Yeni dönemde dış ilişkiler

Yeni dönemde dış ilişkiler

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İsmail Saymaz ile Sözcü gazetesinde yayınlanan röportajında, Kıbrıs, Amerika, Brüksel ile beraber Pekin ve Moskova’da dış temsilcilikler açmak istediklerini belirtiyordu. Bu çok doğru bir vizyon: Türkiye’nin yeni dönemindeki uluslararası ilişkiler, değişen dünya gerçeklerine de uygun biçimde, çok boyutlu ve çok taraflı olmalı.

Türkiye’nin yerel seçimlerinin, “normal şartlar” altında dünyada büyük ilgi görmesi beklenirdi. “Otoriter yönetimlere karşı demokratik güçlerin zaferi” olarak çerçevelenebilecek 31 Mart seçimlerine yönelik dış dünyadaki ilgisizliği üzerine, Yeni Arayış’ta “Seçim, Türkiye’nin dış ilişkilerini nasıl etkileyecek?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıda, özellikle ABD ve daha da önemlisi Avrupa Birliği’nin 31 Mart seçimlerinde muhalefetin “Tsunamivari” başarısını görmezden gelmesini konu ediyordum.

Yine Yeni Arayış’ta, Siyaset Bilimci Doç. Dr. Ahmet Erdi Öztürk, “31 Mart ya da İmamoğlu-Yavaş ikilisi dünyada ses getirdi mi?” başlıklı tamamlayıcı ve zenginleştirici yazısında, akademik çevreler ve siyaset analistleri arasındaki ilgi ve heyecan eksikliğine dikkat çekti. Öztürk, tam da seçimlerin hemen ertesinde, uluslararası çapta sosyal bilimcileri bir araya getiren International Studies Association’ın (ISA) San Francisco’daki yıllık konferansındaki gözlemlerini aktarıyordu.

Bu durumun müsebbibi, yeni yönetimiyle CHP değil elbette: Tersine, sadece 4-5 aylık bir süreçte, dış ilişkiler açısından CHP’nin kat ettiği mesafe, gelecek için de ümit veriyor.

AK Parti iktidarıyla, yaklaşık olarak bir çeyrek yüzyılı dolduracak dış politika rotasının türlü zigzaglardan sonra nasıl bir rotaya oturacağını belirlemenin sorumluluğu da, şimdiden CHP’nin üzerine düşüyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İsmail Saymaz ile Sözcü gazetesinde yayınlanan röportajında, yerel seçimlerle ilgili bir soruya yanıt verirken, “Kıbrıs, Amerika, Brüksel ile beraber Pekin ve Moskova’da dış temsilcilikler açmak istediklerini belirtiyordu.

Bu çok doğru bir vizyon: Türkiye’nin yeni dönemindeki uluslararası ilişkiler, değişen dünya gerçeklerine de uygun biçimde, çok boyutlu ve çok taraflı olmalı. Batı ile ilişkiler tarihsel akslarına yeniden ve daha da sağlam biçimde otururken; Asya Pasifik’e de gereken önem verilmeli. Çin, Hindistan, Güney Kore, Vietnam, Japonya, Endonezya, Malezya, Avustralya ve diğer Asya Pasifik ülkeleriyle ilişkiler, daha emekleme noktasında diyebiliriz-Türkiye’nin diğer dış ilişkiler alanlarına göre…

Avrasya ve Ortadoğu ile ilişkiler de, o veya bu “eksen” tartışmasına düşmeyecek biçimde, bölgesel gerçekler ışığında yeniden kurgulanmalı. Ki, Ortadoğu ve Rusya/Avrasya ile ilişkilerde, Türkiye’nin ekonomik krize doğru doğru kademe kademe irtifa kaybedişinin nasıl bağımlılıklar getirdiğini de kaydederek…Afrika ile son dönem gelişen ilişkilerdeki emperyalve dini tonlamaları bir yana bırakarak, bambaşka bir yaklaşım geliştirmeli.

Görüldüğü gibi, o kadar çok yeniden kalibre edecek; hatta sil baştan düzenlenecek alan var ki dış dünya ile Türkiye’nin ilişkilerinde; yapacak iş çok…

Özel, genel başkan seçildiği Kurultay’ın tozu dumanı dinmeden, 15 Kasım’da KKTC’nin kuruluşunun 40. yıl dönümü kutlamalarına katılarak, uluslararası ilişkiler konusuna hızlı bir giriş yaptı. Sosyalist Enternasyonal ile ilişkiler canlandırıldı.

DIŞ POLİTİKAYA HIZLI GİRİŞ

Önce, Kurultay’ın artçı sarsıntıları ve hemen ardında da yoğun bir yerel seçim maratonu başladığı halde, hızla dış ilişkiler kurmak için de adımlar atıldı. Özel, genel başkan seçildiği Kurultay’ın tozu dumanı dinmeden, 15 Kasım’da KKTC’nin kuruluşunun 40. yıl dönümü kutlamalarına katılarak, uluslararası ilişkiler konusuna hızlı bir giriş yaptı.

Özel, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı  İlhan Uzgel, 8 Aralık 2023’te Almanya, 24 Şubat 2024’te İspanya ve son olarak 6 Nisan 2024’te Romanya ziyaretlerini gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerle şunlar gerçekleştirilmiş oldu:

Sosyalist Enternasyonal ile ilişkiler canlandırıldı. Tamamlayıcı biçimde de, Avrupa Birliği’ndeki sosyal demokrat partililerin bir araya getiren “Avrupa Sosyalistler Partisi” (PES-Party of European Socialists) ile ilişkiler de benzeri biçimde ivme kazandı. Ve, yıllardır ilişkilerin “atıl” hale geldiği “kardeş sosyal demokrat hareket”, Almanya’nın koalisyondaki iktidarının ana partisi SPD’nin Kongresi’ne katılımla, o tarafla da bağlar yeniden kuruldu.

Böylece, CHP Genel Başkanlığı çok kısa zamanda, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez gibi Avrupa Birliği’nin önemli sosyal demokrat liderleriyle birebir bağlantılar kurmuş oldu.

Daha önce de yazdığım gibi; 31 Mart’ta sandıkta yaşanan demokratik dönüm noktasına tek içten ve hakkını veren uluslararası kutlama Avrupa’nın sosyal demokrat kanadından geldi. Sosyalist Enternasyonal Başkanı ve İspanya Sosyalist Partisi’nin Genel Başkanı PedroSánchez, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu Başkanı Frank Schwabe ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz gibi Avrupa’daki sosyal demokrat siyasi parti liderleri, Özel’e ve CHP’ye tebrik mesajlarını bizzat ilettiği belirti.

Bu da, Özel’in son dönemde Sosyalist Enternasyonel’in Başkan Yardımcısı olmak gibi hamlelerinin, kısa sürede meyve verdiğini gösteriyor.

Avrupa’nın ve dünyanın sosyal demokratlarıyla kurulan ilişkiler ve bağlar, önümüzdeki dönemde CHP tüzüğünün düzenlenmesi ve partinin içişlerine yönelik diğer konularda da ufuk açıcı bir rol oynayabilir; oynamalı. Günümüzün sosyal demokrasi tartışmalarında yer almanın ötesinde de, Türkiye’nin dünya ile ilişkilerini yeniden düzenleme ve şekillendirme konusunda da CHP’nin üzerine büyük görev düşüyor.

SOSYAL DEMOKRASİ TARTIŞMALARININ İÇİNDE OLMAK VE ÖTESİ

Bülent Ecevit’in liderliği döneminde CHP’nin kendisini resmen “demokratik solda” konumlandırdığını ve Sosyalist Enternasyonal’e katıldığını anımsayalım. Özel, Kurultay’da “Ecevit’i seçen, ona partiyi sosyal demokrat bir konuma taşıma, sendikaları ve ezilenleri kucaklama misyonunu yükleyen 1972 kongresinden çıkarılacak önemli dersler var” diye konuşmuştu. Ve bu ideolojik konumlanan CHP’yi iktidara taşıdığına dikkat çekti. CHP, 1970’lerde ikisi genel, ikisi belediye olmak üzere dört seçimde birinci olmuştu; 1977 genel seçimlerinde CHP bugüne kadarki en iyi seçim sonucunu yüzde 42 ile almıştı.

Avrupa’nın ve dünyanın sosyal demokratlarıyla kurulan ilişkiler ve bağlar, önümüzdeki dönemde CHP tüzüğünün düzenlenmesi ve partinin içişlerine yönelik diğer konularda da ufuk açıcı bir rol oynayabilir; oynamalı.

Günümüzün sosyal demokrasi tartışmalarında yer almanın ötesinde de, Türkiye’nin dünya ile ilişkilerini yeniden düzenleme ve şekillendirme konusunda da CHP’nin üzerine büyük görev düşüyor.

AK Parti iktidarıyla, yaklaşık olarak bir çeyrek yüzyılı dolduracak dış politika rotasının türlü zigzaglardan sonra nasıl bir rotaya oturacağını belirlemenin sorumluluğu da, şimdiden CHP’nin üzerine düşüyor.

Bunun ötesinde, Türkiye’nin sınırları dışında da müthiş bir insan kaynakları potansiyeli var ve ne yazık ki, beyin göçü-ekonomik göç ile beraber, dışarı akan insan kaynağı her geçen gün artıyor. Türkiye’nin ülke dışındaki T.C. kökenlileri ile bağlar ve iletişimi sağlamak da, CHP’nin üzerine çok emek harcaması gereken bir konu.

Ayrıca, AK Parti döneminde Türkiye’nin göçmenleriyle kurduğu, içerideki kutuplaşmayı dışarı ihraç eden politizasyonun ötesinde, sınır ötesi seçmenlerle de ilişkilerin yeniden kurgulanması gerek.

Türkiye’nin geleceğinde iddia ve söz sahibi olacak lider ve partiler, dünya ile bağlarını şimdiden örmeye başlamalı. Dış deneyimler, Türkiye’nin geleceğinde lider ve partileri de geliştirecek, besleyecek ve yönetim deneyimini büyütecek kazanımlar.

DIŞ İLİŞKİLER GERÇEKTEN DE KİLİT ÖNEMDE

Bu yazıda özellikle, CHP’nin bugünkü parti yönetimi ve dış ilişkiler konusuna odaklandım.

Elbette, işin yerel yönetimlere düşen kısımları da var: oluşturulan ortak vizyonla, aynı partinin farklı aktörlerinin biriyle eş zamanlı, aynı kulvarlarda çalışmaları çok da iyi olur. Herkesin yapacağı bir şey var; yapacak da çok iş var dediğimiz gibi…

Türkiye’nin geleceğinde iddia ve söz sahibi olacak lider ve partiler, dünya ile bağlarını şimdiden örmeye başlamalı. Bugün dünyada yerel yönetici konumunda olan bazı lider, iktidarda ve muhalefette olan partiler, siyasetçilerle kişisel tanışıklık ve ortaklık, gelecekte Türkiye’nin dış ilişkileri için şimdiden sağlam bağlar kurmak demek.

Dış deneyimler, Türkiye’nin geleceğinde lider ve partileri de geliştirecek, besleyecek ve yönetim deneyimini büyütecek kazanımlar. Başka yerlerdeki projelerden, deneyimlerden ilham almak; dünyanın nereye gittiğini bizzat gözlemek ve yaşamak, kişisel ve kurumsal vizyonu da ileri götürür, zenginleştirir.

Sezin Öney
Latest posts by Sezin Öney (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir