28 Ekim ve 29 Ekim

28 Ekim ve 29 Ekim

28 Ekim’ini, sadece Büyük Filistin Mitingi’nde “Haç ile Hilâl”in savaşına atıfla geride bırakan Türkiye; belli ki, kolayca bir ateşkese gitmeyecek Gazze’deki savaşı yerel seçimlerinin de önemli bir gündem maddesi olarak bulacak. “Hamas’a terör örgütü demek” de belki “terör suçu” olur.

Ekim 2023’ün müteakip iki günü, iki ayrı Türkiye’nin yansımasıydı. Siyasetin ayırdığı iki Türkiye’nin.

28 Ekim’de İstanbul Atatürk Havalimanı’nda Cumhur İttifakı’nın “Büyük Filistin Mitingi” düzenlemesi, tam da Cumhuriyet’in 100. yıl kutlamalarının bir gün öncesine denk geldiği için soru işaretleri uyandırmıştı. Gazze’deki savaş, 21 günü geride bıraktıktan sonra, neden tam da 29 Ekim’in bir gün öncesi?

Öncelikle İsrail-Filistin meselesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “alametifarikası”. Sadece içinden geldiği siyasi gelenek açısından değil; 29 Ocak 2009’daki “One Minute” çıkışıyla siyasi yıldızının ayrı bir parlaması bakımından da…

Nasıl unutabiliriz ki?

BİR SEMBOL OLARAK FİLİSTİN

“One minute”, Erdoğan’ın “iktidardayken muhalefette” olup engellerle yarışması ve devlet politikasında bir türlü kabul görmemesinin aksını kıran dönüm noktası olmuştu. Ve kendisi “altın çağı” başlatan sembolik bir dönüm noktasından bahsediyoruz…

“Batı’ya”, “statükoya” kafa tutan imajıyla, sadece Türkiye’de değil; Arap dünyasında da en popüler dönemi bu çıkışla başladı.

Tabii, o zamanların Erdoğan’ının 2011 Eylül’ünde Mısır’da parlamentoda “laikliği” öven bir konuşma yaptığını da unutmayalım. Hatta, Müslüman Kardeşler ve dünya genelinde İslamcı hareketler de bu konuşmayı eleştirmişti.

Ancak, 2011 yılı Erdoğan ve Türkiye için birçok şeyi değiştirecek olayların da gerçekleştiği sene oldu. Mart 2011’de başlayan Suriye Savaşı; Ankara’nın bu savaşta giderek artan ölçüde taraf olması, bölge genelinde İhvan/Müslüman Kardeşler ile ortaklaşması gibi başka dönüm noktaları geldi.

Ahmet Davutoğlu’nun da fikir babası olduğu Müslüman Kardeşler’de “gelecek görüp” bölge politikalarını onlar üzerinden kurgulama, Türkiye’nin dış politikasında Orta Doğu ülkelerinin birçoğu ile ilişkilerinin yıllarca kopmasına neden oldu.

Erdoğan 2017’de, Suudi Arabistan’ın el-Arabiya kanalında, “İhvan-ı Müslimin silahlı bir örgüt değildir. Ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür” diyordu.

Şimdi de, benzer bir çıkışı Hamas için gerçekleştiriyor.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı olarak, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda 25 Ekim’de yaptığı konuşmada, “Hamas terör örgütü değil, topraklarını korumaya çalışan bir kurtuluş ve mücahitler grubudur.” dedi.

7 Ekim’de İsrail’e karşı gerçekleştirdikleri saldırı ertesi, Hamas’a en net biçimde sahip çıkan bölge ülkesi lideri de böylece Erdoğan oldu.

Gazze’de savaş ilk patlak verdiğinden bu yana, “itidal” telkin eden ve şaşırtıcı derecede barışçı, dengeli bir politik yürüten Erdoğan’ın TBMM çatısı altındaki bu çıkışı, Ankara için de yakınlaşma yaşanan İsrail’in “düşmanlaştırıldığı” bir politika değişikliğinin de işaret fişeği oldu.

İsrail’den şu aşamadaki tepkiler, çok da sert olmadı: biraz “Dur, bir de sizinle uğraşmayalım” gibi bir yaklaşım sergilendi diyebiliriz. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lior Haiat, “Hamas, IŞİD’den beter, alçak bir terör örgütüdür” dedi o kadar…

Ancak, Türkiye dış politikasında, “Hamas’a sahip çıkma” kararı alnımış gibi duruyor.

27 Ekim’de Danimarka Dışişleri Bakanı, Lars Lökke Rasmussen, Hakan Fidan ile Ankara’da gerçekleştirdiği basın toplantısında şöyle diyordu: “Danimarka Hükümeti, Hamas’ın gerçekleştirmiş olduğu terörist saldırıyı kınıyor, hiçbir şekilde İsrail halkına karşı, sivillere karşı gerçekleşen bir saldırıyı desteklememiz mümkün değil. Hamas’ın bir terör örgütü olduğunu bir kez daha makul gerekçelerle burada tekrarlamak istiyorum.”

Buna karşılık olarak da Hakan Fidan, Hamas’a sahip çıkan bir karşılık verdi: “Terörle ilgili yorumlarımızda farklılıklar var; bizim terör örgütü olarak tanıdığımız YPG ve FETÖ’yü, başka ülkeler terör örgütü olarak tanımamakta. Aynı şekilde biz de Filistin devletinin bir parçası olan, devlet sisteminde bir siyasal parti olan Hamas’ı da terör örgütü olarak tanımadığımızı kendilerine söyledik. Ama bu bizim insanların, sivillerin öldürülmesini kabul ettiğimiz manasına gelmiyor, tam tersine en başından itibaren kınadığımızı da söyledik.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Netanyahu nasıl terörist ise Hamas da teröristmiş. Yazıklar olsun. Hamas nedir, Hamas kimdir? Bundan bihaber olan bedhahlar, talihsizler var ve onlara ülkemde oy atanların da şu anda iyi düşünmesi lazım’ ifadelerini kullandı.” Görüldüğü gibi, bu şekilde Gazze’de yaşananlar da doğrudan, bilfiil İstanbul’dan yerel seçim denklemlerine ve kampanyaya bağlanmış oldu.

YEREL SEÇİMLERE GİDERKEN FİLİSTİN’İ ARAÇSALLIŞTIRMAK

Cumartesi günkü Büyük Filistin Mitingi’nde Erdoğan, Hamas konusuna fazla girmedi. Konuşmasında Hamas’a başlıca atfı, “Nethanyahu’ya bırakılmaması” gibi enteresan bir noktadan oldu.

AK Parti sitesinden aynen alıntılarsak: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, maalesef ülkenin siyasileri içerisinde Hamas’ı Netanyahu’ya bırakan talihsizler olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Netanyahu nasıl terörist ise Hamas da teröristmiş. Yazıklar olsun. Hamas nedir, Hamas kimdir? Bundan bihaber olan bedhahlar, talihsizler var ve onlara ülkemde oy atanların da şu anda iyi düşünmesi lazım’ ifadelerini kullandı.”

Görüldüğü gibi, bu şekilde Gazze’de yaşananlar da doğrudan, bilfiil İstanbul’dan yerel seçim denklemlerine ve kampanyaya bağlanmış oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas’a ikinci referansı şöyle oldu: “Hamas terör örgütü değildir dedim ya, bundan İsrail çok rahatsız oldu. Ya zaten başka bir şey beklemiyorduk. Bunu söyleyeceğinizi biliyorduk ve bunu bildiğimiz için de açık ve net olarak ifade ettik. İnşallah ne diyoruz? La galibe illallah. Biz buna iman etmişiz. Buna imanımız var. Galip olan sadece Allah’tır. Dolayısıyla biz burada sadece Gazze’de yaşanan katliamı telin etmekle kalmıyoruz, onunla birlikte kendi istiklalimizin ve istikbalimizin de müdafaasını yapıyoruz.”

Görüldüğü gibi, Erdoğan’ın mitingdeki Hamas referansları daha alt perdeden ve manşet vermeyecek biçimdeydi: sahip çıkma tutumu sürse de…

Bu farklı yaklaşımda, belki Katar’ın Ankara Büyükelçisi Şeyh Muhammed bin Nasır Bin Jassim Al Sani’nin de mitingin başlıca konuklarından biri olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile beraber podyumda olmasının etkisi vardır.

Her ne kadar Hamas’ın başlıca siyasi liderleri Katar’da olsalar ve rehinelerin serbest bırakılması için Hamas ile görüşmeleri Katar yürütse de, kendilerini konudan ayrı tutmaya çalışıyorlar.   Dışişleri Bakanı Fidan, 25 Ekim’de (tam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Hamas terör örgütü değildir” dediği gün) Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani ile Doha’da görüşmüştü. Görüşmeler ertesindeki basın toplantısında Şeyh el Sani, “Hamas’a maddi destek verdikleri konusundaki” bir habere atıfla, “bu gibi yorumların, rehine müzakerelerine yardım etmediğini” söylemişti.

Katar’ın, Hamas liderini başka ülkelere gönderme hazırlığında olduğu yorumları da yapılıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Hamas ilintili 8 kişiye ilk yaptırımların gelmesi, bu tarz uygulamaların artarak süreceğini de düşünüyor.

28 Ekim’ini, sadece Büyük Filistin Mitingi’nde, “Haç ile Hilâl”in savaşına atıfla geride bırakan Türkiye; belli ki, kolayca bir ateşkese gitmeyecek Gazze’deki savaşı yerel seçimalerinin de önemli bir gündem maddesi olarak bulacak. “Hamas’a terör örgütü demek” de belki “terör suçu” olur.

Diğer bir deyişle, Cumhuriyet’in ilk yüzyılını kutlaması gereken seneyi, Türkiye kendi içinde yeni kutuplaşmalar, düşmanlaştırmalar ve kavgalarla geçirecek…

Sezin Öney

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir