‘Yumuşama’, ‘normalleşme’ söylemleri ve gerçekler

‘Yumuşama’, ‘normalleşme’ söylemleri ve gerçekler

Son günlerin popüler kavramları olan “yumuşama”, “normalleşme”, siyasetin değil parti liderlerin birbirleriyle buluşarak kişisel ilişkilerini yumuşatması ve normaleştirmelerinden başka bir şey değildir.”Yumuşama”, “normalleşme”, var olan siyasi sistem, iktidarın siyaset yapma tarzı değişmediği sürece de gerçekçi bir söylem değildir

Daha önceki yazılarda kısmen değindik, 31 Mart sonrasında siyasette, seçim öncesinde görmediğimiz bazı gelişmeler yaşandı.

CHP lideri Özgür Özel, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile parti genel merkezinde görüştü. Sonraki hafta MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis’teki odasında görüştü.

Yine Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, yeni anayasa çalışmalarında kapsamında parti liderlerini ziyarete başladı.

Gerek Özel, gerek Erdoğan gerekse Bahçeli bu trafiği siyasette “yumuşama” olarak ifade ettiler ve bunun devamının gelmesi herkes tarafından ifade edildi.

Hatta kimileri bu görüşme trafiğini bir adım daha ileri götürerek siyasette “normalleşme” sürecinin başladığını da ifade etti.

Bu kavramların ifade ettiklerine gelmeden önce şunu ifade edelim, Erdoğan’ın da muhalefet liderini, özellikle kendisine karşı zafer kazanmış bir Özel’i kabul etmesi seçim sonuçlarıyla doğrudan bağlantılıdır.

Seçim sonuçları iktidar blokunun istediği gibi sonuçlanmış olsaydı bu görüşmelerin gerçekleşme ihtimali kabul edelim ki çok düşüktü.

Bu açıdan 31 Mart yerel seçimleri siyasette iktidarın istemediği bir değişime yol açmış ve ana muhalefetle görüşmek zorunda kalmıştır.

Nasıl ziynetimiz Batılı demokratik ülkelerden farklı ise, içerde de kabaca iktidar bloku ile muhalefet arasında da siyasi anlayış, siyaset yapma tarzı ve söylem tarzı arasında büyük fark vardır. Bu açıdan iktidar bloku otoriter, muhalefet blokunun ise –hepsi ve her pozisyonda olmasa da- demokrat olarak tanımlamak mümkün.

KAVRAMLARDAN ZİHNİYETE

Şimdi gelelim 31 Mart seçim sonuçlarından sonra yaşanan bu liderler trafiğinin ne anlama geldiğine.

Şu çok açık ki, her kavram kullanandan bağımsız olarak “nötr”dür.

Kavramlara anlam veren kullananın, bağlamın, dönemin zihniyeti ile doğrudan bağlantılıdır.

Örneğin Türkiye’de gündelik dilimizde kullandığımız pek çok kavram demokratik ülkelerdekilerle aynı olsa da içeriği itibariyle ifade ettiği anlam çok farklıdır. Bu farklı yaratan zihniyetin kendisidir.

Nasıl ziynetimiz Batılı demokratik ülkelerden farklı ise, içerde de kabaca iktidar bloku ile muhalefet arasında da siyasi anlayış, siyaset yapma tarzı ve söylem tarzı arasında büyük fark vardır.

Bu açıdan iktidar bloku otoriter, muhalefet blokunun ise –hepsi ve her pozisyonda olmasa da- demokrat olarak tanımlamak mümkün.

Bu açıdan bakıldığında 31 Mart seçim sonucuna kadar iktidar blokunun muhalefete bir bütün olarak yaklaşım otoriter zihniyetin doğal bir yansıması olarak dışlayıcı ve yok sayma yönünde idi. Bir adım daha ileri giderek siyasi rakip olan muhalefeti bir anlamda hasım saydığı dönem ve açıklamaları da biliyoruz.

Seçim sonucuna kadar iktidarın muhalefetle siyaset düzleminde muhalefetle hiçbir ilişki kurmaması hatta yok sayması bu açıdan normaldi.

Ama iktidar bloku için bu durum 31 Mart seçim sonuçları ile zorunlu olarak değişmeye başladı.

Görüşmeler işte bu durumum ortaya çıkardığı durumun bir sonucudur.

Bu yüzden bu görüşmelerden hareketle siyasette yumuşama ya da normalleşme söylemeleri fazlasıyla iyimser hatta gerçek dışıdır.

31 Mart seçim sonrasında ifade edilen “yumuşama”, “normalleşme”, var olan siyasi sistem, iktidarın siyaset yapma tarzı değişmediği sürece de gerçekçi bir söylem değildir. Liderlerin kendi aralarındaki buluşması, kişisel ilişkilerin yumuşaması bağlamında normale dönüş olabilir o kadar. 

İKİLİ  İLİŞKİLER NORMALLEŞİR O KADAR

Bu tartışmaların ortaya çıkardığı gerçek de şudur; Türkiye’deki siyasi iklimin “sert” ve “normal” olmadığı iktidarıyla muhalefetiyle kabul edilmiştir.

Peki bu siyasi iklimin sorumlusu kimdir?

İktidara yakın medyadan temsilciler bunun nedenini muhalefete bağlıyor ve özellikle de CHP eski lideri Kılıçdaroğlu’nu da bunun öznesi olduğunu söylüyorlar.

Böyle bir iddianın ifade edilmesi bile hayli ironiktir. Çünkü, bu siyasi iklimin temel sorumlusu önce AKP’nin 2010-2011 sonrası ve MHP’yle birlikte 2015 sonrasında izlediği siyasetin toplamı, bunun anayasal olarak meşruiyeti olan siyasal sistemin kendisidir.

İktidar bloku kendi gibi düşünmeyen herkesi “öteki”, “düşman” ilan etmekten çekinmediği gibi, çıkardığı yasalarla farklı düşünenlere hukuki yaptırımlar getirmekten çekinmemiştir.

Ne yazık ki, 31 Mart seçim sonrasında ifade edilen “yumuşama”, “normalleşme”, var olan siyasi sistem, iktidarın siyaset yapma tarzı değişmediği sürece de gerçekçi bir söylem değildir.

Son günlerin popüler kavramları olan “yumuşama”, “normalleşme”, siyasetin değil parti liderlerin birbirleriyle buluşarak kişisel ilişkilerini yumuşatması ve normaleştirmelerinden başka bir şey değildir

Kişisel ilişkilerin gelişmesi siyasetteki kimi sorunların çözülmesine yol da açabilir, bu açıdan değerlidir o kadar.

Bundan fazlasını ifade etmek, söyleyen açısından iyimserlikten başka bir şey değildir.

Nitekim son 4-5 günde verilen mahkeme kararları, bu karalardan sonra iktidar blokundan gelen açıklamalar yumuşama ve normalleşmenin çok da gerçekçi olmadığını göstermesi açısından yeterince açıktır.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir