CHP ve İmamoğlu’nun yolu 

CHP ve İmamoğlu’nun yolu 

31 Mart gecesi elde edilen seçim başarısı bulunduğumuz noktada dünya için de önemlidir. Dünyanın farklı coğrafyalarında otoriter, popülist liderler birer birer iktidara gelirken İstanbul ve Türkiye’de elde edilen başarı gözü demokraside, demokratik yönetimde olan ülkeler ve toplumlar için umut olmuştur.İmamoğlu’nun seçim gecesi ve mazbata töreninde bunu ifade etmiştir. Şimdi sıra bu umudu büyütmekte… 

31 Mart seçimlerinin en büyük kazananı, bugüne kadar çoğunlukla kaybeden CHP oldu. 

Sadece İstanbul’da değil Türkiye’de en çok belediyeye sahip olan parti artık CHP. 

Ancak başarı CHP’nin olsa da, başarının bir aktörü sandığa gitmeyerek bir anlamda iktidara ceza veren AKP seçmenleri oldu. 

Seçimde 1. Parti olarak çıkan CHP’nin bu açıdan önündeki sorumluluk büyük. Ve en büyük sorumluluk seçim sonuçlarını, çok yönlü, çok katmanlı analiz etmek olacaktır. 

Sandığa gitmeyen yaklaşık yüzde 25 kimlerden oluşmaktadır?

Hangi nedenle sandığa gitmediler? 

Sandığa gitmeyenlerin demografisi nedir?

Önceki seçimlere göre oy kaybedilen seçim çevrelerinde sorun nedir?

Kuşkusuz bu sorular çoğaltılabilir. 

Artan her soru seçim sonuçlarından daha çok şey öğrenmenin yolunu açacaktır. 

İkinci olarak CHP bundan sonra hem yerelde hem de merkezi siyasette nasıl bir yol izleyeceği konusundaki tercihlerdir. 

CHP’nin merkezi yani makro düzeyde izleyeceği yol haritasını belirlerken yapması gereken en önemli şey; bugünün Türkiyesini sosyolojik, kültürel, kimliksel ve siyasal tercihler bağlamında analiz etmek olmalıdır. Kuşkusuz bu analiz, bir siyasi yelpazede var olan partilerle birlikte kendini konumlandırmakla ilgilidir.

SİYASİ YELPAZE VE PARTİLER

CHP’nin merkezi yani makro düzeyde izleyeceği yol haritasını belirlerken yapması gereken en önemli şey; bugünün Türkiye’sini sosyolojik, kültürel, kimliksel ve siyasal tercihler bağlamında analiz etmek olmalıdır. 

Kuşkusuz bu analiz, bir siyasi yelpazede var olan partilerle birlikte kendini konumlandırmakla ilgilidir.

Bu yelpazenin yatay aksı, partinin siyasal meşruiyet kaynağıyla ilgilidir. Bu aks, bir siyasi parti kim/ler, hangi toplumsal kesimler için siyaset yaptığına cevap verir. Bu aksın bir ucunda devlet, diğer ucunda toplum, toplumsal talepler vardır. 

Bu yatay aksı dikey olarak kesen ise siyasi partilerin hangi değerleri savunarak siyaset yaptığına cevap arar. Bu dikey aksın bir ucunda da laiklik, özgürlük, eşitlik gibi evrensel değerler, diğer ucunda muhafazakârlık başta olmak üzere yerel değerler vardır.

Ne yazık ki, Türkiye’deki siyaset, istisnai dönemler hariç hep devlet merkezli olmuştur. Güçlü devlet pratiği iktidar olan partileri hızla kendine benzetmiş ve devletleştirmiştir. 

Siyasetin devlet merkezli olduğu iklimde partileri sağcı solcu yapan şey hangi değerleri savundukları olmuştur. Ama esas olarak devlet merkezli siyaset alanı sağ bir pozisyondur.  

Siyaseti devletten topluma taşındığı yani siyasi meşruiyetin toplumda/bireyde arandığı bir siyaseti yelpazede ise partileri sağcı ya da solcu olarak ayıran şey, bu değerlerin evrensel ve yerel yorumu olacaktır. Yerel değerleri de dikkate alan laiklik, özgürlük, eşitlik gibi değerleri savunan partiler siyasetin solunda kalırken değişime karşı olmayı, muhafazakârlığı, milliyetçiliği temsil eden partiler de sağda yer alacaktır.

Burada önemli olan nokta yatay ve dikey aksların kesişim noktası merkez değildir.

Siyaseten merkez, siyasi meşruiyetini toplumdan alan partileri, sol ve sağ kılan siyasal değerlerin birbiriyle uzlaşma çabasında olduğu siyasal alandır.

AKP de, 2015’in ilk yarısında başlayan ve 2018’de değişen yeni sistem ile 2002de toplumsal talepleri siyasete taşıma iddiasında olan, meşruiyetini toplumda aramaktan vazgeçerek hızla devlete yanaşmış ve tüm siyasal meşruiyetini devletten almaya başlamıştır. 2018 yılında hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile her gün biraz daha alan kaybetmektedir. 

2018 İLE BİRLİKTE MERKEZ ÇÖKTÜ

Türkiye’de siyasal meşruiyetin devlet yerine toplumda arandığı, toplumun temsil edildiği siyasal alan yani siyaset var olmuş (DP’nin, ANAP’ın ve AKP’nin ilk dönemi ve 1974-77 CHP dönemi), ne yazık ki bu dönemlerde siyaset kurumsallaşmamıştır. 

Bu dönemlerin hepsi istisna olarak kalmıştır. 

AKP de, 2015’in ilk yarısında başlayan ve 2018’de değişen yeni sistem ile 2002’de toplumsal talepleri siyasete taşıma iddiasında olan, meşruiyetini toplumda aramaktan vazgeçerek hızla devlete yanaşmış ve tüm siyasal meşruiyetini devletten almaya başlamıştır. 

Bu açıdan Türkiye’de siyaseten merkezi hem ideolojik hem de siyasi temsil olarak boşalmıştır. 2018 yılında hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile her gün biraz daha alan kaybetmektedir. Bununla birlikte demokrasi de. 

Bunun anlamı kamusal alanın yani siyasetin alanının devlet tekeline alınması ve devletin izin verdiği sorun ve konuların siyasetin gündemine girmelidir. 

Ve devlet bunu MHP üzerinen kendine eklemlediği AKP’yle ve bir bütün olarak Cumhur İttifakı ile yapmıştır. 

Sonuçta siyasi partilerin meşruiyet zemininde toplumdan, toplumsal taleplerden uzaklaşarak devlete yanaşması siyasetin merkezini tamamen boşaltmış oldu. 

Bu yüzden devleti dışlayan değil ama devletin siyasi meşruiyet kaynağı olmaktan çıkarma vaadindeki tüm partilerin siyasetin yükselme şansı vardır. Çünkü Türkiye’de güçlü devlet anlayışı toplumsal talepleri de, toplumsal kesimleri de kendisi için bir tür tehlike saydığı için dışlama eğilimindedir.

Çünkü bizde güçlü devlet otoriter zihniyetten meşruiyet aldığı için; her şeyi bildiğini ve yaptığı her şeyin de doğru olduğunu varsayar. Tek kimliğe dayanan homojen toplum ve farklılıkları özel alana iten kamusal alanda da bu tek kimliği arzu eder. Ve elbette önceliği toplumdan önce kendisidir. 

2023’de yaşanan başarısızlık bu yazının konusu değil ama son yerel seçimde CHP tarihi bir başarıya imza attı ve 1. Parti oldu. Ve bu bağlama siyasi önceliği 2018 sonrası iyice çöken merkezi yenisine inşa etmek olmalıdır. 

CHP’NİN ÖNCELİĞİ 

CHP son yerel seçimde de, 2023 seçiminde olduğu gibi devletten değil toplumdan yana bir siyaset izledi ve toplumsal talepleri siyasetin gündemine taşıdı. 

2023’de yaşanan başarısızlık bu yazının konusu değil ama son yerel seçimde CHP tarihi bir başarıya imza attı ve 1. Parti oldu. 

Ve bu bağlama siyasi önceliği 2018 sonrası iyice çöken merkezi yenisine inşa etmek olmalıdır. 

Yukarıda ifade ettiği gibi merkez siyasi meşruiyet ve değerler aksının kesen nokta değil; siyasi meşruiyetini toplumdan alan, sol ve sağ siyasal değerleri dışlamadan, birbiriyle uzlaştırılma çabasında olunan siyasal alandır. 

Ve bu dönemde bunu yapacak olan yegane kitle partisi CHP’dir. 

31 Mart seçim sonuçları da CHP’ye bu sorumluluğu vermiştir. 

CHP’nin yapması gereken diğer muhalefet partilerini dışlamadan, toplumsal talepleri, sorunları kamusal alana taşımak, tartıştırmak ve toplumla iç içe olmaktır.

Bu hamleler siyasal alanı genişlettiği ölçüde, siyasetin de yeniden inşa edilme sürecidir. Bu siyasetin de, demokrasinin da alanının genişlemesidir. 

Bu süreçte önemli bir konu da bu çabayı entelektüel olarak desteklemek ve bunun ideolojisini, metnini üretmektir. 

CHP’nin merkezi inşa etmesi bir yanda genel merkezin siyaset üretmesi, toplumsal sorunları, talepleri kamusallaştırması iken bunun kadar güçlü bir aracı da kazandığı belediye başkanlıklarıdır. Yerel yönetimlerde belde, ilçe ve il belediye başkanları toplumun sorunlarının çözdükçe, onlara dokundukça, iyi örnekler modellenir yayıldıkça yerelden merkeze giden bir başarı kaçınılmaz olacaktır. 

YEREL YÖNETİMLERE DÜŞEN

CHP’nin merkezi inşa etmesi bir yanda genel merkezin siyaset üretmesi, toplumsal sorunları, talepleri kamusallaştırması iken bunun kadar güçlü bir aracı da kazandığı belediye başkanlıklarıdır.

Yerel yönetimlerde belde, ilçe ve il belediye başkanları toplumun sorunlarının çözdükçe, onlara dokundukça, iyi örnekler modellenir yayıldıkça yerelden merkeze giden bir başarı kaçınılmaz olacaktır.

Bu açıdan tıpkı 2019 sonrası gibi bu dönemde seçilen belediye başkanlarının başarısız olma lüksü yoktur. 

Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim gecesi ve mazbata töreninde ifade ettiği tartışma önemlidir. 

Dünyanın farklı coğrafyalarında otoriter, popülist liderler birer birer iktidara gelirken İstanbul ve Türkiye’de elde edilen başarı gözü demokraside, demokratik yönetimde olan ülkeler ve toplumlar için umut olmuştur. 

Şimdi sıra bu umudu büyütmekte…

 

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir