikatin Ölümü” Trump Çağında yalancılık sanatı, isimli kitabından bazı altını çizdiğim satırları paylaşacağım: Trump, belki de yalan söylemiyor, çünkü hakikate önem vermiyor. Kendisi de hakikatle ilgilenmiyor.

En kritik haftaya girdik: Pazara sandığa gideceğiz, sadece yerel yöneticilerimizi seçmeyeceğiz, merkezi yönetime hakim olmuş ve vatandaşı değil, sadece küçük bir grubu düşünen siyasi güce ayar vereceğiz[ya1] . O yüzden oyunuzu mutlaka kullanın. Kullanırken şuna kırıldım, buna kızdım, bunlardan da bir halt olmuyor gibi klasik söylenmelerden vaz geçin. Normal demokratik yöntemlerle, hukukla, adaletle yönetilen bir ülke olsak, bu tür lükslerimiz olur. Ama şimdi parti düzeyinde yapamadığımız ittifakı sandıkta yapalım. Yapmak zorundayız. İstanbul’u geri vermemek birinci hedefimiz. Bunda en önemli etken kendi partilerine büyük bir disiplinle bağlı Kürt yurttaşlarımızın. Muhafazakar Kürt kardeşlerimiz zaten AKP’ye oy veriyor.

Seküler Kürt kardeşlerimiz ise AKP siyasetine en az bizim kadar kızgın. Bundan önceki seçimde de Eko Başkana oy vermişlerdi. Ama bu seçimde söylenenlere göre istedikleri bir iki ilçe verilmedi diye kendi başkan adaylarını çıkardılar ve onlara oy verme eğilimindeler. Güç göstermenin sırası değil. Bırakın onu İYİ Parti, Deva, Zafer Partisi filan yapsın. Önemli olan demokrasi: Büyük şehir başkanlıklarını muhalefet kazanırsa bir dahaki seçime kadar iktidar otokratik yönetime fren koyacak, yoksa Türkiye’nin de Orta Asya Türk devletlerinden farkı kalmayacak. Zaten tek adam yönetiminin sonuçlarını görüyorsunuz. İstanbul’da Murat Kurum’u seçmeyeceksiniz, AKP’yi seçeceksiniz. AKP’den memnunsanız, buyurun seçin. Arada merak edip ATV, KanalD, Star gibi kanallara bakıyorum: o kadar rahat gerçek dışı, yalan konuşuyorlar ki! Pes diyorum, pes. Tabii öyle bir çağda yaşıyoruz ki sadece biz değiliz bu gerçek dışı dünyada yaşamak zorunda bırakılan. Dünyanın süper güçleri, ABD, Rusya, Çin ve pek çok ekonomik gücü olmayan ülkede ne yazık ki demokrasi değil, Yalan Dünya dayatılan otokrasi hakim! Hadi Rusya’yı biliyoruz, ABD’de de mi? Tam da orada, iki başkan adayları var, biri demans hastası, ayakta duramıyor, diğeri kendi söylediği yalan dolana kendi inanıyor! Bakın nasıl:

Trump’ın mottosu şu: “Önemli olan tek kişi benim!” Devlet kurumlarından gelen bilgileri küçümsüyor, kabine üyelerini ve kurumları devre dışı bırakıyor ve tavsiyelerini de uygulamıyor, çünkü inanmıyor, önemsemiyor! Zaten “uzmanlık ve deneyime duyduğu nefret toplumun geneline de yansıyor.”

 TRUMP’IN MOTTOSU: ÖNEMLİ OLAN TEK KİŞİ BENİM

Michiko Kakutani’nin “Hakikatin ÖlümüTrump Çağında yalancılık sanatı, isimli kitabından bazı altını çizdiğim satırları paylaşacağım: Trump, belki de yalan söylemiyor, çünkü hakikate önem vermiyor. Kendisi de hakikatle ilgilenmiyor. Bütün gününü tweet atmak ve televizyon izlemekle geçirirken sadece 50 kişiyi takip ediyor! Tek taraflı bir paylaşım. Günde iki kez haber başlıkları içeren bir dosyaya göz atıyor ama bu haberlerin hepsi kendisini öven, takdir eden, yalakalık yapan başlıklar, tv haberleri ve tweetler ve sadece güçlü gözüktüğü fotoğraflar! Trump’ın mottosu şu: “Önemli olan tek kişi benim!” Devlet kurumlarından gelen bilgileri küçümsüyor, kabine üyelerini ve kurumları devre dışı bırakıyor ve tavsiyelerini de uygulamıyor, çünkü inanmıyor, önemsemiyor!

Zaten “uzmanlık ve deneyime duyduğu nefret toplumun geneline de yansıyor.” Dışişleri Bakanlığının içi boşaltılmış, diplomatik tecrübe ve siyaset bilgisi önemsenmemiş, başkanın politikalarına inanmayan diplomatlar önemli noktalara atanmamış, mesela başkanın 36 yaşındaki emlak komisyoncusu damadı Ortadoğu sorununu çözmekle görevlendirilmiş! Ne kadar tanıdık değil mi? Bizde de deneyimli büyükelçiler görev beklerken ne kadar seçilememiş AKP’li eş dost varsa büyükelçi yapılmadı mı?

Devletin diğer kurumlarında da durum farklı değil: “Birçok vasıfsız kişi, bulundukları makama liyakatla değil, adam kayırma ve siyasi bağlantıları sayesinde getiriliyor.” Sanki bizi anlatıyor. Anayasa Mahkemesi başkanlığına hukukçu bile olmayan birisi, özenle yükseltilerek seçtirtiliyor.

İşin kötüsü, bunu ABD toplumun çoğu gibi çok da bilgili olmayan insanların benimsemesi. Yazar Kakutani bunu “Cehalet artık moda olmuştu” diye açıklıyor, bilgiye karşı nefret gelişmişti diyor. “Biz artık doktor dövüyoruz!” demişti bir kadın övünerek! ABD’de de Trumpçılar için parti destekçiliği, ahlak, milli güvenlik, sağduyu, dürüstlükten de önce geliyordu. Muhafazakarlar bile Trump’ın yanlışları ortaya döküldüğünde, bunlar geride kaldı diye düşünebiliyor, affediyor. Tıpkı bizde de konulan bir tarihten önceki bütün FETÖ sempatizanlığının yok edilmesi gibi!

Bu tür partilerin muhafazakar yandaşları, ülkeler farklı olsa da birbirlerine çok benziyor: partilerini gözü kör, futbol taraftarı gibi destekliyor, kimliklerinin bir parçası haline getiriyor. “Bir taraftar bir antrenörü ya da oyuncuyu suçlayabilir, belli bir politikayı beğenmeyebilir ama dünya yıkılmadıkça partilerinden, takımlarından vazgeçmez, hatta karşı tarafın kaybetmesini ve gülünç duruma düşmesini isterler” diyor yazar. Aynısını düşünüyorum, biz de yaşamıyor muyuz? Tesettürlü hanım, “Dinimi istediğim gibi yaşayamıyorum” gerekçesiyle Murat Kurum’a oy verecekmiş. Neden mi yaşayamıyormuş? Metroda yanına tanımadığı erkekler oturuyormuş! Laf olsun torba dolsun. Pazardan elinde bir küçük fileyle dönen bir başkası ise “Az yiyelim, ne olmuş yani?” diye örtüyor yoksulluğunu!

Medyada oluşan sağır odalarda insanlar sadece kendi istediklerini duyar. Sadece kendi duymak istedikleriyle oyalanır, böylece kutuplaşma artar. Bunu aşmak isteseniz de engellenirsiniz. Tıpkı TRT’nin yayınları gibi, “ana akım medya” diye adlandırılan iktidarın egemen olduğu televizyonlar gibi, bu yayınlara paralı reklam verme şansınız bile olmayabilir.

SAĞ KANAT MEDYA

Bu kutuplaşmanın en belirgin nedenlerinden biri de medyanın kutuplaşması. “Hilekarlığın 4 temeli, devlet, eğitim kurumları, bilim ve medyadır”: Medyada oluşan sağır odalarda insanlar sadece kendi istediklerini duyar. Sadece kendi duymak istedikleriyle oyalanır, böylece kutuplaşma artar. Bu odalarda yansıma, kendi sesidir, kendisine söylenen yalanı da içselleştirip başkasına söyler. Bunu aşmak isteseniz de engellenirsiniz. Tıpkı TRT’nin yayınları gibi, “ana akım medya” diye adlandırılan iktidarın egemen olduğu televizyonlar gibi, bu yayınlara paralı reklam verme şansınız bile olmayabilir.

Hatta iktidar bununla da yetinmeyip sosyal medyayı da trollerle, robot hesaplarla denetleyebilir. Nitekim Trump seçimleri Rus troller sayesinde kazanmıştı. Türkiye’de de sosyal medyada trollerin varlığı biliniyor. İsimleriyle iktidar içinde belli grupları temsil eden trollerin çalışmaları engellenmezken sosyal medya taranarak gerçek isimleriyle muhalif mesajlar paylaşanların başına gelmedik kalmıyor. Özellikle Cumhurbaşkanına hakaret adı altında on binlerce kişi mahkemeye veriliyor ve cezalandırılıyor. Bu sayede muhalifler susturulurken iktidar yanlıları istedikleri yalanları yayabiliyor ve bu yüzlerine vurulduğu zaman “siyaset yapıyorduk” diye savunulabiliyor! Seçim öncesi muhalefet adayları seçmene ulaşmakta zorluk çekiyor…

Sandığa gidin, oyunuzu verin. Verirken sadece kime verdiğinize değil, nasıl verdiğinize dikkat edin. Üç ayrı seçim yapacaksınız. Dikkat edin. Binlerce kişi gönüllü olarak sandık kurullarında ve sandık çevresinde seçim güvenliği için neredeyse tam gün görev yapacak. Maazallah yine “Atı alan Üsküdar’ı geçmesin” ve “Bir şeyler olmadıysa bile bir şeyler olmuştur” denilmesin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir