Yazar, kitabın en sonunda eskinin düşmanı olan insanları, yaptıkları ticareti daha da geliştirmek için çiftlik evinde ağırlayan domuzların, insanlardan ayrılmaz şekilde birbirine karışan siluetlerini tasvir eder. İnsanlar, aşağı sınıfa mensup diğer hayvanları gayet iyi bir şekilde idare ettikleri için domuzları tebrik etmektedir. Yapılan devrim bir sınıfın hakimi olduğu totalitarizme evrimleşmiş ve üretimi sağlayan hayvanlar artık eskinin de gerisinde bir hayata mahkum olmuştur.
İlk yazımızda Orwell’ın kısa hayat serüvenine, asıl isminin farklı olmasına karşın sonradan George Orwell adını neden aldığına, gittiği Eton College’da hocası ve aynı zamanda “Cesur Yeni Dünya” kitabının da yazarı olan Aldous Huxley’in, Orwell’ın daha sonra yazacağı “1984’” romanı üzerindeki muhtemel etkisine değinmiştik. Bu yazıda ise yazarın kült kitabı olan “Hayvan Çiftliği”nin hikayesine devam edelim.
Orwell'in 1950’deki ölümünden kısa bir süre sonra Hayvan Çiftliği kitabının film hakları CIA'in “Politika Koordinasyon Bürosu’’ncayapılan organizasyon ile ''Halas and Batchelor Cartoon Films Ltd'' tarafından Orwell'in eşinden satın alınır. Filmin yapımına da hemen 1951 yılında başlanır. 1954 yılında yayınlanan çizgi filmde ise (ki bu filmi Youtube'da ''Animal Farm 1954'' yazdığınızda izleyebilirsiniz) kitabın metninde olan ve son sahnesinde sosyalistler ile kapitalistleri tasvir eden domuzlar ve insanların kaynaşma sahnesi kaldırılarak, çiftlik hayvanlarının yönetime karşı ayaklanarak düzeni yıktıkları (sosyalizmi devirdikleri) bir sahne eklenir. Ne de olsa kitaplarda olmasa da filmlerin sonunda hep iyiler kazanır!
Kitabı okurken dikkati çeken noktalardan birisi George Orwell'in neden kitapta tüm isimler İngilizce iken başkarakterlerden birisinin adını Napoleon olarak Fransızca koymuş olduğudur. Bunun açık bir cevabı yoktur ancak belki de 19. yüzyılda Fransa’sında bu ismin domuzlara verilmesinin yasak olması ve yasağın değilse bile bu etkinin Orwell'ın Fransa seyahatinde de halen devam etmesi olabilir. Nitekim kitap yayınlandıktan sonra bu ülkede yapılan Fransızca çevirilerde “Napoleon’’ ismi kullanılmaz ve onun yerine Asterix’in Galya da mücadele ettiği “Cesar” olarak karakter adlandırılır. Fransa'daki yayınlarda bu durum 1981 yılına kadar da devam eder.
Kitabın kendisine gelecek olursak, George Orwell'ın fable tarzında yazdığı bu kitapta kahramanlar bu türün özelliği olarak hayvanlardır. Kitapta yer alan ana karakterlerin yine tarihi bir kişiliğe denk geldiğine dikkat çeken yorumcular, Celal Üster'in, Koca Reis olarak çevirdiği karakterin Karl Marx'ı temsil ettiğini düşünürler. İsyanın önderi olan 2 domuzdan birisi olan Snowball'un aslında Sovyetlerde, Lenin'in ölümü sonrasında Stalin ile iktidar mücadelesine giren ve kaybeden Lev Troçki'yi simgelediği söylenir. Gerçekte Troçki'nin Kızıl Ordu'nun kurucusu olması gibi kitapta da Snowball, havyanların isyanında ve sonraki savaşında aslında lider konumdadır. İsyan sonrası ilerleyen zaman içinde çiftlikte tüm yönetimi ele geçiren Napoleon'nun da, Stalin olduğu belirtilir.
Kitabın bir sosyalizm eleştirisi getirdiğine yönelik görüşler vardır ancak yazarın yönetim çeşitlerine ilişkin düşüncesine göz atacak olursak kendi ifadesi ile İspanya İç Savaşı’ndan sonra yazdığı bütün yazılar ya doğrudan ya da dolaylı olarak Totalitarizme karşı duran ve “Demokratik Sosyalizmi” destekleyen yazılardır.
Kitabın aslında ''Bir Peri Masalı'' olarak bir de alt başlığı bulunur. Ancak bu kimi basımlarda (mesela bendeki Milli Eğitim Bakanlığı basımında) bulunmaz. Kitap yorumcuları bu başlığın atlanılmasının nedenini eserin bir çocuk kitabı olarak algılanmasının önüne geçmek olduğunu savunur. Kitabın Türkçe yayınındaki bir başka gariplik de, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılan kitabın yazarının İngiliz olmasına karşın 1990 yılına kadar olan basımlarda ''Yeni Amerikan Edebiyatı'' serisinden basılmasıdır. Bu karışıklık nasıl ki 1954 yılında yayınlanan çizgi filmde olmuştur, bu kitabın da ülkemizde yayınlanmasını teşvik edenlerin menşeine ilişkin bir ipucudur kimbilir!
Kitabın bir sosyalizm eleştirisi getirdiğine yönelik görüşler vardır ancak yazarın yönetim çeşitlerine ilişkin düşüncesine göz atacak olursak kendi ifadesi ile İspanya İç Savaşı’ndan sonra yazdığı bütün yazılar ya doğrudan ya da dolaylı olarak Totalitarizme karşı duran ve “Demokratik Sosyalizmi” destekleyen yazılardır. Bu alanda belki bir gün tarihin en önde gelen kişisi olan “Olof Palme’’yi de anarız.
Konumuza dönecek olursak yönetim biçimleri için George Orwell ''Neden Yazıyorum'' adlı eserinde şu ifadeleri kullanır.
''Halk kitleleri yaklaşık olarak eşit bir seviyede yaşamadıkları ve hükümeti bir şekilde kontrol edemedikleri sürece, merkezi mülkiyetin çok az anlamı vardır. Devlet, kendini seçen siyasi parti dışında bir şey ifade etmemeye başlayabilir ve oligarşi ile ayrıcalıklar, para yerine iktidara dayanan bir şekilde geri dönebilir.''
Aslında tüm totaliter yönetim biçimlerine karşı olan yazarın ideal yönetim tarzı ise sosyal demokrasidir.
Kitabın anlattığı hikayeye gelecek olursak Beylik Çiftliği adında bir çiftlikte yaşayan hayvanlar Koca Reisin (Old Major) düşüncesine göre insanlar tarafından sömürülmektedir. Çiftlikte atlar, eşekler, kediler, köpekler, koyunlar, keçiler ve daha birçok hayvan çeşidi vardır. Bir akşam çiftliğin tüm hayvanları Koca Reisin önderliğinde samanlıkta toplanır. Koca Reis onlara insanların üretmeden tüketen tek yaratık olduğunu, hayvanların emek ve ürünlerini kullandıklarını, hayvanlar zayıflayıp işe yaramaz duruma geldiklerinde onları ölüme gönderdiklerini, bu durumun aslında bir doğa yasası olmadığını, hayvanlar birleşir ve karşı gelirse düzeni değiştirebileceklerini ve düşünde de zaten bunun gerçeğe kavuştuğu ''İngiltere'nin Hayvanları'' isimli bir şarkının sözlerinin aklına geldiğini belirtir. Koca Reisin bu söylevinin önemi, ilerleyen dönemde devrim gerçekleştikten sonra domuzların ve iktidarı tümü ile ele geçiren Napoleon'un kurduğu dikta rejiminde bu söylevde insanların neden olduğu belirtilen kötü uygulamaların benzerlerini ya da bazı durumda - vatan hainliği gerekçesi ile idam cezası verilmesi gibi- daha da fazlasının diğer hayvanlara uygulanmasıdır.
Kitapta bu söylevden kısa süre sonra Koca Reis ölür ancak hayvanlar kendi aralarında toplanmaya devam eder. Bu toplantılarda hürriyetlerini elde etmek konusunda gittikçe artan bir arzuya sahip olurlar. Bir gün onların dahi planlamadıkları şekilde çiftliğin sahibinin hayvanları yemlemeyi unutması sonrası ayaklanırlar ve insanları kovarak çiftliği ele geçirirler. Bu beklenmeyen başarı hepsini sevince boğar. İlk iş olarak da ''Beylik Çiftliği'' olan ismi ''Hayvan Çiftliği'' olarak değiştirirler.
Hayvanlar bir taraftan sıkı bir şekilde yeniden çalışmaya dönerken bir taraftan da hayvanların en akıllısı ve grubu yöneten 2 domuzdan birisi olan Snowball'un oluşturduğu ''Yedi Emir'' belirlenir. İlk etapta tüm hayvanların eşitliği ve insanların yaşayış tarzına mesafe koymayı amaçlayan bu yedi emir ilerleyen dönemlerde domuzlar lehine ve diğer tüm hayvanların aleyhine olacak şekilde değiştirilecektir. Devrimin ilk günlerinde yeni düzenin kanunları olarak belirlenen ve samanlığın duvarına yazılan bu emirler şu şekildedir.
1. İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin
2. Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatlı olan herkesi dost bileceksin
3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecek
4. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak
5. Hiçbir hayvan içki içmeyecek
6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek
7. Bütün hayvanlar eşittir.
Kurallar belirlenmesine belirlenir ancak bir topluluğun yönetiminde yasaları koymanın yeterli olmadığı, uygulamaları denetleyecek mekanizmaların da beraberinde kurulması gerektiği hemen peşinden gelen bir olayda kendisini gösterir. İneklerden sağılan sütün nasıl değerlendirileceği düşünürken, lider domuzlardan Napoleon bunun diğer hayvanların kafasına takmaması gereken bir konu olduğunu, bunun yerine bir an evvel herkesin tarladaki işlerinin başına dönmesinin daha önemli olduğunu söyler. Yönlendirmeye uyarak gün boyu tarlada çalışan hayvanlar akşam geri döndüklerinde sütlerin kaybolduğunu fark etseler de konuyu fazla sorgulamazlar. Bu durum daha her şeyin başında Devrim Kurallarından 7. maddenin ihlal edilmesine, ancak hayvanların ''Animalizm'' olarak adlandırdıkları yeni sistemde bunun hesabını soracak bir mekanizmanın olmaması nedeni ile ilerleyen dönemde daha da devamının gelmesine yol açar!
Yine de özgür olmanın hazzı ile tüm hayvanlar şevk ile çalışır. Ancak hayvanların en akıllıları konumundaki domuzlar çalışmaz ve ilk günden itibaren yapılacak işleri belirleyerek bir nevi yönetici rolünü üstlenirler. Haftanın altı günü çalışılan çiftlikte sadece pazar günleri çalışılmaz ve o gün yapılan bayrak töreninin ardından samanlıkta toplanılarak alınacak yeni kararlar belirlenir. Ancak bu toplantılarda artık lider rolünde olan Snowball ve Napoleon sürekli tartışır ve hiçbir konuda fikir birliğine varamazlar. Onları dinleyen hayvanlar da o esnada kim konuşuyor ise ona hak verdiklerinden herkesin sonunda kabul ettiği bir karara varılması pek mümkün olmaz. İşte tam bu zamanlarda doğan dokuz tane yavru köpeği Napoleon kendisinin yetiştireceğini söyleyerek, onları sadece yine kendisinin girip çıktığı bir yere kapatır. Zaten bir süre sonra da diğer hayvanlar bu yavru köpeklerin varlıklarını unutacaktır. Ancak hayvanların bu unutkanlıkları ve de umursamazlıkları ileri de onlara pahalıya patlayacaktır! Yavru köpekler büyüyüp, Napoleon'un sadık emir erleri olarak tekrar ortaya çıktıklarında tüm çiftliğin ve hayvanların kaderi de değişecektir.
Birgün Snowball'un çiftliğe yeldeğirmeni yapılması konusunda ki teklifine Napoleon yine itiraz eder. Konu tam oylamaya geçilecekken Napoleon artık büyük birer köpek olan yavruları çağırarak Snowball'a saldırtır. Bu ani tehdit karşısında Snowball neye uğradığını şaşırır ve canını kurtarmak için kaçarak çiftliği terk eder ve bir daha da ortalıkta görünmez. O günden sonra Napoleon yanındaki köpekler ile diğer hayvanlara korku salarak tüm çiftliğe egemen olur.
Napoleon'un hakimiyet kurmak için kullandığı bir diğer araç ise propagandadır. Bunu da hitabet ile ikna yeteneği çok iyi olan bir başka domuz olan “Squealer’’ halleder. Squelaer, mesela neden süt ve elmaları sadece domuzların yediği sorusuna, aslında domuzların süt ve elmadan hoşlanmadıkları, ancak süt ve elmada domuzların sağlığı için gerekli olan bazı maddeler bulunduğunu, sağlıklarını korumak için bu ürünlere gereksinimleri olduğunu, bunu biliminde kanıtladığını, bir düşün emekçisi olan domuzların çiftliğin tüm yönetim ve düzeninden sorumlu olmaları nedeni ile aslında bu süt ve elmayı diğer hayvanların menfaati için tükettiklerini, domuzların şayet görevlerini yapamaz ise çiftliğin eski sahibi olan Jones'un geri geleceğini söyler.
Canları pahasına mücadele ederek insanların esaretinden kurtulan ve özgürlüklerini yeniden kaybetmek istemeyen hayvanlar ise bunun gibi açıklamaları her defasında kabullenir ve domuzların gittikçe artan imtiyazlarına bu şekilde yol vermiş olur. Squealer'ın yaptığı bu propagandalara genelde koyunlara ezberletilen ''Dört ayak kötü, iki ayak iyi'' sloganları eşlik ederek sonlanır.
Tüm kitabı özetlemek bu yazının amacını aşar ancak yine de belirtmek gerekir ise ilk dönemde yazılan tüm emirler domuzlar lehine değiştirilir. İşin tuhaf yanı da bu değişiklikler her seferinde yapılan propaganda faaliyeti ile aslında domuzların bir hakkı ve zaten en başından itibaren de o şekilde karar verilmiş gibi anlatılır. Hatta bunu da destekleyecek şekilde devrimin ilk günlerinde duvara yazılan emirler yeni döneme uygun şekilde teker teker değiştirilir. Eskiyi hatırlamak konusunda başarılı olamayan hayvanlar da yapılan bu açıklamaları kabullenir ve günden güne adaletsiz bir yaşam biçimi ile dikta rejimine dönüşen sisteme seslerini ya çıkaramazlar ya da çıkaran olur ise vatana ihanet ile suçlanarak insanların döneminde bile var olmayan bir şekilde idama mahkum edilir!
Kitapta en hazin sonlardan birisi de devrimi en başından beri sahiplenen ve hayvanların içerisinde en güçlü ve çalışkanı olan “Boxer” ismindeki kısrağın zaman ilerleyip güçten düştükten sonra kendisini mezbahada bulmasıyla olur. Ama çiftlikte domuzlar tarafından yapılan propaganda da ise hastalanan kısrağın aslında bir hastaneye götürüldüğü, kendisinin en iyi tedaviyi alması için liderleri Napoleon'un hiçbir fedakarlıktan kaçınmamasına karşın ölümden kurtulamadığı şeklinde olur. Gerçekler ile söylenenler arasında artık insanlar zamanında bile olmayan şekilde fark vardır. Mücadele gücü kalmayan hayvanlar için ise en kolayı bu yalanlara inanmaktır! Eskiye nazaran daha da zor bir hayat yaşayan hayvanların aksine yönetimdeki domuzlar ise varlık içerisinde sadece kendilerinin kullanabildikleri çiftlik evinde rahat bir hayat sürerler. Amacından tümü ile uzaklaşmış devrimin gerçekleştiği çiftliğin adı da bu arada yeniden eskisi gibi ''Beylik Çiftliği'' olarak değiştirilir.
Yazar, kitabın en sonunda eskinin düşmanı olan insanları, yaptıkları ticareti daha da geliştirmek için çiftlik evinde ağırlayan domuzların, insanlardan ayrılmaz şekilde birbirine karışan siluetlerini tasvir eder. İnsanlar, aşağı sınıfa mensup diğer hayvanları gayet iyi bir şekilde idare ettikleri için domuzları tebrik etmektedir. Yapılan devrim bir sınıfın hakimi olduğu totalitarizme evrimleşmiş ve üretimi sağlayan hayvanlar artık eskinin de gerisinde bir hayata mahkum olmuştur. Kitap hayvanlar açısından bu şekilde bir umutsuzluk tasviri ile sona erer.
Bazen anlatılar fabl tarzı metinlerin en ünlü yazarına ithafen ''La Fontaine'den Masallar'' olarak küçümsenir. Ancak belki de insanca yaşamak için öncelikle yine bu türdeki ''Hayvan Çiftliği''ni okuyup anlamak ve yaşananları unutmamak gerekir! Değilse bu döngü zamanın içinde bir çiftlikten diğerine sürer gider!
Not: Bu yazıyı yazarken genelde Michael Nyman'dan ''The Piano:The Heart Asks Pleasure First'' isimli parçayı dinledim.

Her zaman ki gibi harika bir yazı olmuş.
Adnan Yılmaz
15-02-2025 14:23