Francis Bacon’da id’in retrospektifi

Francis Bacon’da id’in retrospektifi

İçine doğru infilak etmiş bir yaşamı vardı. Bu patlama hem onu toplumdan isteği dışında farklılaştırmış hem de bir anti-madde gibi, maddeyi çeken bir merkez kılmıştı.

İtim ve çekim Francis Bacon’da aynı anda gerçekleşir. Bu yüzden Bacon tabloları, tıpkı Bacon’un kendisi gibi ona yaklaşanların dengesini bozar. Bacon’da, uzun zamandır denizde kalmış denizcilerin karaya çıktığında hala denizdelermiş gibi yalpalamaları yansıtılır. Bacon, dengeli halin, gerçekte dengesiz olduğunu göstermeye girişir; üstelik bunu yaparken böyle bir niyeti de yoktur.

Bacon’un gösterdiği görseller, sıra dışılığı, sıradan olana kendi sıradanlığını tehdit edecek şekilde etkir. İzleyici, bir Bacon tablosu karşısında tiksinti, tıkanma, bulantı duyabilir fakat hiçbir zaman onu kendi yaşamından tümüyle yalıtmaz; aksine Bacon, karanlık tarafa kapı açar; izleyicinin öz-karanlığına bir tünel gösterir. Kişi Bacon’da kendinde varolmadığını sandığı karanlıklarla tanışır. Bacon, kişinin kendi öz-karanlığıyla körlemesine randevusudur; kişiyi kamusal arzudan, bireysel arzuya çeker: sapkınlığa.

Bacon’da id one çıkar, toplumsal sözleşme tek taraflı olarak feshedilir. Süper-ego’nun askıya alındığı bu evrende, artık ego’nun kurulmasına da gerek kalmaz; iskelet etlerin arasından çekilir, tutamaksız kalan etler birbirinin üzerine yığılarak katlanır; amorf bir yığıntıya dönüşür. İnsan bir et’e indirgenir, rasyonalite, toplumsal çıpalar – ahlak, gelenek, özveri, normlar – ete saplanmış iskeletin çekilip çıkarılmasıyla birlikte insanı terk eder. Geriye arı arzudan ibaret olan et kalır: id… Her şeyi isteyen; sahip olmayı, tecavüzü, öldürmeyi, yok etmeyi arzulayan ve tümünün aynı anda gerçekleşmesini isteyen id, Bacon resmini ele geçirir.

Eğer resimde iskelet etlerden çekilip çıkarılmışsa, halinden memnun bir et yığınıyla karşılaşırız, stabildir, biçimsiz ancak dengededir, kaygı burada yoktur. Ancak beden resimde henüz iskeletten kurtulmamışsa, o bedenin kendi dışına atılmaya çalışan varlığını gösteren çığlığı, kusmayı, dışkılamayı görürüz. Bu kez resim tekinsiz, dengesiz ve kaygı doludur; burada “dehşet” vardır. İskeletin sağladığı tutamak, saplandığı eti zehirlemekte, onu süper-ego’ya ve bu yüzden de bir ego’ya sürüklemektedir. Bacon id’e ulaşamamış bu bedenlerin dehşetlerini betimler. Bedene bir kılıç gibi geçirilmiş iskeleti tek hamlede çıkarmayı önerir. Bacon’da huzur, etin kendisine hürmet eden ve etin bizatihi kendisine dönüşmüş bir beden ve varoluştur. Bacon’da beden et’tir ve et iskelete olduğu kadar, zihne de üstündür. Varlık ancak et’in ilkel arzularının sağlanmasında huzur ve kimlik bulur; geriye kalan her şey sahte bir persona maskesidir. Bacon’da toplumla ve akılla yapılan sözleşmeler yırtılıp atılır. İskelet de bedeni yırtarak dışarı çıkarılır; insana kendi olma özgürlüğü tanınır. Bacon, dehşetin tablolarını çizmez; insanı dehşete düşüren güçlerin bıraktığı tahribatı çizer. Dehşet bunun yan çıktısıdır. Sigmund Freud’un id’ini, ünlü ressam torunu Lucien Freud değil, Lucien’in arkadaşı Francis Bacon resmetmiştir. Bacon’un tüm resimleri, id’in retrospektifidir.

Bacon, doğal olanı resmetmeyi bir an bile düşünmedi, onun için sanat, yapıntının, inşa edilmişin, pozisyonlanmışın temsili peşinde koşmaktı. Bu nedenle poz verilmiş fotoğraflardan, spor etkinliklerinin enstantanelerinden, doğa görüntüleri yerine iç mimari bileşenlerinden, insan yapısı binalardan görüntüler çizdi. Bacon bir türev evren ressamıdır. Fakat bu türev evren, toplumsal sözleşmeyle ortaya konulmuş sosyal ve tarihsel bir insana dair değildir. Onun insanı doğallığını artık çoktan toplumsal sözleşmenin getirdikleriyle yitirmiş ancak toplumsal sözleşmeye de uymayı reddeden kişidir.

Ortaya koymak istediği birey, kültürel kodlardan ne kadar soyulmuş ve yalıtılmışsa, o bireyi içerisine bıraktığı ortam ve atmosfer de o derece yapay/yapıntıdır. Bacon, en ilkel benlik olan id’i ve yapay olan çevrenin id üzerinde uyguladığı güç/kuvvet/baskı sonucu insanın içerisine düştüğü “dehşet”i resmetti. Arzu’nun yapay olan tarafından baskılanışını, sapkınlığın toplumca dışlanışını inşa olarak gördü ve bu insanın “sağlıklı görüntüsü”nü sorguladı. Sağlıklı olan ile olmayan tanımlamalarının altını yokladı, varlığı, toplumu, bireyi tersyüz etmenin olanaklarını sınadı.

Uygar yaşamın bir parçasıydı fakat toplumsal sözleşmenin her yanını ihlal ederdi: eşcinsel bir seks işçisi, bir hırsız, bir metres, amcasıyla ensest ilişkisi olan, evinde korsan kumarhane işleten bir ressam… Yine de Francis Bacon bunlardan çok daha fazlasıydı.

Yalın Alpay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir