Tanımadığın köpeklerle göz göze gelme!

Tanımadığın köpeklerle göz göze gelme!

Ne kadar da boş bir özgüvenim var. Her şeye öyle dilediğince ulaşamazsın, dilediğin hayvanla dilediğin gibi iletişim de kuramazsın. Herkesin ve her şeyin bir doğası var, tanımadan atlarsan işte böyle nefes nefese kalırsın. Bir daha dönüp baktı köpeğe ve bir öğüt verdi kendine; Tanımadığın köpeklerle göz göze gelme!!!

Sahilde yürüyorum aheste. Mecbur olmadıkça montumdan dışarı çıkarmıyorum parmaklarımı. Soğuk kesmesin diye.

Ofisteki cadıları düşünüyorum. Bugün benim için nasıl histerik gülüşler icat ettiler acaba ve ben tam zamanında cevap verebilecek miyim bu soytarılıklarına. Başkasının intikamını almak isteyen bu iki büyücüyle savaşmak her gün. Yo, sadece karşılaşmak bile yorucu. Mabedimde klasik müzik dinleyip hırçın dalgalara doğru yutkunurken kahvemi bir şekilde düşünüyordum yeniden, yeniden, değdi mi? O şımarık cadalozun üzerine basıp çıktığım bu odada huzur bulamamamın kökeni neydi?

Hani yüzlerce kere sağlamasını yapmış ve kendimi temize çıkarmıştım. Öyleyse evren neden benimle uğraşıyor? Belki bazı katlara çıkmamalı, belki bazı insanlara hiç dokunmamalı. Isırgan!! Isırgana dokunmamalı, evet. Hayatında ilk defa bir insana çelme atmış ve onunla birlikte kendisi de yere kapaklanmıştı. Başkalarına göre değil ama onun için öyleydi. Artık rahat etmesi gerekiyordu çünkü ama belki de mücadele zaten böyleydi, mücadele hiç bitmeyen bir şeydi ve her kattaki gereği farklı bir şeydi.

Soğuktan korunmak için kendine kıvrılmış bir köpek gördü Kartonpierre. Kendi kendini ısıtmaya çalışan bir zavallı. Tanrı seni kürkünle bu havalar için de yaratmadı mı köpecik?

Köpek birden bu cümleyi duymuşçasına açılıp kendine geldi. Yarım esnek gerinip ağzında dilini döndürdükten sonra başka yana kıvrılacak gibi yatacakken Kartonpierre’in ona baktığını gördü. Köpek gözlerini ayırmadan bakıyordu Kartopierre’e ki o da ona bakmaya başladı. Vazgeçmemecesine köpeğe bakacaktı elbette, tam yanından geçerken başını bile ona çevirdi ve nihayet doğanın izin verdiği kadar baktıktan sonra hafifçe döndürdü başını kendi yoluna.

Birden sağ eline bir şeyin dokunduğunu hissedip irkildi ve kolunu çekti, o köpekti. Köpek bakışından yüz bulup peşinden gelmişti. Neyse ki eli montunun içindeydi, ıslak köpek burnundan nefret ederdi. Şimdi köpek yeniden bakışma mesafesinde ve uzayan bu seremoni sinirini bozmaya başladı Kartonpierre’in. Köpeğin de bir şeyler sinirini boşmuş olmalı ki hırçın gülüşlere döndü ifadesi. Ağzından sarkan dili, dişlerinin arasında gergin bir şekilde yerleşmişti şimdi. Hay aksi!

Hızlı adımlarla köpeği geçmeye çalıştı ama hayvan solumalarına hafif hırlama nağmeleri ekledi. İyiden iyiye hırlamıyor ama havlamak için boğazını hazırlıyordu. Bir iki köpekçe seh seh denemesinden sonra büyük bir gök gürültüsüyle havladı köpek. İşte şimdi iyice panikledi Kartonpierre. Hızlı adımlarını koşmaya çevirmek istemiyordu çünkü köpeğin hedefi olmak istemiyordu. Köpek ellerini ısırmaya, burnuyla öfke püskürmeye başlamıştı ki Kartonpierre hem sinirlendi hem panikledi. İşte şimdi en saçma kararlar verme zamanı değil mi? Her zaman böyledir.

Hayvanın aç olduğunu anladı ama üzerinde ona verebileceği bir şey yoktu ki; elini mi versin? Kollarını yukarı kaldırarak montunun içinden çıkardı ve köpeğe ellerinin boş olduğunu, ona verecek bir şeyi olmadığını anlatmaya çalıştı. Eğer bir çılgınlık yaparsa bunun ikisi için de hoş olmayan sonuçları olacağını söyledi Türkçe.

Çantasındaki haşlanmış yumurtalar geldi aklına. Köpek yumurta yer mi? Ya kabukları? Bana ne kabuklarından? Yumurtalarını verirse kendisi aç kalacaktı ama bu kadarını o köpeğe borçluydu. Onun yaşam alanını ve tavuklarını ve o tavukların yumurtalarını elinden almıştı zamanla ve şimdi işte. Off, köpeğe elimi kaptırmadan nasıl açacağım çantanın lanet fermuarını?

Çantayı havaya kaldırıp açmaya ve içindeki kayısı kıvamı yumurtaları bulmaya çalıştı. Sıcağından buldu poşeti el yordamıyla ve ağzını çarçabuk açmaya çalışırken sabırsızlıkla bekleyen köpeğin sabrını taşırmamaya çabalıyordu. Poşeti açar açmaz yumurtanın birini alıp köpeğe vermek istedi ama köpek öyle sabırsızdı ki heyecandan elini ısırabilirdi. Sahildeki kuma fırlattı yumurtayı, böylece köpek de peşinden giderdi ve o da hızla vınnn.

Yumurta uçtu ama köpek peşinden gitmedi. Çünkü kumla aynı renkteki yumurtayı gözüyle takip edemedi. Önce uçan yumurtaya sonra Kartonpierre’e baktı köpek öfkeyle ve havlamaya başlayıp üzerine atılacaktı ki ikinci yumurtayı gösterip riskli bir tercih yaptı kartonpierre. Havaya zıplayarak ikinci yumurtayı da sahile attı. Köpek bu sefer hiç düşünmeden yumurtanın peşinden kumsala koşarken Kartonpierre’de köpeğin peşinden gelmediğine emin oluncaya dek iş yerine doğru koştu.

Bu neydi şimdi böyle?

Her şeye anlam verme hastalığına tutulan Kartonpierre nefes nefese henüz atlattığı olayı anlamaya çalışıyordu. Aheste aheste çözecekti bu meseleyi. İlmek ilmek çözülmesi gereken yanlış ilik atılmış örgü gibiydi bu mesele. Önce çözecek, sonra yeniden dokuyacaktı anladığı dilden.

Ha, deminki mesele, evet. Isırgan otlarına dokunma demiştim değil mi? Dönüp köpeğe baktı ve köpeğin artık onunla ilgilenmediğini gördü Kartonpierre. Neyi yanlış yapmıştı sahi? Neden cezalandırmıştı evren onu? Paylaşımcı biri olduğunu iddia edemezdi çünkü her şeyini paylaşırdı Kartonpierre. Tamam bazen ihtiyacı olmayan şeyleri de olabilir. Yahut bazen gösteriş için de paylaşıyor olabilir, amaan her neyse. Önce sakinleşeceğim bunu sonra çözerim. Hhhh… Hhh… Ne kadar da boş bir özgüvenim var. Her şeye öyle dilediğince ulaşamazsın, dilediğin hayvanla dilediğin gibi iletişim de kuramazsın. Herkesin ve her şeyin bir doğası var, tanımadan atlarsan işte böyle nefes nefese kalırsın…

Bir daha dönüp baktı köpeğe ve bir öğüt verdi kendine…

Kişisel not: Tanımadığın köpeklerle göz göze gelme!!!

Nur Betül Aras
Latest posts by Nur Betül Aras (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir