Demirtaş aday olmayınca İmamoğlu kazanmış olmayabilir

Demirtaş aday olmayınca İmamoğlu kazanmış olmayabilir

Demirtaş’ın aday olmaması elbette çok önemli bir durum. Ancak İmamoğlu ve onu destekleyenler için yüzerinde güller açması için sanıyorum çok erken. Çünkü henüz seçim yapılmadı.

Türkiyelilerin diğer birçok toplum gibi çeşitli karakteristik özellikleri var. Çabuk sinirlenmek, çoğu zaman düşünmeden hareket etmek ve daha birçok şey sıralayabileceğimiz bu özellik içerisinde herhalde en göze çarpan ve de en çok hataya neden olan özellik sabırsız olmak.

Esasında biraz sabırlı olabilsek ve bu sabrı güce dönüştürebilsek çok fazla kazanım elde edeceğiz.

Bu sabırsızlık 7 Şubat tarihi itibariyle bir kere daha kendisini gösterdi. Sabah saatlerinde Başak Demirtaş’ın yazılı bir açıklama ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olmayacağını açıklaması kutuplaşan Türkiye’de bir tarafın yüzünün aniden gülmesine, diğer tarafın ise bir şekilde yeniden karalar bağlamasına neden oldu. Ancak ben hem gülmek hem de karalar bağlamak için daha çok erken olduğunu düşünüyorum. Zira belki de Başak Demirtaş’ın adaylığı gerçekten de istenilen etkiyi yaratmayacaktı ya da en az onun kadar büyük bir etkiye sebebiyet verecek aktörlerin tavırlarında dolayı taraflardan birisinin hoşuna gitmeyecek sonuçlar doğuracaktı.

Kişisel olarak ittifak siyasetinin yerel seçimler için bir zorunluluk olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda ittifak adına siyasi partilerin kendi ideolojik alanlarını boşaltmalarını da en azında yerel anlamda çok da rasyonel bulmuyorum.

Bu görüşüm ile paralel olarak DEM Parti’nin kendi kitlesi ve de parti kimliği için aday çıkarması gerektiğini de düşünüyorum. Eğer bir şekilde Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adayı Murat Kurum’u sandıkta alt edecekse bunu ya kendi başlarına yapmalılar ya da kendilerine yakın olan grupların desteklerini alarak başarmalılar. Aslında bu onlar için ‘hür ve müstakil’ siyaset olacaktır. Böyle olmayınca seçim süresinde kurulan ittifaklar sonrasında prangalara dönüşüyor ki siyaset yapma alanı birbirine bağımlı farklı çıkar gruplarının çatışmasına dönüşerek daralıyor. Sanıyorum Cumhur İttifakı buna en güzel örneklerden birisi. Devlet yönetimindeki kimi sıkışmalar sanıyorum bu pranga durumundan kaynaklanıyor.

Demirtaş soyadının önemli ağırlığı üzerinden daha gerçekleşmemiş ve dinamikleri farklı bir seçim alanında doğrudan Başak Demirtaş’a bir güç ve etki yüklemenin de çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. İstanbul’un Ekrem İmamoğlu ve ekibinde kalmasını isteyen seçmen şartlar ne olursa olsun zaten oyunu İmamoğlu’na verecektir.

Dahası Demirtaş soyadının önemli ağırlığı üzerinden daha gerçekleşmemiş ve dinamikleri farklı bir seçim alanında doğrudan Başak Demirtaş’a bir güç ve etki yüklemenin de çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. İstanbul’un Ekrem İmamoğlu ve ekibinde kalmasını isteyen seçmen şartlar ne olursa olsun zaten oyunu İmamoğlu’na verecektir. Aynı şey İstanbul’da iktidarın değişmesi için oyunu Kurum’dan yana kullanacaklar için de geçerli. Kısacası karasız ya da değişime açık seçmen kitlesinin zaten çok az olduğu bir seçimden bahsediyoruz.

Bu noktada kanımca ne İmamoğlu tarafı için sevinmeye gerek var ne de Kurum tarafı için üzülmeye. Sanıyorum sabırlı olmak en iyisi, zira hâlâ taşlar tam olarak yerine oturmadı. Şöyle ki; DEM Parti hâlâ adaylarının ismini belirlemedi. Bu noktada mezhep ve de etnik kimlik üzerinden etkili adaylar çıkararak İmamoğlu’ndan az da olsa oy çalabilirler. Bunun tam tersi bir şekilde kimi seçmenlerini de İmamoğlu’na kaydırabilirler. Aynı şekilde adayların proje açıkladığı ve birbirlerinin açıklarını tam da kullanmadıkları bir dönemdeyiz. 31 Mart gününe kadar sanıyorum tarafların yumuşak karınlarını daha da net göreceğiz.

Hem sevinmek hem de üzülmek için sabretmek zorundayız, ki sabretmek çoğu zaman da faydalı bir şeylere neden olabiliyor. Misal Yeniden Refah Partisi her ne kadar Cumhur İttifakı’nda yer almayacağını açıklasa da hâlâ İstanbul adayını ilan etmedi. Sabretti ve şu anda bu sabrı sonucunda eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmayları ile masaya oturursa eli güçlü olan olacak. Çünkü an itibariyle tarafların her bir oya ihtiyacı var ve bunu almak için her şeyi yapacaklar.

Sanıyorum artık ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ efsanesinin yerle bir olduğunu görüyoruz. Bu noktada diyelim ki İstanbul Ekrem İmamoğlu ve ekibinde kaldı, bunun için de 2028 yılını ve sonrasını ön görmek neredeyse imkânsız.

Son bir sabır meselesi de İstanbul seçimi ve sonrası ile alakalı olmalı. Sanıyorum artık ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ efsanesinin yerle bir olduğunu görüyoruz. Bu noktada diyelim ki İstanbul Ekrem İmamoğlu ve ekibinde kaldı, bunun için de 2028 yılını ve sonrasını ön görmek neredeyse imkânsız. Türkiye gibi küresel sistem ile sorunlarına karşın entegre ülkelerde iktidar değişimleri global dengelere de bağlı. Akdeniz güvenliğini Mısır ile sağlamayı taahhüt eden. Doğrudan olmasa da Katar üzerinden Hamas İsrail müzakerelerinde arabulucu rol oynayan, Kıta Avrupa’sının sokaklarına kadar uluslararası devlet aygıtları ile ulaşabilen bir iktidar bloğunu İstanbul’u yine ve yeniden kazanarak doğrudan da yendik dememelisiniz.

Kısacası şu an için izlemek, görmek ve sabretmek de lazım.

Sözün özü; Demirtaş’ın aday olmaması elbette çok önemli bir durum. Ancak İmamoğlu ve onu destekleyenler için yüzerinde güller açması için sanıyorum çok erken. Daha seçim olmadı, hatırlatmak isterim.

Erdi Öztürk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir