İstanbul ne bekliyor?

İstanbul ne bekliyor?

 Erdoğan’ın İstanbul’a verdiği önem aşikâr. Ne var ki eli bu sefer o kadar güçlü değil. Bekle bizi İstanbul çağrıları yapıldığı sırada seçmenler fazla bir şey bekliyor görünmüyor. Türkiye bir kez daha kritik bir seçime gidiyor ancak seçmenlerin bu cümleyi duymaktan oldukça yorulmuş olması seçimin önemini ya da değerini azaltıyor.

Erdoğan aday tanıtım toplantısında çok sevdiği İstanbul’a seslendi:

“Bir şairin diliyle ifade edecek olursak:

Boşuna çekilmedi bunca acılar,

Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla, köprülerinle, meydanlarınla
Bekle bizi, İstanbul”

Onur Akın’ının Grup Baran yıllarında bestelediği, Edip Akbayram’ın yorumuyla da tanınan bu şiir sol muhalefette oldukça iyi bilinir. Şiirin devamındaki “Haramilerin saltanatını yıkacağız” mısrası da solun çokça kullandığı sloganlar arasında önemli bir yere sahip.

Bu seslenişin hatırlattığı ise, İstanbul’un bir fethedilen şehir olma özelliğinin hiç kaybolmaması. Erdoğan’ın İstanbul’a verdiği önem aşikâr. Ne var ki eli bu sefer o kadar güçlü değil. Bekle bizi İstanbul çağrıları yapıldığı sırada seçmenler fazla bir şey bekliyor görünmüyor.

Türkiye bir kez daha kritik bir seçime gidiyor ancak seçmenlerin bu cümleyi duymaktan oldukça yorulmuş olması seçimin önemini ya da değerini azaltıyor. Seçimler ilgi çekmiyor. 2023’de gece gündüz siyaset konuşan kamuoyu dikkatini, futbola, dizilere, survivor’a, gündemdeki siyasi olmayan konulara çevirmiş durumda. Şu ana kadar ilginin kısmen odaklandığı üç konu oldu: muhalefette ittifakın dağılması, aday tercihlerindeki hatalar ve parti değiştiren veya istifa edenler siyasetçiler. Adaylar açıklandıktan sonra ise neredeyse konu kapandı. Seçimlere 3 hafta kaldı ve adayların ya da liderlerin gafları ve eğlence malzemesi olacak demeçleri dışında çok fazla bir şey konuşmuyoruz. Mesela partilerin yerel yönetimler nasıl olmalı yaklaşımlarını konuşmuyoruz. Kentin sorunlarını, bu sorunların kısa ve uzun vadedeki çözümlerini konuşmuyoruz. Seçmene sorduğumuzda adayların vaatleri hakkında hiçbir fikri yok. Bu ilgisizlikten de kaynaklanıyor ama ortada konuşulan, tartışılan projeler de olmamasında önemli bir etken.

Son günlerde siyasi denilebilecek nadir gündemlerden biri Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Yavaş ve İmamoğlu’nun önde gidiyor olduğunun hissedilmesiyle beraber 2023’de onlardan biri aday olsa kazanır mıydık sorusu tekrar gündemde yer buldu. Tabi bu 1 Nisan sonrası gündeminin de işareti; 2028’de aday kim olsun tartışmaları şimdiden başladı. Yerel seçim sönük geçince 1 Nisan gündemi erkene alındı.

Yerel seçimin bu sönüklüğü, 31 Mart’ta ne olur sorusuna 2023 sonuçlarından hareketle yanıt vermeyi mümkün kılıyor. Zira seçmenlerde eğilimlerini değiştirecek, kampanyalara göre pozisyon alacak kadar bir ilgi ve hareketlilik söz konusu değil. Bu yüzden sandıktan yola çıkarak yapılacak analiz, iyi bir saha çalışması ile ulaşılan sonuçlardan farklı bir tablo ortaya koymaz gibi görünüyor. Bundan sonra tablonun değişmesi ise yapılacak büyük hatalara, şapkadan çıkabilecek tavşanlara, bir yerlerden gelecek mektuplara, kısacası henüz öngörülemeyen gelişmelere kalmış durumda.

İstanbul’u alan Türkiye’yi alır mı?

Uzun zamandır araştırmalarda İstanbul’un Türkiye’den farklılaştığını gözlemliyoruz. Zaten son seçimler de bunu tescilledi. Erdoğan-Kılıçdaroğlu skorları İstanbul’da Türkiye ortalamasının tam tersi oldu. Erdoğan İstanbul’u yine alamadı. Öte yandan İstanbul’da değişim daha net ve daha erken başlamış olsa da eğilim Türkiye ile paralel.

Diğer bir husus da şu: kurumlar ve yapılar için geçerli olan yaşam döngüsü (Life cycle) eğrisinin AK Parti için de geçerli hale gelmesi. Genel seçimlerdeki oy değişimi bunu açıkça gösteriyor. İstanbul’daki AK Parti oyları 2002’inin de gerisine düşmüş durumda.

Seçim başlarken belli olanlar

Adaylar henüz belli değilken, sosyal medyada sandık sonuçlarına ve geçmiş seçimlerdeki seçmen davranışlarına dayanarak yaptığım modellemeyi paylaşmıştım. İki temel belirleyene göre farklı senaryolardan bahsetmiştim. Birincisi YRP aday çıkaracak mı? İkincisi de DEM aday çıkaracak mı ve çıkaracaksa nasıl bir aday çıkaracak?

YRP aday çıkardı ve adayını çekme eğiliminde değil (tabi ki hala kolaylıkla çekmez artık diyemiyoruz). DEM de aday çıkardı. DEM’in aday stratejisinde iki soru önemli idi:

  • Aday güçlü profilde bir aday mı olacak?
  • Aday sembolik değeri yüksek biri mi olacak?

DEM güçlü profil sayılabilecek ama sembolik değeri düşük aday tercih etti. Böylece ne iktidara ne de muhalefete kazandıran olmamak gibi bir orta yola girdi. Kuşkusuz bu daha çok İmamoğlu’na yarayan bir tercih.

Zayıf profilde bir aday (bence kötü bir benzetme olmakla birlikte) “tavşan aday” diye de tarif edilen, aday çıkarmış olmak için aday çıkarmak anlamına geliyordu. Sembolik değerde bir aday ise, ana amaçlarının maksimum oy ve Kürtlerin İstanbul’daki ağırlığını ispatlama olduğu anlamına gelecekti. DEM güçlü profil sayılabilecek ama sembolik değeri düşük aday tercih etti. Böylece ne iktidara ne de muhalefete kazandıran olmamak gibi bir orta yola girdi. Kuşkusuz bu daha çok İmamoğlu’na yarayan bir tercih. Birincisi, DEM’in muhalefetle iş birliği yaptığı argümanını iktidar için güçlü bir malzeme olmaktan çıkarmaya yetiyor. DEM-CHP iş birliği argümanları ile İmamoğlu’nu destekleme tereddüdü duyabilecek milliyetçilerin kaygılarını giderir nitelikte. İkincisi, bu aday tercihi, DEM’in oy oranının zaten İmamoğlu’na oy vermeyecek (2019’da vermemiş olan ya da 2023 seçimleri etkisi ile muhalefete tepki düzeyi daha sert olan) Kürtlerin oyları ile sınırlı bir düzeyde kalmasını sağlıyor. Bir başka deyişle, önemli bir oranda DEM seçmeninin İmamoğlu’na oy vermesinin önünü kapamıyor.

AK Parti adayının teknokrat ve İstanbullu olmayan niteliği (ki bundaki zaaf sadece İstanbul’u iyi tanımaması değil, habitus olarak da İç Anadolulu ve bürokrat görüntüsünün İstanbul’a uzak düşmesi), zayıf belagati, siyasi donanımının yetersiz olması ve yerel siyaset ile yüksek siyaset arasında git-gellerde kaybolan kampanyası gibi eksiler, AK Parti’nin 2023 seçim sonuçlarından daha iyisini gerektiren çıtadan uzak kalmasına neden oluyor.

Bunun karşısında başarılı sayılabilecek (en azından başarısız sayılamayacak) bir dönemden sonra İmamoğlu, ikinci dönem avantajı ile seçime giriyor. Rakibin açtığı imkanları da değerlendirerek, proje ve hizmetlerini tanıtıyor ve İstanbul’a hakimiyetini gösteriyor. Etkin sahasını da bunlara ekleyerek psikolojik üstünlüğü kurmuş durumda. Öyle ki 2023 seçimlerine giderken Erdoğan’ı desteklemeyenler arasında dahi kim kazanır sorusuna Erdoğan kazanır yanıtının gelmesine benzer şekilde, Kurum’a oy verebilecek seçmenlerin bile önemli bir kesiminin kim kazanır sorusuna yanıtları İmamoğlu.

İmamoğlu’nun 2019’a göre daha fazla CHP’li olması ve CHP’nin her devirde olduğu gibi kamuoyunda rahatsızlık yaratan gelişmeleri, Kurultay sonrası gerilimler ve muhalefetteki dağınıklık, en mühim dezavantajlarını oluşturuyor.

Kurum’un en büyük dezavantajı ise yukarıda saydığımız zaafları değil. Tüm o eksilere rağmen, muhalefetteki dağınıklık Kurum’a bir pencere açıyor. Ne var ki Yeniden Refah’ın kendi adayını çıkarması o açılan pencerenin büyük ölçüde geri kapanmasına yol açıyor.

2023 ne söylüyor?

İmamoğlu cephesinde durum şöyle: CHP oy oranı %28.5’du (ki bunun içinde düşük bir yüzde de olsa İYİ P. dışındaki altılı masa oyları da var). Ancak buna İYİ Parti, DEM, TİP ve diğer kategorisindeki parti seçmenlerinin de önemli oranlarda desteği ekleniyor. Bu parti tabanlarının önemli bir kısmının İmamoğlu’na sempati besledikleri söylenebilir (tahminim İYİ Parti ve DEM’in %50’nin üzerinde, TİP’in %80’in üzerinde). Bu tablo, İmamoğlu’na kısmi de olsa tabanda bir ittifak penceresi açıyor. Sarıgül’ün 2014’de aldığı %40’ın üzerine en az 3-4 puan eklemesi oldukça muhtemel.

Kurum’un 2023 AK Parti ve MHP oyları toplamı doğal sınırını oluşturuyor: %41.9 (yerel seçim için baz olan yurtiçi oyları). Elbette az da olsa İYİ Partili seçmenden, kendi adaylarının seçimi kazanma şansı olmadığı için YRP seçmeninden, zaten halihazırda ittifak içindeki BBP’li seçmenlerden de destek bulma şansı var. Hatta ittifak nedeniyle CHP’ye oy vermiş düşük oranda bir seçmen grubunu da kendine çekebilir. Tüm bunlarla +2.6 puan ile (YRP cephesinde bir değişiklik olmazsa) maksimum sınırı %44.5. Ama bunun yanında, AK Parti’den rahatsız olan ve bu seçimi 2023 kadar kritik görmeyen seçmenlerinden, daha çok da MHP’li seçmenlerden fireleri de var. Yine az da olsa, AK Partili olduğu halde İmamoğlu’nu beğenen, seven seçmenler olduğu da aşikâr. Dolayısıyla artısı, eksisinden çok olunca %41 sınırını aşması zor görünüyor.

MHP-AK Parti birlikteliği yerel seçimlerde genel seçimlerdeki kadar verimli çalışmıyor. AK Partili seçmenlerin MHP’li adaya, MHP’li seçmenlerin ise AK Partili adaya eli kolayca gitmiyor. Örneğin 2019’da Adana ve Mersin’de MHP’li adaylar, Ankara ve İstanbul’da ise AK Parti adayları ittifak ortağından önemli fireler yaşadılar. 2019’da İstanbul’da MHP’li seçmenlerin yaklaşık %35’i İmamoğlu’nu destekledi. Bugün bu oran o kadar yüksek değil. Fakat MHP’de AK Parti firesi hala yüksek. Aradaki diğer milliyetçi adaylar AK Parti’yi desteklemekte zorlanan MHP’li seçmenler için bir alternatif teşkil ediyor.

Yaptığım hesaplamada İmamoğlu yaklaşık 3 puan farkla önde. Elbette siyasette 1 gün bile uzun bir süre iken son 3 haftada çok şey değişebilir. Sandığın ve ilk işaretlerin gösterdiği bu tablodan farklı bir sonuç çıkmasına neden olabilecek 4 faktör öne çıkıyor: Katılım, CHP, Kürtler ve YRP.

İMAMOĞLU 3 PUAN ÖNDE

Diğer unsurlar az çok öngörülebilir ve kontrol edilebilir olduğu için, seçimde en kritik faktör YRP’nin alacağı oy oranı. Yeniden Refah tabanı, AK Parti’den rahatsız ama muhalefete de yanaşmayan bir kesim. Bu kesim AK Parti’nin küçülmesini istiyor ama CHP’nin güçlenmesi de memnun oldukları bir durum değil. Böyle olunca İstanbul seçimleri bu cenahta muammalı bir durum teşkil ediyor. Bir yandan en fazla seçmeni olan İstanbul’da partilerini desteklemeleri, Türkiye genelinde alacakları oy oranını birinci düzeyde etkileyecek. Diğer yandan da İmamoğlu’nun Kurum’a üstünlüğünün YRP oyları ile kapanabilir sınırda olması nedeniyle, İstanbul’u CHP’nin kazanmasına yol açan taraf olarak seçim sonrası eleştirilerin odağında yer alma riski ile de karşı karşıyalar. İşaretler bu riski fazla önemsemedikleri yönünde. Elbette YRP’ye oy vermiş seçmenlerden bir kısmı Kurum’u destekleyecek. Ancak 2023’de AK Parti’ye oy vermiş ama aklı YRP’de olan seçmenler de az değil.

Tüm bunlar gözeterek yaptığım hesaplamada İmamoğlu yaklaşık 3 puan farkla önde.

Elbette siyasette 1 gün bile uzun bir süre iken son 3 haftada çok şey değişebilir. Sandığın ve ilk işaretlerin gösterdiği bu tablodan farklı bir sonuç çıkmasına neden olabilecek 4 faktör öne çıkıyor: Katılım, CHP, Kürtler ve YRP. Bunların yanında seçimin kaderini etkileyebilecek düzeyde olmasa da etkili olabilecek faktörler ise: Kampanyaların seyri ve Erdoğan.

Bugüne kadarki performanslara bakacak olursak, Kurum’un kampanyası kısaca: “olmadı”. Olmadıkça yapılan zikzakların ise işe yaramaktan çok olumsuz etkilediği de söylenebilir. Karalama kampanyaları var ama etkili değil. Son günlerde artan metro, yürüyen merdiven, otobüs vb. krizlerinin henüz bir yansıması olmadı ama birikiyor. Herkesin dikkatini çekebilecek ve meşru bir şekilde eleştirebileceği bir vakanın gerçekleşmesi bu birikimi harekete geçirebilir. Bu tür bir yol kazası olmadıkça mevcut negatif iletişim malzemesi etkili değil zira İstanbullular gündelik hayatın içinde ve geçmiş ile bugünü kıyaslayarak, neyin değiştiğini, değişmeyenlerin geçmişte nasıl olduğunu biliyor.

YRP’nin 2023’deki Erdoğan desteği, aslında Kılıçdaroğlu’nun seçilmemesi için ve muhafazakarlığın hegemonyasının devamı için verilmiş bir destek. Bu yüzden Erdoğan’ın kişisel performansı onları ikna etmeye yetmeyebilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın sahası ancak yeni kaçakları durdurma rolü oynayabilir.

ERDOĞAN SAHAYA İNERSE

Kampanyanın etkisiz kaldığı artık AK Partili çevrelerinde kabulü haline geldi. Ahmet Hakan’ın “Erdoğan’ın İstanbul’da sahaya çıkması şart, “Bundan üç ay önce bana “Erdoğan, İstanbul seçimlerinde sahaya çıkmalı mı?” diye sorsalardı vereceğim yanıt şu olurdu: “Hiç karışmasa en iyisini yapmış olur” diyerek, şimdi elinden geleni yapmalı sonucuna varmış olması önemli bir gösterge. Ancak planlı bir stratejinin parçası olmadan apar topar Erdoğan’ın kampanyaya dahil olması, 2019’dakine benzer biçimde etkisiz kalacaktır. Nihayetinde adayın Kurum olduğu ve onun seçilmesine rızalarının istendiği seçmenin malumu. Muhtemelen Erdoğan’ın sahaya inişindeki esas odak YRP seçmeni olacak. YRP’li seçmenlere vefa ve ihanet söylemleri ile yaklaşılacak. Ne var ki YRP’nin kemikleşme eğilimindeki seçmeni AK Parti’den kopmuş, Erdoğan’a da bayılmayan bir seçmen grubu. YRP’nin 2023’deki Erdoğan desteği, aslında Kılıçdaroğlu’nun seçilmemesi için ve muhafazakarlığın hegemonyasının devamı için verilmiş bir destek. Bu yüzden Erdoğan’ın kişisel performansı onları ikna etmeye yetmeyebilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın sahası ancak yeni kaçakları durdurma rolü oynayabilir.

Seçim kaderini etkileyebilecek ve yukarıda verdiğim İmamoğlu’nun 3 puan önde olduğu fotoğrafı değiştirebilecek faktörlere gelecek olursak:

  1. Katılım ve geçerli oy oranı

Katılım oranı bu seçimlerde en sürprize açık başlık. CORE olarak yaptığımız niteliksel bir çalışmada gözlememiz gençlerin siyasete ilgisinin sıfıra yaklaştığı, bu seçime de ilgi göstermedikleri yönünde. Öte yandan siyasete ilgisizlik katılımı engelleyemeyebilir. Daha az önem vererek oy kullanma davranışı ile karşılaşabiliriz. Siyasete ilgisizliğin daha olası sonucu, ilçe ve ilçe meclisi oylarında stratejik oy davranışının daha az olacağı yönünde. Gönlünden geçen partiye oy verme, çok özenmeden oy kullanma ya da protesto etme davranışının bu pusulalarda daha fazla olma ihtimali yüksek.

Seçimlere katılım oranını kapsayan, bir anlamda geniş katılımı anlatan gösterge geçerli oy oranı. Zira her seçim oranları dağıtırken hesaba girmemiş olan bir seçmen kitlesi sandığa gelse bile geçersiz oy kullanır. Bu seçimde geçersiz oylarda artış olması da beklenebilir.

Senelere göre geçerli oy oranına bakıldığında İstanbul’da AK Parti karşısında muhalefetin kazanma ihtimali hissi ile katılım arttıkça geçerli oy oranları yükselmiş.

Örneğin CHP:

  • Geçerli oy oranı 2004’de %65.7 iken, %28.9 (Sefa Sirmen,
  • 2009’da %78.9 iken %37 (Kılıçdaroğlu) ve
  • 2014’de %85.5 iken ise %40 almış.

2019 seçiminde, ittifakla girildiği için durum farklı. Ancak 2019’da 2018’e göre geçerli oy oranında 4 puan azalma olması dikkat çekici. 2018’de de muhalefet kazanıyoruz duygusu ile coşmuş ama yine bir hayal kırıklığı ile seçimi kapamış, İnce’nin seçim sonrası tavırları ile de muhalefetle ilgili olumsuz duyguları yükselmişti. Benzer bir durumu, hatta fazlasıyla yaşadığımız için 2023’e göre katılım ve geçerli oy oranlarında benzer bir azalma ihtimali yine mevcut.

Öte yandan 2019’da muhalefetin kazanma ihtimali düşük bulunuyordu. Nitekim tekrarlanan 23 Haziran seçimlerinde AK Parti seçmenlerinde sandığa gitmeyen belirgin bir oran olduğu halde katılım oranı aynı kaldı, zira bu sefer 31 Mart’ta oy kullanmamış muhalif seçmenler sandığa geldi. Bu seçimde normal şartlarda 2023’e göre katılımda önemli bir düşüş olmamasını beklerdik. Ancak seçimlerin beka seçimleri olarak görülmüyor olması tersine İmamoğlu’na bir avantaj yaratıyor. Dikkati İstanbul’a çekiyor. Bu durum muhalif seçmene mecburiyet hissiyle değil de, etki edebileceği İstanbul kararına katılmak için, kısmen de spor olsun diye oy kullanma şansı veriyor. Diğer tarafta da YRP seçmenini günah işliyor duygusundan uzaklaştırıyor.

Saydığımız artılar ve eksiler birbirini götürünce, 2024’ün 2023’e göre katılım eksiğinin 2018-2019 seyrindeki gibi bir azalma ile sınırlı kalması muhtemel. Kuşkusuz katılım oranının 2023’e göre daha az olacağı aşikâr. Ama ne düzeyde olacağı da belirleyici. CHP ve İYİ Parti seçmenleri arasında çok hafif de olsa diğer partilere göre protesto eğilimi daha fazla olur gibi görünüyor, zira bu seçime verdikleri önem azaldı. Eğer katılım, 2023’e göre, 2018-2019 değişiminden daha da yüksek bir şekilde düşerse, bu muhalefetin mobilize olamadığını gösterecek ve kuşkusuz İmamoğlu aleyhine çalışacak.

  1. CHP:

Yukarıdaki grafiğin İmamoğlu aleyhine değişmesinin bağıntılı olduğu ana faktör CHP’nin kendisi.

2019’da İmamoğlu ile CHP arasındaki bağıntı zayıftı. CHP deyince akla Kılıçdaroğlu geliyordu. İmamoğlu hem klasik bir CHP’li görüntüsü vermediği için hem de İstanbul dışında bir gündemi olmadığı için CHP ile ilişkilendirilmiyordu. Şimdi ise İmamoğlu’nun güçlü bir CHP etiketi var. Birincisi genel başkanı olmasa dahi sembolik lideri olarak görüldüğü açık. İkincisi CHP kararlarının daha fazla içinde ve sorgulanan kararlarda da tutum geliştirme baskısı altında. Örneğin muhalif kamuoyunun sorguladığı, Bolu, Hatay ya da Antalya aday tercihleri, halihazırda genel seçimlerde liste sırasındaki yeri ile haksızlığa uğramış olan Hacer Foggo’nun adaylaştırılmaması, aday belirleme sürecinin kaotik görüntüsü az ya da çok İmamoğlu’nun durumunu da etkiliyor. CHP’ye sinirlenen zaten sınırda gezinen seçmen kitleleri oy davranışında kolaylıkla salınabilirler. CHP’lilerin Afyon örneğindeki gibi başta Kürt seçmenler olmak üzere farklı seçmen gruplarını irrite edebilecek davranışları İmamoğlu için bir risk. Tabi İmamoğlu Afyon örneğindeki erken ve cesur bir biçimde hem de tüm dengeleri de gözeten bir biçimde davrandığı sürece bu risk yönetilebilir düzeylerde kalır.

  1. Kürtler

İstanbul sakini DEM seçmeninin Kürtlerin İmamoğlu’na 31 Mart 2019’da oy vermemiş olan yaklaşık %30’luk bir kesiminin bugün de oy vermeyecek olması muhtemel. Buna az da olsa 2023 hayal kırıklığı ile CHP’yi desteklemenin Kürtlere yaramadığı kanaatine varmış olan seçmen grubu eklenmiş durumda. Öte yandan DEM seçmeninin yarıdan fazlası İmamoğlu’nu destekleyecek görünüyor. Zira DEM’in hem aday tercihi hem de kampanya dozu, seçmenleri üzerinde bir basınç oluşturmaktan uzak. Mahallede kimse İmamoğlu’na oy vermeyi düşündüğü için kınama almıyor. Elbette Kürt siyasetinin başta Demirtaş ve Abdullah Öcalan olmak üzere, liderlerinden gelecek çağrılar durumu değiştirebilir. Şimdilik bunun işaretleri olmasa da ihtimal dışı diyemeyiz.

İkinci bir faktör de CHP’den gelecek, Afyon örneğindeki gibi DEM ve/veya Kürt karşıtı falsoların yaygınlaşması. Sayıları artar ve CHP yönetiminin tavrı da net olmazsa, DEM yönetimi ve adayları da vites yükseltebilir. Mevcut durumda vitesin oldukça düşük olduğu, bu tercihin de Kürtler tarafından kendilerini daha çok serbest bırakan bir işaret olarak yorumlandığı söylenebilir.

  1. Yeniden Refah

Kuşkusuz seçimlerin yönünü net olarak tayin edecek bir faktör YRP’nin adayını çekmesi ya da pasifize etmesine/edilmesine neden olacak gelişmeler olur. Yeniden Refah’a destek verenlerin İmamoğlu’na yönelme ihtimalleri kuvvetli değil. Bu kesimin siyasete bakışında yaşam tarzı tercihleri oldukça belirleyici. Her ne kadar İmamoğlu geleneksel anlamda fabrika ayarlarına uyan bir CHP’li olmasa da, tercihlerini seküler bir yaşam tarzının lehine kullandığı da belirgin. Hal böyle iken YRP’nin çekilmesi ya da pasifize olmasının İmamoğlu’na yaramayacağı kesin gibi. Öte yandan aday çekilse dahi belirgin bir oranda YRP’li seçmenin Kurum’a gelmeyeceğini de iddia etmek abartılı olmaz. YRP tabanı, Kılıçdaroğlu karşısındaki Erdoğan’ı daha kolaylıkla desteklemiş olmasına karşın, özünde AK Parti karşıtı. Kurum AK Partililiği sembolize eden bir karakter. Bu yüzden daha kuvvetli bağları olan %2’lik bir orana tekabül eden YRP’lilerin Kurum’a destek vermesi de kolay değil. Neticede farkın diğer faktörlerle birlikte 1-2 puana indiği bir durumda YRP’nin pasifize edilmesinin bir karşılığı olabilir.

Son olarak bu yazıyı tamamladığım esnada Erdoğan’ın sahaya inişini ilan ettiği gelişme üzerine düşüncelerimi de not ederek bitirmek isterim. Erdoğan bu seçimin kendisi için final olduğunu belirterek, vefa çağrıları yaptı. Erdoğan bunu ilk kez yapmıyor. Seçmende bu sefer bu çağrının daha gerçek bir çağrı olduğu hissi oluşabilir. Gerçi ifadesinde “yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim” derken, 2028’de mevcut yasaya göre aday olamadığını da hatırlattı. Bu hatırlatma masum görünmüyor ama o ayrı bir konu. Fiiliyatta şunu diyor: “son kez hatırım için”.

Tek başına bu çağrının belirgin bir etki uyandırması kolay değil. 2019’da da adaydan randıman alınamayınca Erdoğan sahaya indiğinde etki uyandıramamıştı. Zira seçmen onun işaret ettiği adayı seçmediğinde ona zarar verdiğini düşünmüyor. Aksine zaten bu çağrının hedefindeki kesim halihazırda eleştirileri ve birikmiş rahatsızlıkları olan bir kesim. Genel seçimde bu kesim için hatır daha etkili, zira aynı zamanda CHP güçlensin istemiyorlar. Ama yerel seçim dünyanın sonu gibi görünmüyor. O yüzden Erdoğan’ın bu seçim kaybının dünyanın sonu olduğuna ikna etmek gibi bir zorluğu var. 2019’da ülke elden gider söylemi işe yaramadı. Şimdi ise “2028 elden gider, benden sonra gelenler seçilemez” üzerinden şansını deneyecek gibi. Ancak çalışması zor.

 

Ulaş Tol, CORE Araştırma Enstitüsü Direktörü, Siyaset Bilimci 

Ulaş Tol
Latest posts by Ulaş Tol (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir