Popülizm, demokrasi ve İtalya’da Anayasa değişikliği tartışmaları

Popülizm, demokrasi ve İtalya’da Anayasa değişikliği tartışmaları

Şu anda Birliğin üye devletleri arasında aşırı sağ/muhafazakar partilerinin oluşturduğu ittifaklar, Avrupa şüpheciliğinin değişim taleplerini ortaya koymaktadır. Ancak bu siyasi partiler ‘demokrasiye yönelik iddialarını’ arttırsalar da, söz konusu meselelere etkili çözümler getirmekte yetersiz kalmaktadırlar.

Geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleşen Hollanda seçimlerinde, Geert Wilders liderliğindeki aşırı sağ popülist Özgürlük Partisi’nin (PVV) zaferi, Avrupa genelinde yükselen siyasi dalgayı bir kez daha gözler önüne serdi. Bu çerçevede, aşırı sağ hükümetlerin göç, ekonomi, kimlik ve Avrupa Birliği gibi konulardaki tutumlarının siyasi gündemi uzun bir süre daha doğrudan etkilemesi muhtemel görünüyor.[i] Diğer taraftan, aşırı sağ popülizmin etkili olduğu bazı ülkelerde, demokratik kurumlar ve anayasal sistem üzerinde artan baskılar gözlemlenmektedir. Örneğin, Macaristan ve Polonya’nın yanı sıra, İtalya da anayasa değişikliği talepleriyle ön plana çıkıyor.

İtalya’da 15 aydır görevde olan aşırı sağ popülist Başbakan Giorgia Meloni hükümetinin 3 Kasım 2023’te onayladığı anayasa değişikliği önerisi, ülkede en önemli gündem maddelerinin başında geliyor. Ancak buradaki soru, söz konusu talebin, tarihinde faşist bir yönetim geçmişine sahip olan İtalya’da güçlü bir anayasal sistemin oluşmasına ve yerleşmesine yönelik sürdürülen kararlılıkla ne kadar örtüştüğü üzerine olabilir.

Kuşkusuz ki, İtalya, Macaristan ve Polonya arasında anayasa değişikliği talepleri açısından farklar ve benzerlikler bulunmaktadır. Özellikle Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, 2010’da göreve gelmesinin ardından gerçekleştirdiği köklü anayasa değişiklikleriyle tanınıyor. Orbán’ın partisi (Fidesz- Macar Yurttaş Birliği), siyasi yükselişinde, göç ve ekonomi politikalarının etkilerinin yanında, son seçimlerde dikkat çeken başka bir neden daha var: anayasa değişikliğiyle birlikte parlamentoda iktidar partisine üstün çoğunluk sağlama amacı güden seçim sistemi. Öte yandan, Polonya’da 2015’ten Ekim 2023’e kadar görevde olan popülist sağ/muhafazakar Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) hükümeti dönemindeki anayasa krizlerinden söz etmek mümkün. Özellikle hukukun üstünlüğünü ihlal eden değişiklik taleplerinin hala hafızalarda yer aldığını söylemek yanlış olmaz.

İtalya ise yakın tarihinde, özellikle eski başbakan Silvio Berlusconi[ii] gibi, demokratik kurumları zayıflatma eğilimi içinde olan politikacılara sahne oldu. Ancak seçim sisteminde köklü bir reform yapılmadı. Günümüzde, Meloni hükümetinin anayasa değişikliğine yönelik talebi, kurulu düzen karşıtı söylemleri ve demokrasiyle olan ilişkisi açısından ele alınabilir. Bu yazıda, İtalya’da on yıllardır süregelen anayasa değişikliği tartışmaları, popülist siyasetin etkisi bağlamında incelenecektir.[iii]

İtalya’da seçimlerde zafer kazanan partilerin, parlamentoda çoğunluğa sahip olmaları, tercih ettikleri yasaların meclisten geçmesini kolaylaştırabilir. Meloni, demokrasiyi popülist söylemlerinin merkezi teması haline getirerek, hem siyasi hem de ekonomik istikrara ulaşma amacını öne sürmektedir.

İTALYA’DA GÜNDEM

İtalya’da Eylül 2022’deki genel seçimlerde oyların yüzde 26’sını alarak birinci sıraya yükselen Meloni liderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri’nin (FdI) yanı sıra Lig ve Forza Italia (FI) gibi diğer aşırı sağ/popülist partileri içeren bir koalisyon hükümeti kuruldu. İtalyan hükümeti şu ana kadar çeşitli ve tartışmalı konularla dolu bir süreci yönetiyor. Özellikle düzensiz göç, Covid sonrası Avrupa Birliği’nin Kurtarma Fonu kapsamında yapılacak reformlar, enerji politikaları, ekonomik büyüme ve mali politikalar en önemli meseleler olarak gündemi oluşturuyor. Öte yandan, geçtiğimiz 3 Kasım’da Meloni hükümetinin onayladığı ve ‘tüm reformların en büyüğü’ olarak nitelendirdiği anayasa değişikliği önerisi göze çarpıyor. Bu değişiklikte, başbakanın doğrudan seçimle ve beş yıllık bir dönem için gelmesi ön plana çıkmaktadır. Ayrıca değişiklik onaylanırsa, başbakan artık cumhurbaşkanı tarafından atanmayacak ve kazanan parti/koalisyon parlamentoda yüzde 55’lik bir çoğunluğa sahip olacak.

Özellikle seçimlerde zafer kazanan partilerin parlamentoda çoğunluğa sahip olmaları, tercih ettikleri yasaların meclisten geçmesini kolaylaştırabilir. Bu açıdan muhalefet çevrelerinde de, yürütme ve yasama arasındaki dengenin, ilkinin lehine genişleyebileceği yönünde endişeler de dile getirilmektedir. Meloni, demokrasiyi popülist söylemlerinin merkezi teması haline getirerek, hem siyasi hem de ekonomik istikrara ulaşma amacını öne sürmektedir.

Meloni ve Berlusconi arasında iletişimsel farklar olmasına rağmen, buradan hareketle, her iki liderin demokrasi anlayışının benzerlikler taşıdığı görülebilir. Ayrıca, popülist siyasetçiler, seçimin ve referandumun halk egemenliğini doğrudan karşıladığını iddia etseler de, ‘sahne demokrasisi’ çerçevesinden öteye geçmeyip, bireylere geçici misyon yüklemekle sınırlı kalabiliyorlar

 POPÜLİZM VE DEMOKRASİ

Popülizm günümüzde demokrasi ile ilişkilendirildiğinde zihinde bazı belirsizliklere neden olabilir. Gentile’ye göre (2017:13), bu durumun görünürdeki nedeni, devletlerin hemen hemen hepsinin (aralarında otoriter-popülist siyasetçilerin hükümetleri tarafından yönetilenler de dahil) söylemde demokratik olduklarını iddia etmeleridir. İtalya’da da, Meloni’nin iktidara gelmeden önceki birkaç yıl boyunca en fazla başvurduğu söylem genellikle ‘demokrasi’ ve ‘seçim’ üzerinedir. Meloni sıklıkla İtalya’da cumhurbaşkanı tarafından atanan teknokrat ve demokratik olmayan bir başbakana ve kuracağı hükümete karşı olduğunu belirtiyor. Anayasa değişikliği önerisinde, şimdilik cumhurbaşkanı ve parlamento hedefte görünüyor. Söz konusu öneri, başbakanın doğrudan halk egemenliği düzeyindeki meşruiyetini sağlamayı amaçlıyor.

Popülist politikacılar, ‘kurulu düzen’, ‘sistem’ ve ‘seçkin’ karşıtı, ‘nativist’ tutumlarıyla doğrudan halkın temsilini ve egemenliğini vurgulayan söylemlerde bulunuyorlar. Bu açıdan bakıldığında, özellikle halk egemenliğini işaret ederek, ‘demokrasinin savunuculuğunu’ üstlendiklerini iddia ediyorlar (Moffitt, 2016). Ancak Meloni’nin ‘halkçılık’ anlayışı, ‘vatansever’ ve ‘vatanın asıl sahibi’ olarak, aynı zamanda dışlayıcı bir niteliğe de sahiptir.[i]

Demokratik devletlerin anayasalarında iktidarın kaynağının halk olduğu vurgulanır (Mudde ve Rovira Kaltwasser, 2017; Gentile, 2017). Ancak, popülist politikalar birey haklarının tanınmasında ve bu hakların meşruiyetinde bazı kesimlerin sorgulanmasına neden olarak, halk egemenliği prensibine zarar verebilir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, popülist eğilimler, etnik, dini ve kültürel gruplar arasında yapılan ayrımcılıklar, cinsiyetçilik, göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı gibi sonuçları da beraberinde getirmektedir. Meloni’nin ve diğer aşırı sağ popülist politikacıların göçmenlere yönelik politikalarının yanı sıra, LGBT+’lara yönelik söylemleri bu açıdan dikkat çekmektedir. Bu tür politikalar, toplumsal çeşitlilik ve birey hakları konularında kısıtlamalara yol açabilir, toplum içinde ayrışmaya neden olabilir ve demokratik kurumlar ile Avrupa’nın savunduğu liberal demokratik değerleri zayıflatabilir. Temsilin kim için olduğu sorusu burada önemli bir vurgudur (Mudde ve Rovira Kaltwasser, 2017).

Gentile’ye atıfla (2017) ‘sahne demokrasisi’ kavramını kullanarak, Meloni’nin, Berlusconi döneminden miras alınan ‘kamu yararı için her şeyi yapmaya hazır bir siyasetçi’ rolünü benimsemekte olduğu da söylenebilir. Meloni ve Berlusconi arasında iletişimsel farklar olmasına rağmen, buradan hareketle, her iki liderin demokrasi anlayışının benzerlikler taşıdığı görülebilir. Ayrıca, popülist siyasetçiler, seçimin ve referandumun halk egemenliğini doğrudan karşıladığını iddia etseler de, ‘sahne demokrasisi’ çerçevesinden öteye geçmeyip, bireylere ‘geçici misyon’ yüklemekle sınırlı kalabiliyorlar (Mudde ve Rovira Kaltwasser, 2017; Gentile, 2017).

Ayrıca, anayasal düzeyde, yürütmenin, yasama ve yargıya karşı güç kazanmasının sakıncalarından bahsedilebilir. İlk olarak, çoğunlukçu bir karar alma sistemine dönüşen yasama organı, eşitlikçi ve çoğulcu bir temsil sisteminden uzak görünürken, yürütmenin gücünü artırarak daha baskıcı bir yönetim anlayışına yol açabilir.

Yürütme ve yargı güçleri arasında dikkat çekici bir olay da, geçtiğimiz aylarda ülkede gündem haline geldi. İtalya’ya düzensiz olarak giren bazı göçmenlerin göz altına alınması ve geri gönderilmesi konusunda alınan bir kararın olmaması nedeniyle, hükümetle yargı arasında bir gerilim ortaya çıktı. Meloni, yargıçların siyasi bir tavır aldığını iddia ederken, söz konusu olayı, ‘demokratik olarak seçilmiş bir hükümetin kararlarına karşı çıkmak’ olarak yorumladı. Sonrasında, benzer tutumların belirmesi, güçler arasında bir çatışma riskini beraberinde getirebilir.

Bu yazıda, demokrasi ve anayasa değişikliği tartışmaları ile aşırı sağ, popülizm ve otoriter eğilimler arasındaki karmaşık ilişkiyi, İtalya örneği üzerinden incelemeye çalıştım. Bu çerçevede, aşırı sağ popülist partilerin seçim zaferlerinin ötesinde, iktidarda oldukları süre boyunca nasıl bir ‘meşruiyet’ sağlayacaklarına dair önemli sorular ortaya çıkmaktadır. Örneğin, 2023 seçimlerinde Polonya’da yüzde 35 oy oranına sahip olan Hukuk ve Adalet Partisi’nin, İtalya’da hükümetin önerdiği sistemin uygulanması durumunda, yüzde 52’lik muhalefeti aşarak parlamento üstünlüğünü elde etmesi kaçınılmaz olacaktı. Bu durumu değerlendirirken, Macaristan’daki sağ popülizmin, anayasa değişiklikleriyle; seçim sistemi, temel haklar, medya yasası gibi konularda uyguladığı politikalarla varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Özellikle faşizm deneyimine sahip olan ve sonrasında AB’nin kurucu üyesi olarak da, demokratikleşmeyi temel amaç edinen İtalya’nın, on yıllardır anayasal sistemi ve güçler arasındaki dengeyi koruma çabaları devam etmektedir. Ancak Meloni hükümetinin uyguladığı politikalar ve gündemdeki anayasa değişikliği tartışmaları, İtalya’daki sağ popülizmin demokratik değerler ve kurumlarla olan gerilimli ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır.

Tüm bu çerçeveden bakıldığında, aşırılıkçı ve ayrımcı siyasete karşı duruş olarak, Avrupa Birliği kendi içinde demokratik kurumsal yapısını güçlendirerek, toplumsal çeşitlilik anlamında çok kültürlü niteliğini koruyarak ve zenginleştirerek, sosyal ve ekonomik anlamda da, daha kapsayıcı bir duruş sergileyebilir.

YÜKSELEN POPÜLİZMİN YARATTIĞI RİSK

İtalya, Macaristan, Polonya gibi ülkelerdeki anayasal sistem tartışmaları, diğer Avrupa ülkelerinde aşırı sağ ve popülist partilerin yükselişi, son olarak Hollanda’da Özgürlük Partisi’nin seçim zaferi, Avrupa Birliği’nin geleceği konusunu önemli kılıyor. Genellikle bu oluşumlar; AB kurumlarına, onların ‘demokratik olmadığı’ gerekçesiyle duyulan güvensizlik, parasal birliğe karşı tutumlar, göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, anti-seçkinler tutumu ve entegrasyona duyulan şüphecilik/Avrupa şüpheciliği gibi temel konulara yaklaşımlarıyla ön plana çıkmaktadır.

İtalya’daki aşırı sağ popülist partilerin yanı sıra, tüm Avrupa’daki siyasi partiler arasında, İngiltere’deki gibi muhafazakar partide ya da kendini merkezde gören partilerde de, Avrupa şüpheciliğine odaklanan kesimler olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bu söylemler ve eylemler, farklı biçimlerde ve geniş alanlarda ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Beş Yıldız Hareketi (M5S) gibi ‘yenilikçi’ ve ‘siyasi sistemde değişim’ vizyonuyla hareket eden partiler, kitleleri web siteleri aracılığıyla etkilemeye çalışmaktadır (Canan Sokullu, 2018). Ancak, Lig ve İtalya’nın Kardeşleri gibi partilerin yükselişi, aşırı sağ popülist dalgayı tekrar ön plana çıkarmıştır. Aşırı sağ partilerin, ‘demokrasi’ ve ‘halk egemenliği’ temelindeki söylemlerinin, küresel ekonomik krizler, devletlerarası ve iç savaşlar ile göç meselesi gibi sorunlar karşısında ne kadar etkili olacağı belirsizdir.

Şu anda Birliğin üye devletleri arasında aşırı sağ/muhafazakar partilerinin oluşturduğu ittifaklar, Avrupa şüpheciliğinin değişim taleplerini ortaya koymaktadır. Ancak bu siyasi partiler ‘demokrasiye yönelik iddialarını’ arttırsalar da, söz konusu meselelere etkili çözümler getirmekte yetersiz kalmaktadırlar. Ayrıca, popülistlerin izlediği kültür temelli kimlik politikalarının, 2016 Brexit kararında olduğu gibi, belirsizlikleri ve kırılganlıkları daha da ortaya çıkardığını söylemek mümkündür. Genel anlamda siyasi iktidarların, neo-liberal sistemden daha fazla ekonomik ve mali pay elde etme umutlarıyla hareket etmelerinin de etkisi bulunmaktadır. Ancak, bu kesimler elbette bir süre daha ‘meşruiyet, demokrasi ve temsil’ çağrısı yapabilirler. Tüm bu çerçeveden bakıldığında, aşırılıkçı ve ayrımcı siyasete karşı duruş olarak, Avrupa Birliği kendi içinde demokratik kurumsal yapısını güçlendirerek, toplumsal çeşitlilik anlamında çok kültürlü niteliğini koruyarak ve zenginleştirerek, sosyal ve ekonomik anlamda da, daha kapsayıcı bir duruş sergileyebilir.

 

Gökçen Yavaş,Doç., Dr., Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

Kaynakça

Gentile, Emilio. (2017). “Demokraside Halk Her Zaman Egemendir” (Yalan). Çandar, Volkan (çev.). İstanbul: İletişim.

Moffitt, Benjamin.(2016). The Global Rise of Populism: Performance, Political Style, and Representation. Stanford: California: Stanford University Press.

Mudde, Cas and Kaltwasser Cristóbal Rovera. (2017). Populism: A Very Short Introduction. Oxford, UK: Oxford University Press.

[i] Popülizm, anlam olarak oldukça tartışmalı bir kavram olmakla birlikte tüm dünyada farklı olgularla ortaya çıkabiliyor. Örneğin Avrupa’da ‘göçmen karşıtlığı’ ve ‘yabancı düşmanlığı’ olarak kendini gösterirken, Latin Amerika’da, ‘kayırmacılık’ ve ekonomik anlamda yönetime vurgu yapılıyor (Mudde ve Rovira Kaltwasser, 2017: 2).

[ii] Berlusconi, 1994 ve 2011 arasında farklı zamanlarda başbakanlık görevini sürdürdü.

[iii] İtalya’da halk, 21 ve 22 Eylül 2020’de, anayasa değişikliği için referandumda oy kullandı. Yasama organını daha etkin kılabilmek için, parlamentodaki milletvekili sayıları azaltıldı. Ülkede daha önce, benzer şekilde, 2001’de anayasa değişikliği kabul edilmişti.

[iv] Meloni ‘Tanrı, aile ve vatan’ sloganını kullanıyor.

Bu yazı AB uzak bir hayal mi? dosyasında yayımlanmıştır. Dosyanın diğer yazılarına erişmek için buraya tıklayınız.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir