Emre mi, Karlı mı, yoksa kim?

Emre mi, Karlı mı, yoksa kim?

Kılıçdaroğlu bir süredir kendisinden sonraki lider adayını arıyor. Her ne kadar kamuoyunda öne çıkan isim Genel Başkan Yardımcısı akademisyen Yunus Emre olsa da; Emre’nin görünürlüğünü düşündüğümüzde, Kılıçdaroğlu’nun daha fazla görünür olmasını beklediği ismin başka bir akademisyen Mehmet Karlı olduğunu düşünüyorum.

CHP’de tartışmalar bitmiyor.

Kılıçdaroğlu kurultaya giderken sadece söyledikleri ile değil yaptıklarıyla da adından çokça söz ettiriyor.

Ettirmeye de devam ettirecek görünüyor.

Önümüzdeki hafta CHP’de olağan kurultay gerçekleşecek. O güne kadar CHP kulisleri hayli sıcak olacak.

Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP kim ne derse desin büyük değişim yaşadı. En basit biçimde örgütsel işleyiş olarak olmasa da söylem ve politika yapma tarzında Baykal liderliğindeki partiden çok farklı bir CHP var bugün karşımızda.

Altı okun yeniden yorumlanmasından laikçi politikalara mesafe almaya, toplumun farklı kesimlerine açılmaktan helalleşmeye kadar pek çok alanda yaşanan değişim bir biçimde 14 Mayıs 2023’e kadar sürdü.

Kimileri bu dönemi “sağa açılma”, kimileri “CHP’nin geçmişin bagajlarından kurtulma” girişimi olarak yorumladı.

Ama bu değişim yapısal ve ideolojik bir dönüşümü beraberinde getirmedi.

Bunda, parti içinde ve çeperinde, söz konusu değişimi kuramsal bakımdan tartışanların azlığı ya da bu türden girişimlerinin önünün yeterince açılmaması kadar, son yıllarda ülkede yaşanan büyük yapısal değişimin de etkisi oldu.

Yeni siyasal sistemin yürürlüğe girmesinden sonra siyasetin alanı hızla daralmaya başladı ve devletin sınırını çizdiği siyasal dönem başladı. Cumhur İttifakı esas olarak, bu yeni dönemde devletteki güç paylaşımının siyasal yansıması oldu

DEVLET YENİDEN SAHNEDE

Devlet içinde var olan güç odaklarının 2015 başından itibaren kurdukları yeni ittifaklar, devletin yeniden siyasete ve topluma ağır bastığı bir dönemi başlattı.

Sistem değişikliği, devlet içindeki güç odaklarının üzerinde uzlaştığı ittifakın siyasal meşruiyetini sağladı.

Devlet içinde yeni güç dengelerine bağlı olarak yeni bir güç dağılımı yaşandı bu dönemde.

Yeni siyasal sistemin yürürlüğe girmesinden sonra siyasetin alanı hızla daralmaya başladı ve devletin sınırını çizdiği siyasal dönem başladı. Cumhur İttifakı esas olarak, bu yeni dönemde devletteki güç paylaşımının siyasal yansıması oldu.

AKP ve MHP -ve diğer küçük ideolojik ortakları- devletin sınırını çizdiği siyaseti temsil eden, bunun karşılığında devletin yarattığı rantı yukarından aşağıya paylaşan kurumlar oldular.

2018’de CHP ile İYİ Parti arasında kurulan ittifak bu devlet koalisyonuna karşı toplumdan yana, meşruiyetini toplumdan alan bir siyasallaşma oldu.

2019 yerel seçimlerinde elde edilen başarı da altı partinin oluşturduğu Millet İttifakı da bu açıdan toplumu referans alan siyasallaşmanın başarısı oldu.

Ne yazık ki 14 ve 28 Mayıs’ta muhalefet hedeflediği başarıya ulaşmadı.

Muhalefet açısından esas başarısızlık seçim sonrasında yaşanan siyasi dağılmadan geldi.

İttifak liderleri, “Neyi başaramadık?” sorusuna cevap arayacaklarına; masada yaşananlardan, yaşanmayanlardan milletvekili pazarlıklarına, birbirini suçlamaktan, “şu, şunu yanlış yaptı”ya kadar karşılıklı bir sürü suçlama gördük.

Oysa 14 Mayıs 2023 seçimine kadar izlenen makro düzlemdeki politikalar büyük ölçüde doğruydu ama bu doğruların sadece topluma değil her parti içinde yukarıdan aşağıya olmak üzere partiye aktarılması konusunda sorunlar yaşanmış olduğu gerçeği görmezden gelindi.

Sadece partiler içinde değil, partiler arasında “küçük iktidar” mücadeleleri başladı.

Bugün 29 Ekim, Cumhuriyet’in ilanının 100. yıldönümü.  Atatürk’ün iki önemli eserim dediği Cumhuriyet de CHP de 100 yaşında. Bugün gelinen noktada partideki tartışmaların partiyi “kim”in yöneteceğine indirgenmiş olması, yaşanan sorunu anlamaktan uzak olunduğunu gösteriyor.

MESELE “KİM” Mİ, “NASIL” MI?

Ve bugün CHP’nin karşı karşıya olduğu temel sorun da budur.

Kuşkusuz bu sorunun aşılması ancak sorunun varlığının kabulüyle mümkündür.

CHP’de yaşanan yenileşme/değişim tartışmaları ve bunun tarafları süreci kişileri indirgediği ölçüde bu gerçekle yüzleşilemeyecek.

Bugün 29 Ekim, Cumhuriyet’in ilanının 100. yıldönümü.

Atatürk’ün iki önemli eserim dediği Cumhuriyet de CHP de 100 yaşında.

Bugün gelinen noktada partideki tartışmaların partiyi “kim”in yöneteceğine indirgenmiş olması, yaşanan sorunu anlamaktan uzak olunduğunu gösteriyor.

Oysa burada temel sorun partiyi “kim”in yöneteceği değil partinin “nasıl” yönetileceğidir.

CHP liderini 14 Mayıs öncesi için de sonrası için de pek çok açıdan eleştirmek mümkün.

Son olarak İpek Özbey’e verdiği söyleşide söyledikleri ile eleştiriliyor Kılıçdaroğlu:

Bu söyleşide Kılıçdaroğlu; “Partiyi bilgili, birikimli, iyi bir sosyal demokrata devredeceğim,” dedikten sonra gelen; “Mevcut kişiler arasında böyle biri var mı” soruya da; “Böyle biri var ama görünür hale gelmesi lazım” cevabını vermiş.

Aslında ben bu açıklamanın, Kılıçdaroğlu’nun birkaç ay önce Ankara’da partili belediye başkanları toplantısında bir anlamda bilinçaltını ifade eden; “Ben bu partide kalıcı değilim, para pulla ilişkisi olmayan, genel başkanlık yükünü taşıyabileceğine inanacağım, CHP’nin ilkelerine bağlı, partiyi ileri götürebilecek ve geçmişi temiz birisi olsa yarın bırakırım.”cümleleriyle uyumlu olduğunu düşünüyorum.

Ben uzunca zamandır Kılıçdaroğlu’nun bu özellikle 1-2 isimle bir biçimde temasta olduğunu biliyorum. Her ne kadar kamuoyunda öne çıkan isim Genel Başkan Yardımcısı akademisyen Yunus Emre olsa da; onun görünürlüğünü düşündüğümüzde, Kılıçdaroğlu’nun daha fazla görünür olmasını beklediği ismin başka bir akademisyen Mehmet Karlı olduğunu düşünüyorum.

Sürprizleri seven biri olarak Kılıçdaroğlu’nun aklında başka isimler olabilir ama partide genel başkanı seçecek olan -mevcut tüzüğe göre- parti delegeleri olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Teşekkür:

Bugün gazetecilik hayatımda yeni bir yolculuğa çıkıyorum. 2015’te kurucuları arasında olduğum Yeni Arayış’ı bu kez genel yayın yönetmeni olarak ülke ve dünya gündemini anlamayı hedeflediğimiz bir mecra yapmak için yola çıktım.

Sitenin isim hakkını bana devreden ve zaman zaman siteye katkı da sunacak olan Cenk Sidar’a ve bu yolculukta görünürde hiçbir şey yokken bana koşulsuz destek veren yazar, yorumcu ve dostlarıma da çok teşekkür ediyorum.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir