Keyfi siyasetin gücü: Politik manevra sahası olarak Akbelen Ormanı

Keyfi siyasetin gücü: Politik manevra sahası olarak Akbelen Ormanı

Akbelen Ormanı’nın orman olarak kalmasını istiyorsak, doğal alanları seçim malzemesi yapanlara inat, örgütlülüğü büyütmek gerekiyor. Dayanışmanın, yan yana durmanın çok daha kritik olacağı bir döneme giriyoruz. Siyasetçiler keyfilikten hoşlanıyorlar. Ellerindeki gücün alınmasını istemiyorlar.

Türkiye’de geçen hafta epey tartışmaya açık bir AKP tipi “çevreciliğin daniskası” uygulamasına şahitlik ettik.

Karar vericilerin keyfiliği üzerine de son derece çarpıcı bir örnek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla 11 Mart tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararla, Akbelen Ormanı’nın bulunduğu Milas’ın İkizköy, Çamköy ve Karacahisar sınırları içinde yer alan 190 parsellik tarım arazisi, linyit madeni sahası olarak kullanılmak üzere Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldı.

Kararda, tarım arazilerinin olduğu söz konusu sahanın “S:86541” numaralı linyit işletme ruhsatlı saha olduğu belirtildi.

Aradan iki gün geçtikten sonra yayımlanan yeni bir Cumhurbaşkanı kararıyla acele kamulaştırma iptal edildi. 13 Mart’ta Resmi Gazete’de yer alan yeni bir kararla Akbelen Ormanları’nın çevresindeki 190 parsellik tarım arazisinin acele kamulaştırılması kararı kaldırıldı.

Öğrendik ki, ANAP ve CHP’de daha önce milletvekilliği yapan şimdilerde AKP’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı Prof. Dr. Aydın Ayaydın, devreye girerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kararın iptali için “ricacı” olmuş.

Ayaydın açıklamasında, “Resmi Gazete’de yayınlanan düzenlemeye göre Muğla Milas’taki Akbelen Ormanı çevresinde 190 parsellik tarım arazisinin linyit maden sahası olarak kullanılmak üzere Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldığını üzülerek öğrendim. Bu kamulaştırma konusunda da kendimi sorumlu hissederek Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan nezdinde girişimde bulundum ve kararın gözden geçirilmesini talep ettim” ifadelerine yer verdi.

Burada birkaç sorunlu alan var.

Erdoğan’ın, Muğla’daki adayı Ayaydın için kararı iptal etmesi bir seçim propagandası.

Buna kimsenin şüphesi yok.

Ancak, burada Erdoğan’ın sarsılmaz tek adamlığının ve otoritesinin tabiatına uygun olmayan bir durum var. Türkiye’de kimin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı böylesi bir yanlıştan döndürme gücü var, Aydın Ayaydın’ın mı?

Hem iklimi hem çevreyi koruyan, enerji tasarrufu sağlayan, toplumu enerji dönüşümünün bir parçası yapan, doğal alanlarla ve yaşam alanlarıyla uyumlu yenilenebilir enerji yatırımlarını önceleyen, koruma/kullanma dengesini korumadan yana kullanan bir manifesto için hala geç değil.

İmza atılırken kimsenin itiraz etmediği bir karar, Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ayaydın tarafından fark edilip, “İçime sinmiyor” dediğinde mi, hemen kararı iptal etmiş?

Ha böyle bir gücü var ise Ayaydın’ı, Akbelen’de orman katledilirken, köylüler, çevreciler jandarma tarafından yerlerde sürüklenip gözaltına alınırken de görmek isterdik.

Köylülerin direnişine her defasında jandarmanın orantısız gücüyle karşılık veren iktidar, şimdi yerel seçim için Muğla da kuzu postuna girmiş kurdu oynuyor.

Gülünç gerçekten.

Ayaydın, iptal kararının ardından, ”Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a başta Milas İkizköy, Çamköy ve Karacahisar mahalleleri ve tüm Muğla adına hassasiyetlerinden dolayı sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bildiğiniz üzere 11 Mart 2024 tarihinde çıkan 8247 sayılı karar üzerine derhal harekete geçtim. Enerjiye, özellikle de yerli kaynaklardan elde edilecek enerjiye olan ihtiyacımız ortada ancak Muğla’nın tarım bölgelerinin linyit sahası olarak kullanılmasına da bir Muğlalı olarak benim de içim el vermiyor” diyerek, Erdoğan’a teşekkür etti.

Ayaydın’ın Bodrum’da aldığı evin tuvaleti ve müştemilatı orman arazisine taşınca özel kararla 117 metrekare alan orman vasfı dışına çıkarıldı. Genel AKP tavrına uygun olarak, öyle de çevrecinin daniskasıdır kendisi…

Ayaydın’ın içi el vermiyorsa, hemen yarın belediye başkanı olduğu takdirde çevre koruma ve iklimle mücadele konularında neler yapacağına dair bir taahhüt belgesi açıklayabilir. O zaman belki bir nebze “içinin el vermediği durumlar” konusunda samimi olduğunu düşünebiliriz.

Hem iklimi hem çevreyi koruyan, enerji tasarrufu sağlayan, toplumu enerji dönüşümünün bir parçası yapan, doğal alanlarla ve yaşam alanlarıyla uyumlu yenilenebilir enerji yatırımlarını önceleyen, koruma/kullanma dengesini korumadan yana kullanan bir manifesto için hala geç değil.

Tüm bu yukarıda özetlediğimiz haliyle durum sanki doğal alanlara, yaşam alanlarına ve tarımsal alanlara ilişkin kararlar siyasi bir mesele değilmiş de, hatır gönül işleriymiş gibi ele alınıyor.

Şu durumda yasaların insanların gelecekleri üzerinde tasarrufta bulunma, yaşam koşulları ile ilişki kurabilme imkanı yok.

Tek derdin seçim gününe kadar toplumsal büyük bir reaksiyonun önüne geçmek, işleri seçim sonrasında el çabukluğu ile halledebilmek olduğunu görüyoruz. Seçim sonrası güçlü bir karşı duruş ve direniş olmazsa ki, Akbelen’de mücadele hiç bitmedi, kamulaştırma kararları bir bir geri gelecektir.

Hayata dair ne varsa politiktik, hatta ekoloji meseleleri ve çevresel ihtilaflar dibine kadar politiktir. Ancak, siyasetin günlük akışla ilişkisinin kesildiği alanlarda siyasetin bu biçiminin çevre ve yaşam alanlarından arındırılması gerekiyor.

Görünüşte Muğla’da yerel yönetime aday bir isim görüyoruz, ama gerçekte ulusalcı siyaset sisteminde merkezi yönetimler kentlerdeki çevre izinleri, ÇED onayları, acele kamulaştırma kararları ve imar hareketliliği gibi uygulamalar üzerinden kamu bütçesini aşan muazzam bir kaynağı kontrol ederek, rant vahaları yaratıyor.

Bu nedenle Türkiye’ye özgü, Türk tipi bir siyasal rejim oluşmuş durumda ve maalesef yerel yönetimler güçleneceğine, tamamiyle merkezi siyasetin maşası haline gelmiş durumda.

Tek derdin seçim gününe kadar toplumsal büyük bir reaksiyonun önüne geçmek, işleri seçim sonrasında el çabukluğu ile halledebilmek olduğunu görüyoruz. Seçim sonrası güçlü bir karşı duruş ve direniş olmazsa ki, Akbelen’de mücadele hiç bitmedi, kamulaştırma kararları bir bir geri gelecektir.

Akbelen Ormanı’nın orman olarak kalmasını istiyorsak, doğal alanları seçim malzemesi yapanlara inat, örgütlülüğü büyütmek gerekiyor. Dayanışmanın, yan yana durmanın çok daha kritik olacağı bir döneme giriyoruz.

Siyasetçiler keyfilikten hoşlanıyorlar.

Ellerindeki gücün alınmasını istemiyorlar.

Biz, siz, herkes, hep birlikte karşı durmazsa AKP’yi bu keyfilik konforundan kim, nasıl vazgeçirecek?

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir