Almanya’da aşırılıkların hayaleti güçlenirken

Almanya’da aşırılıkların hayaleti güçlenirken

SPD ve Yeşiller ise AfDnin kaygı verici yükselişine karşın atalet halinde kalmaktan imtina etmiyor. Sosyal demokrat ve Yeşil siyasetçilerin aşırı sağ karşıtı demeçler vermesi, yer yer bakan düzeyinde yapılan açıklamalar ve ileriye dönük hazırlanan soyut eylem planları, etkisiz ve sonuca dönük olmayan sakinleştirme seansları olarak siyaset sahnesindeki yerini aldı bile. 

Almanya’da son genel seçimin üzerinden 2 yıldan fazla bir süre geçti. Pandeminin ekonomik etkilerinin zirve yaptığı, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla uluslararası konjonktürün giderek negatife döndüğü bir ortamda iktidara gelen üçlü koalisyon (SPD – Yeşiller – FDP), son aylarda aşırı sağcı AfD’nin yükselişini engelleyememekle suçlanıyor. İşin tuhafı, koalisyon ortaklarını AfD’yi durduramamakla suçlayan Hristiyan Birlik Partileri de AfD’nin yükselişini engelleme konusunda başarılı olamıyor. Peki suçlayanın da suçlananın da başarısız olduğu bu denklemde gerçek suçlu kim?

MERKEZİN SEFALETİ

Son federal seçimlerde %10 civarı oy almış AfD’nin anketlerde %25’i zorlar hâle gelmesi ve bunun aylardır süren bir durum olması, Almanya’da siyasetin sağının ve solunun merkezini epey kaygılandıran bir husus. Merkez sağ ve soldaki partilerin AfD’nin yükselişi konusundaki tavrı ise, sorumluluğu diğer partilere yıkmaktan geçiyor. Bu bağlamıyla tüm merkez partilerinin ortaklaştığını söylemek mümkün.

AfD’ye kayan seçmeni kazanma iddiasıyla CDU liderliği koltuğuna oturan Friedrich Merz, AfD’yi durdurma konusunda en iddialı liderdi. Oysa Merz’ın genel başkan seçildiği Ocak 2022’de AfD’nin anketlerdeki oyu %11 civarındayken, aradan geçen 2 yılda AfD’ye dönük halk desteği %25’i zorlar hâle geldi. Dolayısıyla CDU’nun yeni patronunun AfD’yi durdurma söyleminin ağır bir başarısızlığa uğradığını söylemek mümkün. Esasen Merz’ın ucuz ve hamasi bir stratejisi vardı: CDU’yu Merkel dönemine kıyasla epey sağa kaydırmak, AfD’den kimi popülist söylemleri ödünç almak ve kontrollü bir sağ popülizm ile AfD’ye giden oyların önemli bir kısmını CDU’yu getirmek.

Merz’ın genel başkan olduğu 2 yıllık süreçte AfD’nin anketlerde oylarını %100’den fazla arttırdığını düşünürsek, sağ popülizm tekniğinin ise yaramadığını söylemek mümkün. Merz’ın yerel düzeyde AfD ile iş birliğinin mümkün olabileceğini ima edecek kadar (daha sonra gelen tepkiler üzerine geri adım attı) sağa kaydırdığı popülizmi, AfD’yi geriletmeye hiçbir şekilde yetmedi ve yetmeyecek. CDU adına AfD’ye karşı en net tavrı koyan isim, şüphesiz NRW Başbakanı Hendrik Wüst oldu. AfD’yi açıkça bir Nazi partisi olarak tanımlayan Wust, partinin Alman demokrasisi için tehdit oluşturduğunu açıkça ifade etti.

SPD ve Yeşiller ise AfD’nin kaygı verici yükselişine karşın atalet halinde kalmaktan imtina etmiyor. Sosyal demokrat ve Yeşil siyasetçilerin aşırı sağ karşıtı demeçler vermesi, yer yer bakan düzeyinde yapılan açıklamalar ve ileriye dönük hazırlanan soyut eylem planları, etkisiz ve sonuca dönük olmayan sakinleştirme seansları olarak siyaset sahnesindeki yerini aldı bile.  Cumhurbaşkanı’nın, şansölyenin ve İçişleri Bakanı’nın sosyal demokrat olduğu, Meclis’in en büyük partisinin SPD olduğu bir dönemde Almanya’da AfD gibi aşırı sağcı bir partinin yükselişine karşı sosyal demokratların daha etkili ve sonuca dönük bir refleks üretememesi, SPD adına üzerine düşünülmesi elzem bir akşama noktasıdır.

Almanyada merkez sağ ve sol partilerin başaramadığını, popülist bir sol parti başaracak gibi görünüyor. Bunun Alman demokrasisi ne anlama geldiği ise yanıtını zaman içerisinde bulacak. Merkez siyasetin sağının beceriksizlikten ve kötü stratejilerden, solunun ise ataletten sıyrılması gerekiyor.

PANZEHİR SOL POPÜZMDEN Mİ GELİYOR? SAHRA WAGENKNECHTIN HAYALETİ

Almanya’da merkez siyasetin AfD’ye karşı atalet hâli ve etkisiz mücadelesi sürerken, AfD’yi eritme potansiyeline sahip çıkış ise popülizmin başka bir kanadından, soldan geliyor gibi duruyor. Uzun yıllar Sol Parti’nin parlamento grubunun liderliğini yürüten ve özellikle Doğu Almanya’da ciddi bir karşılığı olan Sahra Wagenknecht, yeni kurduğu Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ile siyaset sahnesine epey hızlı bir giriş yaptı. Mülteciler, sığınmacılar ve yasadışı olarak Almanya’ya gelen yabancılar için sert söylemleri benimseyen, yoksulluk ve gelir adaletsizliği kaynaklı sorunları popülist ve keskin bir söylemle ele alan BSW, sol partilerden umudu kesmiş seçmenler için yeni bir umut olduğu kadar, AfD’nin kayığına binmeyi tercih etmiş pek çok seçmen için de daha “makul” ve oy verilebilir bir parti olarak görülüyor.

Almanyada merkez siyasetin AfDye karşı atalet hâli ve etkisiz mücadelesi sürerken, AfDyi eritme potansiyeline sahip çıkış ise popülizmin başka bir kanadından, soldan geliyor gibi duruyor.

Parti kurulduktan sonra yapılan ilk ankete göre BSW’nin %14 civarında bir desteğe sahip. Güncel anketlerde SPD’nin %15, Yeşiller’in %12 civarında göründüğünü düşünürsek, Wagenknecht’ın yarattığı etkinin büyüklüğünü görmek mümkün olacaktır. Bunun dışında en önemli veri, BSW’nin dahil edildiği ilk anket çalışmasında AfD’nin yaklaşık 4 puanlık bir kayıpla %17 olarak görünmesi. Özellikle Doğu Almanya eyaletlerinde önemli bir karşılığa sahip olan Wagenknecht’ın AfD’ye oy veren seçmenlerin önemli bir kısmı için alternatif olması bekleniyor.

Doğu Almanya eyaletlerinde AfD ile Sol Parti arasındaki yaygın bir oy geçişkenliği olduğu bilgisini de bu bağlamda anımsamak gerekiyor. Ve dolayısıyla 2023’e damga vuran, “Wagenknecht parti kurarsa AfD erir” tezleri daha ilk günden doğrulanmaya başlamış gibi görünüyor. Yaklaşık 1,5 yıldır kesintisiz olarak güçlenen aşırı sağı ilk kez ve kayda değer şekilde gerileten, geleneksel sol popülizmden ve gündelik hassasiyetlerden beslenen bir sol popülist parti oldu.

Almanya’da merkez sağ ve sol partilerin başaramadığını, popülist bir sol parti başaracak gibi görünüyor. Bunun Alman demokrasisi ne anlama geldiği ise yanıtını zaman içerisinde bulacak. Merkez siyasetin sağının beceriksizlikten ve kötü stratejilerden, solunun ise ataletten sıyrılması gerekiyor. Soft faşizmi ucuz popülizmle temizlemek kısa vadede ise yarasa da orta ve uzun vadede demokrasiyi zedeleyebilir.

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir