Aday enflasyonu

Aday enflasyonu

31 Mart seçimleri iktidarın kalıcılığını içselleştirenler ve içselleştirmeyenler arasında yaşanacak. Aday enflasyonu ile ilgili asıl mesele de şu: siyasetin birbirinin kuyusunu kazan, samimiyetsiz, çözüm üretmek yerine eleştiren, kaotik tablosunun sandıktan soğutması. Katılım oranı çok önemli Mart seçimlerinde; asıl mesele de, hevesi kırılanları sandığa çekmek olacak.

 Türkiye’nin geleceği için bu kadar da kritik bir seçime giderken, muhalefetin “demokrasi” ve siyasetlerini yarıştırmak konusunda bu kadar nasıl hevessiz olduğu gerçekten de bir muamma. Elbette, mantık çerçevesine sokmak için sebep-sonuç ilişkileri kurabilir; açıklamaya çalışabiliriz. Ama neden bindikleri dalı kestiklerini açıklayabilsek de, anlamak mümkün değil.

Mart seçimlerine, yaklaşık 50 gün kala şöyle bir tablo var siyasette: Tüm muhalefetin derdi CHP ile; CHP’nin de derdi kendiyle…İktidarın derdiyse, hem CHP, hem de kendine tehdit gördüğü herkes ile.

Bu siyasi kargaşanın ortasında şu gerçek gözden kaçıyor: Türkiye’nin özellikle son yıllarda “demokratik geri kayış” yaşadığı bir dönemde, artık sonucunu merak etmediğimiz seçimler dönemine giriyor olabiliriz. Azerbaycan’ı “dost”, “kardeş” ülke olarak biliyor olabiliriz de; 7 Şubat 2024’teki seçimlerde, İlham Aliyev’in yüzde 92,7’lik bir destekle Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi, özenilecek bir tablo mu?

14 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretine gideceği Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi, 18 Aralık’ta seçimleri, yüzde 89,6 destekle kazandı.

Rusya’da da, 15-17 Mart’ta seçimler var: bu seçimlerle ilgili de tek merak edilebilecek olan, Vladimir Putin’in yüzde kaç oranla seçileceği…Rusya’nın Yüksek Seçim Kurulu, Putin’e gerçekten muhalefet edecek, savaş karşıtı aktivist Boris Nadezhdin’in adaylığı için toplanan imzaları geçersiz saydı. Her ne kadar Nadezhdin’in seçilme şansı olmasa da, adaylığına dahi izin verilmemesi, Rusya’nın bugünkü durumu ile ilgili başlı başına bir gösterge.

Türkiyenin özellikle son yıllarda demokratik geri kayış” yaşadığı bir dönemde, artık sonucunu merak etmediğimiz seçimler dönemine giriyor olabiliriz.

DEMOKRATİK GERİ KAYIŞ’

Rusya’nın seçimlerinde Putin’in rakipleri kimler peki? 19 Aralık 2023’te Liberal Demokratik Parti liderleri Leonid Slutsky’yi aday gösterdi mesela. Slutsky’nin aday olurkenki açıklamaları ise şöyleydi: “Putin, seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanacak”, “Rusya’nın Başkanı’nın oy kaybına neden olmayacağım”.

Türkiye’deki 31 Mart seçimleri de, yerel yöneticileri belirlemenin ötesinde, bugünkü iktidarın kalıcı ve bir seçim sonucunda asla değiştirilemez olduğunu içselleştirenler ve içselleştirmeyenler arasında olacak. Bu da, “normal” ve “olması arzulanacak” bir durum elbette değil. Ama işin gerçeği, Anayasa Mahkemesi’nin kendisini iktidara karşı savunmak zorunda kaldığı bir ülkede, ne normaldir ki?

AYM Başkanı Zühtü Arslan’ı, Mahkeme’nin yeni üyesi Yılmaz Akçil’in yemin töreninindeki şu sözleri , AYM’nin kararından sonra görüş farklılıklarının bulunduğu gerekçesiyle AYM kararlarına uyulmamasının hiçbir yasal zemini ve temeli yoktur. Beğenmeyip katılmayabiliriz ama uygulanması bir anayasal zorunluluktur” nasıl bir sistemin içinde yaşadığımızı gösteriyor. Arslan’ın, bu konuşmayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı (ama Yargıtay başkanının katılmadığı) bir ortamda, kameralar karşısında yapması özellikle dikkat çekici elbette. AYM’nin milletvekilliği Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda düşürülen Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararını tanımamasının mücadelesini veriyor da; anayasal düzen, muhalafetin çoğunun önceliği değil.

Türkiye’de siyasetin her alanında, her partisinde irili ufaklı pek çok sorun var. CHP’nin de partinin içinde ve siyaseten oturması gereken bir çok yönü var. Sadece Hatay’da Lütfü Savaş’ın adaylığının sadece kendi ilinde değil, tüm Türkiye’de yarattığı tartışma ve “siyasette samimiyetsizliğe” yönelik algıyı körüklemesi yeter.

Bu gibi nedenlerle, CHP’yi siyaset üzerine yorum yapanların eleştirmesi doğal. İktidar partisi ve ittifakının da, kendisine rakip gördüğü ana muhalefeti eleştirmesi de beklenir. Ancak-tuhaf olan, muhalefetin önemli bir kısmının da hemen tüm mesaisini, ana muhalefeti eleştirmeye harcaması.

31 Mart seçimleri iktidarın kalıcılığını içselleştirenler ve içselleştirmeyenler arasında yaşanacak. Bu seçimlerin hem şansı, hem de büyük şansızlığı bu.

31 MARTIN ŞANSI VE BÜYÜK ŞANSIZLIĞI

İktidarın kendini “hizaladığı” bir ana muhalefet partisi olarak CHP’nin olmadığı bir siyasi çizgi olmasa, ne Mayıs 2023 ne de 2024 Mart seçimlerinde demokrasinin bu kadarcığı bile söz konusu olamayacaktı. Hakikaten de nasıl bir siyasi darboğazın içinde olduğumuz; nasıl bir sistemin içinde yaşadığımız hala anlaşılamıyor herhalde.

Dediğimiz gibi, 31 Mart seçimleri iktidarın kalıcılığını içselleştirenler ve içselleştirmeyenler arasında yaşanacak. Bu seçimlerin hem şansı, hem de büyük şansızlığı bu: şansızlık, siyasetin dönüp dolaşıp böyle bir pamuk ipliğine takılı kalması…Şans ise, hala bir pamuk ipliğinin ve başka bir iktidarın, siyasetin, geleceğin mümkün olduğuna inanlar; bunda ısrar edenler olması.

Başka bir Türkiye’nin mümkün olabileceğini düşünenlerden, siyasetin bugünkü tablosuna bakıp da küskün olanlar da hiç az değil. Muhalefetin birbirine karşı aday çıkardıkça çıkarmasından çok; aday enflasyonu ile ilgili asıl mesele şu: siyasetin birbirinin kuyusunu kazan, samimiyetsiz, çözüm üretmek yerine eleştiren, kaotik tablosunun sandıktan soğutması. Katılım oranı çok önemli Mart seçimlerinde; asıl mesele de, hevesi kırılanları sandığa çekmek olacak.

Sezin Öney

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir