​​Amerikan üniversitelerinde düşünce özgürlüğünün daralmasına dair

​​Amerikan üniversitelerinde düşünce özgürlüğünün daralmasına dair

Amerikan üniversitelerindeki özgürlük ortamının zayıflamasını üzüntüyle karşılamamız tabiidir. Bizim üniversitelerimizin ise başkasındaki özgürlüklerin zayıflaması karşısında beyanat vermek yerine kendi hallerine bakmaları şayanı tavsiyedir.    

Filistin’de olanları protestoya dönük hareketler Amerikan üniversite kampuslarında giderek yaygınlaşıyor. Bu yerleşkelerdeki hareketlerin sadece Filistin’de olanları ve olayların müsebbibi Netanyahu hükümetini değil, aynı zamanda ona destek çıkan Amerikan başkanı başta olmak üzere o ülkenin siyasi kurumlarını da hedef aldığını görmek için konunun uzmanı olmak gerekmiyor. Biz dünyaya hükümet başkanları perspektifinden baktığımız için İsrail’i daha ziyade Biden yönetiminin desteklediğini düşünüyoruz, fakat İsrail’in Amerika’daki desteğinin muhtelif çemberlerden oluştuğunu görmek pek de zor değil. Örneğin, Amerikan Kongresindeki bazı komisyonlar, özel vakıflar tarafından yönetilen bir dizi üniversite rektörünü  Washington’a davet ederek, onları sorguladı. Bu toplantılarda seçim bölgesinde İsrail’i desteklediği düşünülen Musevi nüfusun yoğun olduğu bölgeleri temsil eden bir takım temsilciler adeta şov yaptılar, rektörleri uzun uzun soru yağmuruna tuttular. Sonunda kimseye yaranamayan bazı rektörler görevlerinden istifa etmek mecburiyetinde kaldılar. Şimdi de, üniversitelerde protesto hareketleri başlayınca, eyalet valilerinden tutun, üniversitelerin bulunduğu kentlerin belediye başkanlarına kadar bir sürü siyasal lider, kolluk kuvvetlerini göndermeye hazır olduklarını beyan ettiler, zaten bir kısmı da gönderdi. 

Amerikan üniversitelerinde cereyan eden ve yayılma temayülü gösteren olaylar ile bunlara karşı okul idarelerinin benimsediği tavırlar, bu ülkede fikir özgürlüğünün sınırlarını, üniversitelerinin her türlü fikrin ifade edilmesinde ne oranda özgür olduklarını tartışmaya açtı. Tartışmanın Filistin ve İsrail’in izlediği siyaset üzerinden açılması sanıyorum önemli, diğer birçok olaya nazaran fikir özgürlüğünün boyutlarını değerlendirmemizde daha ilginç bir vaka teşkil ediyor. Neden derseniz, birçok Amerikan yüksek öğretim kurumu faaliyetini toplumun muhtelif kesimlerinden sağladığı maddi kaynaklarla yürütüyor ya da en azından zenginleştiriyor. Anlaşıldığına göre, finans dünyasından gelen bir takım kaynakları yönlendirenler, İsrail karşıtı gösterilerin özgürlük çerçevesinde mütalaa edilip önlenmemesi durumunda üniversitelere maddi desteklerini esirgeyeceklerini ifade etmişler. Tabii, maddi yardımı verenler, desteklerini esirgeme tercihini daha dolaylı şekilde ifade ediyorlar ve anti-semitizm, yani Musevi aleyhtarlığı yapılmasına filan bağlıyorlar. Konu ise oldukça karmaşık. Örneğin, İsrail hükümetinin politikalarını eleştirmek anti-semitizm tanımına girer mi, girmez mi?  Bir kısım Musevi kökenli öğrenci, ortamdan korktuklarını söylemişler. Böyle subjektif bir duygu, antisemitizm yaşandığını iddia etmek için yeterli midir? İsterseniz ben kendi kanaatlerimi ifade etmeyeyim, siz karar verin. 

Amerikan üniversitelerinde şu anda tartışma konusu olan ifade özgürlüğü aslında son yıllarda giderek aşınmaktaydı. Filistin ve İsrail ile ilgili olarak ortaya çıkan olaylar dikkatlerin konu üzerinde yoğunlaşmasına fırsat yaratmış olsa da, sorun daha derindir.

AMERİKAN ÜNİVERSİTELERİNDE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ AŞINMAKTAYDI

Amerikan üniversitelerinde şu anda tartışma konusu olan ifade özgürlüğü aslında son yıllarda giderek aşınmaktaydı. Filistin ve İsrail ile ilgili olarak ortaya çıkan olaylar dikkatlerin konu üzerinde yoğunlaşmasına fırsat yaratmış olsa da, sorun daha derindir. Zaten, özgürlük ortamı oldukça kapsamlı bir biçimde zedelenmemiş olsaydı, üniversiteler şu anda karşılarına çıkan meydan okuma karşısında muhtemelen daha güçlü bir direnç sergileyebilirlerdi. Evet, özgürlükler neden aşındı? Önce özgürlükten kasıt nedir sorusuna cevap arayarak başlayalım. Akademik kurumlarda ifade özgürlüğü insanları duydukları zaman memnun etmeyecek, hatta kızdıracak konuların bile ele alınması, serbestçe ve korkusuzca tartışılması anlamına gelir. Yadırgadığı veya nefrete layık bulduğu düşünceleri savunanlar ise bu tutumlarından dolayı hukuki veya sosyal yaptırımlarla karşı olmayacaklarını, ceza görmeyeceklerini, mahrumiyete uğratılmayacaklarını düşünürler.  Eğer bir akademik kurum bu koşulları sağlayamıyorsa, yeterli ifade özgürlüğünü  sağlayamıyor demektir. 

Son yıllarda Amerikan üniversitelerinde ifade özgürlüğünde ciddi bir gerileme olduğunu yukarıda ifade ettim. Sorun neydi? Bir süredir bütün dünyada yayılan ama özgür toplumlarda etkisini daha iyi görebildiğimiz, “siyaseten doğru olma” ya da İngilizcesini merak ediyorsanız “politically correct” olma diye bir düşünce veya belki daha da doğrusu, bir davranış kalıbı ortaya çıktı.  Buna göre, bazı “doğruluğu” tartışılmaması gereken konular vardır. Bu konularda “aykırı” fikir beyan etmek, bunları tartışma konusu yapmak bile caiz değildir. Dolayısıyla, bu doğruluğu “kendinden menkul” konuların üniversitelerde düzenlenecek panellerde, konferanslarda, hatta derslerde ele alınmasına, tartışılmasına, eleştirilmesine, hele hele farklı fikir beyan edilmesine izin verilmemelidir. 

Eskiden cinsiyet eşitliği, ırk eşitliği gibi konular bu siyaseten doğru olma tavrına örnek olarak gösterilebilir mi. Mesela ırkların farklı zeka seviyesine sahip olduklarını ele alan bir araştırmanın tartışılması bile engellenirdi. Ancak son yıllarda liste giderek genişleme temayülü sergilemiştir. Kendi “doğrularına” uymayan bir konunun ele alınacağını öğrenen öğrenci grupları önce konuşmanın yasaklanmasını talep etmişler, bunu başaramadıkları durumda üniversite idaresini toplantıya engel olacaklarını bildirerek tehdit etmişler, eğer yine de başarılı olamamışlarsa, bu defa konuşma sırasında olay çıkararak görüşlerin ifadesini engellemeye çalışmışlardır.  Aynı derecede vahim olarak, üniversite yönetimleri bazı durumlarda öğrencilerin ve bazen bir kısım öğretim üyesinin tehditlerinden çekinerek konferans davetlerini geri çekmişler, toplantıları iptal etmişler ya da konuşmacıları korumak için gerekli tedbirleri almamışlardır. Özetleyecek olursak, Amerikan üniversitelerinin özgürlük ortamında bir süredir gerileme görülüyordu. Son gelişmeler, bu gerilemeyi berraklaştıran ve tescil eden mahiyettedir. 

Belki bir husus daha eklemekte fayda var. Amerikan yükseköğretim kurumları arasında çok büyük farklar vardır. Bir kısmı nitelik bakımından dikkati çekmeyen, aldığı öğrencileri iyi yetiştirmeyen, ifade özgürlüğü konusuna da ilgi duymayan kurumlardır. Bunun yanında, hepimizin bildiği gibi, dünyanın en önde gelen öğretim kurumlarının büyük bir bölümü de bu ülkede bulunmaktadır. İfade özgürlüğü konusunda titizlenen, fakat son yıllarda özgürlük konusundaki notları giderek düşmeye başlayan bu önde gelen kurumlardır.  

Ancak, anlaşıldığı kadarıyla bizim üniversitelerimiz özgürlükleri kısıtlıyorlar diye Amerikan kurumlarını eleştiriyor, bildiriler filan yayınlamayı ön görüyorlarmış. Özgürlüklerden yana nasipleri pek mahdut olan üniversitelerimizin bu türden gayretleri muhtemelen hükümetimizin takdirini mazhar olur ama dünyada bir etkisi olacağını sanmıyorum. Benim korkum, etkili olalım derken, eğlence konusu olmamızdır.

KORKUM, ETKİLİ OLALIM DERKEN, EĞLENCE KONUSU OLMAMIZDIR

Pekiyi, Amerika’da olanlardan bize ne diye sorabilirsiniz? Haklısınız, bizde üniversiteler fikir özgürlüğünün bekçiliğini ve savunuculuğunu yapması beklenen kurumlar olmak bir yana, genelde hükümeti destekleyici tavırlar sergileyen, toplumu rahatsız edecek konuların konuşulmasına izin verilmeyen, “zararlı” fikirleri savunanları, ister öğrenci ister hoca olsun, kolaylıkla cezalandırma imkanlarına sahip olan, hoca kadrosunun akademik özgürlüklere sahip olacak kolektif bir bilinç sergilemediği kurumlardır. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla bizim üniversitelerimiz özgürlükleri kısıtlıyorlar diye Amerikan kurumlarını eleştiriyor, bildiriler filan yayınlamayı ön görüyorlarmış. Özgürlüklerden yana nasipleri pek mahdut olan üniversitelerimizin bu türden gayretleri muhtemele hükümetimizin takdirini mazhar olur ama dünyada bir etkisi olacağını sanmıyorum. Benim korkum, etkili olalım derken, eğlence konusu olmamızdır. Bildiğiniz gibi, Türkiye şu sıralarda demokrasiler listesinde yer almıyor, en iyimser değerlendirmelerde bile rekabetçi otoriteryanizmle yönetilen ülkeler arasında yer alıyoruz. 

Bizim üniversitelerimizde ve YÖK dahil üniversitelerle ilgili kurumlarımızda uluslararası alanda hoşumuza gitmeyen gelişmeler karşısında bir tavır ifade etme merakı var. Suriye Hatay ile ilgili bir şey mi söylemiş, Yunanistan Ege Denizi ile ilgili yersiz bir açıklama mı yapmış, bir de bakarsınız falanca üniversitenin senatosu o ülkeyi eleştiren, bazen “haddini bildiren” bir karar almış, sağa sola gönderiyor. Hatta, bazen merkezden böyle kararlar alınmasının rica edildiğini de biliyorum. Bunlar Türk kamuoyunu tatmin için belki faydalıdır ama dışarda hiçbir etkisi yoktur, ciddiye de alınmazlar. Siz hiç ciddi bir dünya üniversitesi senatosunun uluslararası konularda bir bildiri yayınladığını gördünüz mü? Ama o tür bir üniversitede görev yapan bir uzmanın tanınmış bir dergide yer alan bir yazısının çok etkili olduğuna her zaman şahit olabilirsiniz. Eğer isteğimiz, görüşlerimizin etkili olması ise, bunun yolunun kolektif bildiri kabul edip sağa sola yollamak olmadığını, saygın kadroları olan, özgürlüğü konusunda tereddüt olmayan kurumlara mensup kişilerin yayınları, hatta yurt dışındaki etkili kişilere yazacakları şahsi mektuplar olduğunu anlamamız lazım. 

Amerikan üniversitelerindeki özgürlük ortamının zayıflamasını üzüntüyle karşılamamız tabiidir. Bizim üniversitelerimizin ise başkasındaki özgürlüklerin zayıflaması karşısında beyanat vermek yerine kendi hallerine bakmaları şayanı tavsiyedir.   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir