İmamoğlu vakası: İstisnanın farkında olmak

İmamoğlu vakası: İstisnanın farkında olmak

İmamoğlu herhangi bir kesimden yurttaşla ilişki kurarken bir stratejiye ya da matematiksel bir hesaba gerek kalmadan, kendi doğaçlama örgüsü içerisinde insani bağını inşa etmesini biliyor. Benzeri bir durum, CHPyi 1973-80 arası dönemde sokağın sesi haline getiren Bülent Ecevitte de söz konusuydu.

Ekrem İmamoğlu’nu sağdaki ve soldaki tüm siyasetçilerden ayıran temel özelliği, adım attığı her yerde insanlarla sahici ve içe işleyen bir ilişki kurabilmesi, buradan bir bağ geliştirebilmek için ilaveten bir şey yapmaya ihtiyaç duymaması. İmamoğlu herhangi bir kesimden yurttaşla ilişki kurarken bir stratejiye ya da matematiksel bir hesaba gerek kalmadan, kendi doğaçlama örgüsü içerisinde insani bağını inşa etmesini biliyor. Benzeri bir durum, CHP’yi 1973-80 arası dönemde sokağın sesi haline getiren Bülent Ecevit’te de söz konusuydu. Ecevit’in mitinglerine sayısız seçmen akıyor, insanlar Ecevit’i dinleyebilmek için ağaçlara ve inşaatların tepesine tırmanıyordu. Bugünküne benzer bir coşku ve ilgi söz konusuydu.

Burada bahsetmeye çabaladığım husus, 70lerdeki Ecevit ya da İmamoğlu ayarında, CHPye oy vermeyi aklının ucundan geçirmeyenlerle bile rahatça iletişim kurabilen ve onları ikna edebilen siyasetçi tipolojisinin epey istisnai bir durum olduğudur.

İSTİSNANIN KIYMETİNİ BİLMEK

Yazının girişinde özetlediğim ve halkta karşılık bulduğunu söylediğim iletişim enerjisi, muhtemelen her siyasetçi kuşağında denk geldiğimiz bir gerçeklik değil. Söz gelimi 1950 – 2024 arasını düşünürsek, adım attığı yerde halkın her kesimiyle kucaklaşabilen, büyük heyecan yaratabilen, seçmenle kolayca iletişim kurabilen ve ikna kabiliyeti yüksek kaç adet sosyal demokrat siyasetçi çıktı? Elbette oy vermeyenlerin dahi saygı duyduğu ve fikirlerini önemsediği, çok değerli sosyal demokrat siyasetçiler gördük. Ancak burada bahsetmeye çabaladığım husus, 70’lerdeki Ecevit ya da İmamoğlu ayarında, CHP’ye oy vermeyi aklının ucundan geçirmeyenlerle bile rahatça iletişim kurabilen ve onları ikna edebilen siyasetçi tipolojisinin epey istisnai bir durum olduğudur.

CHP’de siyaset yapanların da tabanın da bu tarihsel gerçeği daha derinden ve içselleştirerek kavraması gerektiğini düşünüyorum. Nitekim gerek partide gerekse tabanda İmamoğlu’nun istisnailiği yeterince anlaşılmışa benzemiyor. Günlük siyasi çekişmeler veya kısa vadeli politik hesaplar üzerinden İmamoğlu’na zarar verme refleksi, halihazırda partide bir şekilde varlığını sürdüren bir ruh. Bu noktada parti örgütlerinin ve tabanın İmamoğlu’na güçlü şekilde sahip çıkması ve onu daha da ileriye taşıması elzem. Aksi halde bu tipolojide bir siyasetçinin çıkması için en az 30-40 yıl daha beklememiz gerektiği epey ortada.

Kitleselleşmenin Güçlüğü

Türkiye’de sol partilerin en temel tarihsel sıkıntısı, kitlesini genişletememek olmuştur. Söz gelimi solun geniş halk tabanına yayıldığı ve büyük destek gördüğü 1970’lerde bile sol partilerin toplam oy oranı %50’nin epey altındaydı, yani ortada halkın daha fazlasını ikna etmekle ilgili bir sorun her zaman vardı. Bu soruna farklı siyasetçilerin benzer çözümleri üretmeye çalıştığını anımsamak mümkün: Sağ kökenli siyasetçileri partiye katmak, söylemde muhafazakar referanslar kullanmak, partinin kimi ilerici ilkelerinden geri adım atmak ve benzeri pratikler. Bunun sonucunun çoğu kez hüsran olduğunu, hatta partinin klasik tabanında rahatsızlık yarattığını defalarca gördük ve hep birlikte yaşadık.

2019dan beri görüldüğü üzere İmamoğlu, tarihsel bir figür olarak Türk sosyal demokrasisindeki yerini şimdiden almıştır. Özel ve kişiye/olaya göre bir strateji yürütmeksizin hemen herkese dokunabilmesi, İmamoğlunu özel kılan en önemli özelliği.

Seçmene ve Parti Örgütüne Düşen

Bu güç denklemi ve açmazı ise 70’lerdeki Ecevit ve İmamoğlu aşmayı başarabildi örneğin. Halkçı, toplumdan yana, sosyal adaletçi bir söylemi, kusursuz bir iletişim metodolojisiyle birleştirdiler ve büyük başarılar kazandılar. Oy vermeyenin bile kulak verdiği, saygı duyduğu ve ciddiye aldığı bir çizgiyi ortaya koyabildiler. Bunun Türk sosyal demokrasi tarihi açısından önemi ve benzersizliği ise, muhtemelen önümüzdeki on yıllarda çok daha iyi anlaşılacaktır.

2019’dan beri görüldüğü üzere İmamoğlu, tarihsel bir figür olarak Türk sosyal demokrasisindeki yerini şimdiden almıştır. İstanbul’da beş yılda ortaya koyduğu sosyal demokrat belediyecilik anlayışı, toplumun hemen her kesiminden gördüğü yoğun destek, kendi pozisyonunu kişiye ve olaya göre değiştirmeden net şekilde ortaya koyabilmesi, onu farklı ve özel kılıyor. Özel ve kişiye/olaya göre bir strateji yürütmeksizin hemen herkese dokunabilmesi, İmamoğlu’nu özel kılan en önemli özelliği.

Parti tabanı ve parti örgütü, İmamoğlu’na her zamankinden daha çok sahip çıkmalı ve onu daha ileriye taşımak için tüm iyimserliğini, umudunu ve gücünü ortaya koymalı. 30-40 yıl bekleyecek lüksümüz de gücümüz de yok. Herkes bunun farkına varmalı.

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir