AKP toplumdan kopmanın maliyeti ödedi

AKP toplumdan kopmanın maliyeti ödedi

AKP’nin seçimin kaybedilmesinin temel nedeni büyük ölçüde, devletin yasaklı çocuğu olmaktan çıkıp devletin koruyuculuğuna soyunup, toplumdan ve kendi tabanından maddi ve manevi olarak kopmuş olmasıdır. 

31 Mart seçiminde kuşkusuz AKP büyük yenilgi yaşadı. Sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de. Oy sayısı olarak da belediye sayısı olarak kayba uğradığı ve CHP’nin ardından ikinci parti oldu. 

Erdoğan 31 Mart’ı yenilgi olarak kabul edip, gerekli derslerin çıkarılacağını ve kimsenin de bu sürecin sorumluluğundan kaçamayacağını da ifade etse de, bunu yapabilmek tek başına kolay değil. 

Bunu yazının sonunda açacağım.

Diğer yanda partinin seçim yenilgisiyle yüzleşme konusunda bilimsel çalışmalara yapması olumlu ama bundan önce yapılması gerekenler de var. 

Bana kalırsa seçimin kaybedilmesinin temel nedeni büyük ölçüde, devletin yasaklı çocuğu olmaktan çıkıp devletin koruyuculuğuna, denetimine girmesi ve halktan kopmuş olmasıdır. 

DEVLETİN YASAKLI ÇOCUKLARI

Türkiye’nin kuruluşunu takip eden süreçte devlet için muhafazakârlar, Kürtler, Aleviler ve sosyalistler devletin “yasaklı çocukları” oldular. Bu kimlikleriyle kurdukları partiler, dernekler; çıkardıkları yayın organları devlet tarafından hep izlendi, denetlendi ve gerektiğinde de kapatıldı. 

Muhafazakârlar, 1970’lerden 80’lerin başına kadar devletin, sola ve Kürtlere karşı ideolojik olarak kullandığı “araç” olduysa da, yasaklı çocuk olma hali devam etti. 

Ya da Aleviler belli dönemlerde yargı başta olmak üzere bazı kritik bürokratik yerlerde “araç” olsalar da, bu yasaklı çocuk olma hali devam etti. 

Bir önceki yazıda ifade ettiğim gibi AKP, kendi öncülü olan ve devletin yasaklı çocuğu olan muhafazakâr siyasetten bir kopuştu. Ve bu kopuş, AKP’yi kurulduktan sonraki ilk seçimde iktidar yaptı. 

Partinin elde ettiği başarıda ve bunu ilk döneminde sürdürmesi ise devlete mesafe almış farklı toplumsal kesimlerle kurduğu “taşıyıcı koalisyonlar”la oldu. 

AKP’nin başarısı, mevcut siyaset yapma tarzına, siyasal yapıya ve kurulmuş siyasetsizliğe yani var olan siyasal düzene itiraza dayanıyordu. 

Bu yapı/düzen büyük ölçüde siyaseti toplumun değil devletin tekeline almış, bu haliyle siyaset, toplumsal sorunları çözme değil, devletin ürettiği rantın yukarıdan aşağıya dağıtılmasına dayanıyordu. 

Ancak bu siyasal başarı hikayesi, AKP’nin önce siyasal İslamcılığa ve o kimlikle devlet eklemlenmesi ile sona erdi.

Yeni sistem ile Erdoğan başta olmak üzere fiili olarak bakan görevi yapan saraydaki danışmanlar, parti yönetimi ve örgütü de büyük ölçüde hem toplumdan hem de kendi seçmeninden koptu ve kaybetti

TOPLUMDAN KOPUŞUN MALİYETİ

AKP, kendini dünyalılaştıran bir kimliği sürdürmek yerine kendisine devlet içinde kendine meşruiyet sağlayan lümpen muhafazakârlık ve milliyetçiliği inşa etmeye soyundu. Dünya ile bağı kopan AKP, bu kimlikle kendini, dünyaya nizam veren, oyun kuran bir ülke olarak algıladı. Ama bunların gerçeklikle ilgisi yoktu. 

Bu süreci tamamlayan ise 2018’de hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi oldu. Bu sistem keyfiliğin kurumsallaştığı bir tek adam rejimi idi.

Yine yeni sistem ile keyfileşen hukuksuzluk hali, yerli ve yabancı sermayenin ülkeden çıkmasına yol açarken, Erdoğan’ın faiz konusundaki temelsiz teorisi ile ekonomi daha derin bir krize girdi. 

Bu sistem ile Erdoğan başta olmak üzere fiili olarak bakan görevi yapan saraydaki danışmanlar, parti yönetimi ve örgütü de büyük ölçüde hem toplumdan hem de kendi seçmeninden koptu. 

31 Mart’a kadar tabanının kimlik siyaseti ile konsolide eden AKP, son seçimde bunu da başaramadı. 

Devlet yardımlarına mahkum edilmiş seçmen kitlesi kalıcı bir yoksulluğa mahkum edilirken, saray ve parti elitleri, seçilmiş milletvekilleri, danışmanlar, tüm gücünü iktidarın imkanlarından alan medya temsilcileri ve akademisyenler toplumdan uzak, kendi özel alanlarında yaşadılar. 

Öyle ki kimi yerlerde adayların seçim çalışmaları ancak seçilmiş, çoğu zaman da sterilize edilmiş yerlerde yapılabildiler. 

Erdoğan yenilgiyi parti başkanı olarak kabul ederken; Cumhur İttifakı/devlet bloku olarak kabul etmeyen Erdoğan’ın bu yenilgiden ders alma ihtimali bana zor görülüyor.

ERDOĞAN DERS ÇIKARABİLİR Mİ?

AKP’nin toplumdan ve kendi tabanından kopması uğradığı seçim yenilgisinin temel nedenidir. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor; karşımızda hukuki olarak siyasal bir parti olsa da; işleyiş pratiği sebebiyle CEO’sunun Erdoğan olduğu bir şirket gördüğümüzü itiraf etmek durumundayız. 

O yüzden Erdoğan ve AKP bu seçim sonuçlarından ders çıkarma çabaları anlamlı olsa da, bazı parametreleri değiştirmediği ölçüde başarılı olma şansı yoktur. 

Bunun ilk adımı AKP’nin yeniden siyasi parti olmayı tercih etmesi olacaktır. İkincisi ise bizatihi Erdoğan’ın bu seçimdeki yenilgisini kabul etmesidir. Ama en önemlisi de bu siyaset yapma tarzının değişmesi ve siyasal sistemin hukuk temeline dönmesidir. 

Ama dünkü grup konuşmasında Erdoğan; “31 Mart yerel seçimleri yüzde 40,5 oyla Cumhur İttifakı’nın üstünlüğü ile sonuçlanmıştır” diyebildi. 

Erdoğan yenilgiyi parti başkanı olarak kabul ederken; Cumhur İttifakı/devlet bloku olarak kabul etmeyen ve kendilerini/Cumhur İttifakı’nı birinci gören  Erdoğan’ın bu yenilgiden ders alma ihtimali bana zor görülüyor.

Son olarak “yumuşama” olarak gündeme gelen Erdoğan ve AKP’nin değişimi de üstteki temel değişimler olmadan olası değildir. CHP ve lideri Özgür Özel’e olan “sempati”nin de parti içi dengelere oynayan adımlar olduğunu görmek gerekiyor.

 

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir