Nasıl bir kutuplaşma, nasıl bir CHP?

Nasıl bir kutuplaşma, nasıl bir CHP?

CHP, seçmenlerin kendilerini “Ben kimim?” sorusundan “Biz kimiz?” sorusuna geçip bir kimlik inşa ederken onlara kendilerini bulabilecekleri ve kulturkampfı aşan bir kimlik inşa etmelidir. 

Her ne kadar Türkiye, ciddi biçimde kutuplaşmış bir ülke olsa da bu kutuplaşma partizanlık ve kimlikler üzerinden cereyan ediyor. Başka bir ifadeyle, partiler arasında geleneksel anlamdaki ideolojik kutuplaşma düşük. Nitekim kutuplaşma bağlamında 38 ülke arasında ilk sırada yer alan Türkiye, partilerin bildirgelerinin karşılaştırmasına dayanan ideolojik kutuplaşma açısından ise son sıralarda.[1] Bu, partilerin topluma önerdikleri iktisadi, sosyal ya da siyasal projeler bağlamında farklılaşmadıkları anlamına gelir. Bu durum, siyasi partilerin en karakteristik özelliğini, kendilerinin diğer partilerden nasıl ve hangi açılardan farklılaştığını ifade ederek ve farklarını ortaya koyarak seçmenleri ikna etme çabasının da ortadan kalktığını gösterir.

Kılıçdaroğlu döneminde CHP; siyasetin bu en basit kuralının aksine, seçmenin verili durumunu statik kabul ederek, iktidar partisinden nasıl farklılaştığını değil, özellikle kimlik açısından ona nasıl benzediğini anlatmaya çalıştı. Bu siyaset kurgusu da, seçimleri kimliklere hapsederek iktidar açısından avantajlı bir ortam yarattı.

GEREKLİ OLAN İKTİSADİ TEMELLİ BİR FARK

Peki ne yapılmalıydı? Bunun yerine, kutuplarda yer alan seçmenlerin sırasıyla birbirlerine karşı ahlaki üstünlük, siyasal hoşgörüsüzlük ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen sosyal mesafelerini ortadan kaldıracak iktisadi temelli alternatif bir kutuplaşma yaratılmalıydı/yaratılmalıdır. “Değerler” üzerinden yaşanan kutuplaşmanın aslında iktisadi alandaki çelişkileri ve eşitsizlikleri seçmenlerin gözünden kaçırmak için bir “zırh” olduğu seçmenlere anlatılarak toplum yeniden ve iktidarın aleyhine bir biçimde kutuplaştırılmalıdır (repolarizasyon). Başka bir ifadeyle CHP, seçmenlerin kendilerini “Ben kimim?” sorusundan “Biz kimiz?” sorusuna geçip bir kimlik inşa ederken onlara kendilerini bulabilecekleri ve kulturkampfı aşan bir kimlik inşa etmelidir. Bu kimlik, tıpkı 1970’ler CHP’sinin yaptığı gibi, “bozuk düzenin kaybedenleri” biçiminde kapsayıcı bir iktisadi temele dayanmalıdır.

2023 seçimlerinden çıkarılması gereken bir diğer ders de; muhalefetin, elitler arası bir ittifaka sıkışmak yerine, toplumu da bu süreçlerin bir parçası haline getirebilecek bir projeye imza atma zorunluluğudur. Yukarıda da ifade edildiği gibi, yalnızca elitler arasına sıkışmış ve alternatif muhalif arayışları marjinalleştiren mevcut muhalefet kurgusu: i) İktidarın kamusal tartışmayı tek sesli hale getirmesine, ii) İktidarın kendi tabanını politize ederken eş zamanlı olarak muhalif seçmenleri ise depolitize etmesine, iii) Muhalif siyasi elitler arası mücadelenin krizlere, krizler de muhalefetin ülkeyi yönetme kabiliyeti olmadığı algısının oluşmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda; i) Muhalif siyasi partilerin birbirleriyle aynileşen bir görüntü çizmesindense, seçim sathına girilene kadar müstakil siyasetlerini yaparak birbirlerinden farklılaşmaları ve seçmen tabanlarını genişletmeleri, ii) Temsil ettikleri tabanın hak arayışlarını marjinalleştirmek yerine meşrulaştırdıkları yeni bir siyaset kurgusuna ihtiyaç vardır. Ayrıca CHP’nin üye, örgüt ve genel merkez arasındaki kopukluğu giderecek yeni bir örgütlenme şeması ile ideolojik hatta da ihtiyacı vardır. Bu ideolojik hat, parti içi eğitimler ve ideolojinin yerelin sorun ve taleplerine cevap verecek yerelleştirme projeleriyle de beslenmelidir. Dün açıklanan parti yönetim şeması, muhalefetin yalnızca makro siyaset düzeyinde iktidarın politikalarına yine makro düzeyde üreteceği karşılıklar için kurgulanmış bir niteliğe sahip. Elbette Özgür Özel’in iddia ettiği sosyal demokrat ideolojik siyaset üretmek ve her alanda tutarlı bir vizyon ortaya koymak için böylesi bir makro örgütlenmenin varlığının önemi yadsınamaz.

Masa başına sıkışmış bir ideolojik çerçeve ortaya koymaktansa, toplumsal diyalog kanallarına dayanan ve talepleri halktan toplayıp, bu taleplerle sosyal demokrasinin evrensel değerlerini uzlaştıran bir projenin başarı şansı vardır.

SOSYAL DEMOKRAT VİZYON İÇİN 4 TEMEL STRATEJİ

Ancak yalnızca makro siyasi bir söylemle mevcut kutuplaşmayı aşarak bloklar arası oy geçişkenliği sağlamak kolay olmayabilir. Bu söylem, içinde yerelleştirme projelerinin de olduğu çeşitli perakende siyaset yöntemleriyle de desteklenmelidir. Bunun nedeni, iktidar blokunun 2023 Milletvekili Seçimleri’nde 5 puana yakın oy kaybetse de bu oyların büyük bölümünün Millet İttifakı’na değil ve diğer kategorisinde yer alan partilere yönelmesidir. Bu bağlamda CHP liderliğindeki muhalefetin seçimleri kazanabilmesi için en kritik meselelerden biri de, iktidar ve muhalefet arasında oy geçişkenliği yaşanmasıdır. Ancak bu seviyede kutuplaşmış bir toplumda bu oy geçişini sağlamanın basit bir formülü olmadığı da aşikardır.

Bunun için ortaya koyulacak olan sosyal demokrat vizyon bağlamında 4 temel strateji izlenmesi önem taşımaktadır:

  • Toplamda 24 milyon seçmenin olduğu 5 büyükşehir, iktisadi açıdan rasyonelleşen en yüksek sayıda seçmenin yaşadığı kümedir ve CHP tarafından öncelenmelidir. Bu bölgelerde odak grup çalışmalarıyla oy davranışını değiştirme ihtimali gözlenen seçmen gruplarına dönük perakende siyaset yönetiminin belirlenmesi, sürekli temas kurulması ve talepler ile sorunlara partinin vizyonuna uygun bir biçimde nasıl çözümler bulunduğunun anlatılması önemlidir. Başka bir ifadeyle, büyükşehirlerde yerelleştirme yerine, “grup odaklı” bir politik yaklaşım benimsenebilir.
  • 5 büyükşehiri içeren bu kümenin dışında kalan kümelerde ise, CHP’nin anlamlı oy artışıyla simültane biçimde iktidar blokunun da anlamlı oy kaybı yaşadığı seçim bölgeleri tespit edilmelidir. Dolayısıyla seçimlerin kazanılması için bir zorunluluk olan bloklar arası oy geçişinin yaşandığı bu seçim bölgelerinde, söz konusu oy geçişine sebep olan tüm dinamikler mercek altına alınarak, toplumsal olarak benzerlikler gösteren il ve ilçeler için bir model ortaya koyabilir.
  • Büyükşehirler ve bunun dışında kalan kümelerde adeta iki farklı Türkiye gerçekliği yaratılmıştır. CHP’nin sosyal demokrat projesi, bu iki grubun çıkarlarını ortaklaştıracak bir “imza proje”yi de içermelidir.
  • CHP’nin makro ölçekte kurguladığı gölge kabinenin yerel ölçekte de kurgulanması önem taşımaktadır. Bu, makro ölçekte kurgulanacak olan söylemin yerel ölçekten örneklerle harmanlanması ve bu meslek gruplarına sahip yerelin itibarlı insanlarının örgütlenmesi anlamına gelebilir. Yakın zamanda yaptığım bir saha araştırmasında CHP’li bir deneğin bana mealen dediği gibi bir etki gereklidir: “Biz, 5’li çete söylemini etkin kullandık çünkü burada da 5’li çeteler var. Söylemi yerelleştirdik, toplumsal karşılık bulduk…”

Sonuç olarak, seçim sonuçları CHP açısından birçok riski ortaya koyduğu gibi, birçok yeni eğilim ve imkânı da göstermektedir. Riskler ve imkânlar arasında sıkışan CHP’nin yakın ve orta gelecekteki kaderini dört başı mamur bir değişim yönünde gösterdiği ya da gösteremediği irade, siyasetin bir kapsama ve dışlama pratiği olduğunu kabul eden bir anlayışa sahip olmak ya da olamamak ve bu pratiği toplumsal diyalogla harmanlamak ya da harmanlayamamak belirleyecektir. Masa başına sıkışmış bir ideolojik çerçeve ortaya koymaktansa, toplumsal diyalog kanallarına dayanan ve talepleri halktan toplayıp, bu taleplerle sosyal demokrasinin evrensel değerlerini uzlaştıran bir projenin başarı şansı vardır.

[1] Pınar Uyan Semerci ve Emre Erdoğan, Fanusta Diyaloglar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2018, s. 37-39.

Onur Alp Yılmaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir