Aynı kitap iki farklı değerlendirme

Aynı kitap iki farklı değerlendirme

Konuyla ilgili yaptığım onca okumanın ve özellikle odak olarak seçtiğim kitap değerlendirmesinin üstüne koca bir gölge gibi düşen, iki meslektaşımın birbirinden çok farklı iki kitap tanıtım/eleştiri yazısı arasındaki uçurum, odak kitaptan çok bu tanıtım yazılarının merkeze oturmasına yol açtı.

Akademisyenlik zor zanaat!

Okumalarıma dair literatür üzerine hasbihâl için yerleştiğim bu köşedeki yazın turuna, Osmanlı ve Türkiye’de cumhuriyetçiliğin kökenleri” ile ilgili literatür listemin başında bulunan bir kitapla başlamayı planlıyordum.

Bir süredir üzerinde çalıştığım ve yazılarımda ele aldığım bir mesele olmasından mütevellit, kullandığım literatüre kısaca değindikten sonra Berna Turnağolu’nun The Formation of Turkish Republicanism başlıklı kitabına odaklanmayı düşünüyordum. (Princeton University Press tarafından 2017 yılında yayınlanan kitap internette erişime açık.)

Çünkü bir süredir üzerinde çalıştığım konuyla ilgili okumalarım sırasında bu kitabın söz konusu alanla ilgili hem okuyucuyla hasbihâl hem de Türkçeye çevri önerisi bağlamında çok uygun bir kitap olduğunu düşünüyordum.

Kitabı okumayı bitirdikten sonra, bazı gözlemlerimi/tespitlerimi not alırken, konuyla ilgili diğer çalışmalara değinmek yararlı olur anlayışıyla literatürle ilgili de notlarımı alarak hazırlıklarımı tamamladım. Ancak yazmak üzere oturduğumda lanet olası akademik mesleki deformasyon devreye girdi: Başkalarının bu kitap hakkında ne yazdığına bakma ve bunu bilme sorumluluğu!

Halbuki okumuşsun kitabı ve konuyla ilgili diğer kitap, tez ve makaleleri; daha ne aranıyorsun, otur yaz işte değil mi!

Sonuçta, mütevazı bir hasbihâl köşesi için kısa bir yazı yazacaksın; ne karıştırıyorsun değil mi!

Aslında, bu girişimin sonucunda karşılaştığım şey ile karşılaşmamış olsam ne bu yazıya böyle bir giriş yapardım ne de bu kadar ağlayıp sızlanırdım…

Elbette, başkalarının yazmış olduğu tanıtım veya değerlendirme yazılarını okumak ve hesaba katmak, daha temkinli bir dille daha rafine bir değerlendirme/eleştiri yazısının ortaya çıkmasına hizmet eder.

***

Elbette, başkalarının yazmış olduğu tanıtım veya değerlendirme yazılarını okumak ve hesaba katmak, daha temkinli bir dille daha rafine bir değerlendirme/eleştiri yazısının ortaya çıkmasına hizmet eder. Akademik çalışmalarda elzem olan, konuyla ilgili sizden önce yazılmışların mümkün olan en tüketici taraması” ve kullanımı zorunluluğu, medyada yazanlar için (anlaşılır nedenlerle) geçerli olmayabilir; ama bu başarıldığı oranda herhangi bir yazının kalitesinin artacağı da kesindir. Dolayısıyla, her yazı için mümkünse veya mümkün olduğunca bunu yapmak iyi olur…

Ancak, gelin görün ki konuyla ilgili yaptığım onca okumanın ve özellikle odak olarak seçtiğim kitap değerlendirmesinin üstüne koca bir gölge gibi düşen, iki meslektaşımın birbirinden çok farklı iki kitap tanıtım/eleştiri yazısı arasındaki uçurum, odak kitaptan çok bu tanıtım yazılarının merkeze oturmasına yol açtı.

Yukarıda “karşılaştığım şey” derken kastettiğim de buydu.

***

Söz konusu kitap tanıtımı yazılarından ilki, modern Osmanlı düşün tarihi ve özellikle siyasi düşünce tarihi konusunda önde gelen Şükrü Hanioğlu hocamıza ait olup, 2018 yılında The English Historical Review’da yayınlamış olan kısa tanıtım yazısı.

Diğer kitap tanıtımı, daha doğrusu değerlendirme yazısı ise, genç gayretli meslektaşımız Alp Eren Topal’a ait olup, 2018 yılında internette yayınlanan “H-Ideas” sayfasında bulabileceğimiz oldukça uzun ve detaylı eleştiri yazısı.

Şükrü Hanioğlu

sacası, Hanioğlu’nun bu kısa tanıtım yazısını okuyan herkes, referans sahibine güvenle, (tarihyazımında az işlenmiş olan) Osmanlı ve Türkiye’de cumhuriyetçilik konusuyla ilgili olarak bu kitabın, muhakkak okunması gereken, çok yararlı ve çığır açıcı bir çalışma olduğunu; özetle çok başarılı olduğunu düşünecektir.

***

Esasında kitap övgüsünden ibaret, hatta adeta kitap promosyonu niteliğinde olan Şükrü Hanioğlu hocanın değerlendirmesi, bazıları tekrar niteliğinde olan makro düzeyde tespitlere dayanıyor: Mustafa Kemal Atatürk’ün tek başına akıl ederek çevresindekilerin direncine rağmen gerçekleştirdiği iddia edilen “cumhuriyet fikri”nin tarihi bu topraklarda çok daha eskilere gider. Turnaoğlu’nun deyişiyle, bu topraklarda cumhuriyetçilik anlayışı, bu uğurda verilmiş mücadele, elde edilmiş kazanımlar ve hiç bitmemiş tartışmalar üzerine kurulu ve “yüzyıllara dayalı” uzun bir geçmişe sahiptir. 1923 yılında Ankara’da Cumhuriyet ilan edildiğinde, sadece bir dâhinin aklında olan devrimci bir adımın atılmış olduğu yönündeki, şahıs kültüne dayalı konvansiyonel tarih anlayışının eleştirisi nedeniyle Turnaoğlu’nun kitabını Hanioğlu adeta yere göğe sığdırmamaktadır. Hanioğlu’na göre Turnaoğlu, “Türk cumhuriyetçiliğinin incelenmesi konusunda yeni bir yaklaşım önermektedir. Bu yaklaşım önemli bir argüman ortaya koymaktadır. Birincisi, Atatürk ve arkadaşları Türk cumhuriyetçiliğini yoktan inşa etmediler, aksine uzun süren entelektüel tartışmaların nihai ürünü olarak ortaya çıktılar. İkincisi, bir ideoloji olarak cumhuriyetçilik bu topraklarda cumhuriyetin kuruluşundan önce ortaya çıkmıştır. Üçüncüsü, cumhuriyetçiliğin Kemalist versiyonu rakip projelerden biriydi; ancak tek olan değildi” (s. 542). Görüldüğü üzere, Hanioğlu’nun üç farklı şekilde ifade ettiği aslında tek bir argümandır veya aynı argümanın farklı uzantıları söz konusudur sadece.

Kısa bir yazı olduğu için kitapla ilgili söylenmemiş olanların eksikliğini bir yana bırakacak olsak bile, Turnaoğlu’nun bu eleştirisi aracılığıyla oryantalist veya Avrupa merkezci anlayışa alternatif bir söylem geliştirmeye çalıştığı iddiasına Hanioğlu’nun kendi değerlendirmesinde dikkat çekmemesi ilginçtir. Yine, Osmanlı’da cumhuriyetçilik anlayışlarının üçlü tasnifi (İslamcı, liberal, radikal) konusunda alanın uzmanlarından biri olarak Hanioğlu’nun bundan söz etmemesi göze batmaktadır.

Kitap için, “(…) dikkatlice araştırılmış, mantıksal olarak yapılandırılmış, anlaşılır bir şekilde yazılmış ve ikna edici bir şekilde tartışılmıştır” diyen (s. 543) Hanioğlu’nun kitabı yakın okumaya tabi tutarak metodolojisi ve dili ile ilgili hiç yorumda bulunmaması yazının kısalığından kaynaklanabilir, ama “orijinal kaynakları sofistike ve geniş kapsamlı kullanması özellikle etkileyicidir” (s. 543) tespiti bunun yer sorunundan öte bir mesele olduğunu düşündürmektedir.

Kitabın metodolojisi ve dilini sorunsallaştırmadan sınırlı bir değerlendirme yapan Hanioğlu’nun tersine, aynı kitabı yakın okumaya tabi tutarak oldukça detaylı bir değerlendirmesini sunan Alp Eren Topal ise, söz konusu kitapta kaynakların özensiz kullanımıyla ilgili (bence yerinde ve haklı) eleştirisini çok sayıda örnekle ortaya koymaktadır.

Kısacası, Hanioğlu’nun bu kısa tanıtım yazısını okuyan herkes, referans sahibine güvenle, (tarihyazımında az işlenmiş olan) Osmanlı ve Türkiye’de cumhuriyetçilik konusuyla ilgili olarak bu kitabın, muhakkak okunması gereken, çok yararlı ve çığır açıcı bir çalışma olduğunu; özetle çok başarılı olduğunu düşünecektir.

***

Kitabın metodolojisi ve dilini sorunsallaştırmadan, yaklaşımı ve tezleriyle sınırlı genel bir değerlendirme yapan Hanioğlu’nun tersine, aynı kitabı yakın okumaya tabi tutarak oldukça detaylı bir değerlendirmesini sunan Alp Eren Topal ise, söz konusu kitapta kaynakların özensiz kullanımıyla ilgili (bence yerinde ve haklı) eleştirisini çok sayıda örnekle ortaya koymaktadır. Aynı özensizlik, alıntıların dili için de geçerlidir.

Hanioğlu’nun kitabı ve yazarını koruyucu ve kollayıcı kısa yazısının yanında Topal’ın oldukça uzun yazısı, adeta öğrencisinin ödevini titizce okuyup kırmızı kalemle satır satır işaretleyen ve notlar düşen acımasız genç bir öğretmen faaliyeti gibi görünmektedir! Hanioğlu’nun yaptığının tam zıddı bir şekilde, yer yer kinayeli bir üslupla ve oldukça agresif bir dille yapılmış olan bu değerlendirme, belki biraz ihtiyatsız ama samimi ve sahici kitap eleştirisi yazılarına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Nitekim Topal’ın bu tok sözlü üslubu, Turnaoğlu’nun kullanmayı ihmal ettiği önemli literatür konusunda olduğu kadar, farklı tez ve tespitlerine destek veya referans için kullandığı literatür konusundaki özensizliğini eleştirirken bariz şekilde gözlemlenmektedir.

Alp Eren Topal

Kitabı yayınlayan Princeton University Press için de özensizlik konusundaki sorumluluğu bağlamında benzer eleştirileri çok haklı bir şekilde dile getiren Topal, kitabın tezleri ve genel tespitleri hakkında da hepsini bolca örneklendirdiği (haklı) eleştirilerini esirgememektedir. Kendi değerlendirmemi sunacağım gelecek yazıda ele almak üzere bu eleştirilerin kısaca nelerle ilgili olduğunu burada belirtmekle yetineyim: Kitapta sağlam bir temele oturtulamayan farklı cumhuriyetçilik kategorileri (İslamcılık, liberalizm ve radikalizm) önerisi, cumhuriyet fikrinin bu topraklardaki geçmişinin yüzyıllara dayandığı tezi ve buna benzer oldukça kaba genellemeler ile genelde kavramsal-teorik çerçevenin zayıf veya sorunlu olmasıdır.

Topal’ın kitapla ilgili nihai hükmü gerçekten oldukça katıdır: “Benim vardığım sonuç, üstlendiği görevin ağırlığı altında ezilerek başarısız olan bu kitabın, Osmanlı-Türk siyasal düşüncesinin dönüşümüne ilişkin revizyonist bir açıklama önermeye yönelik, en iyi ihtimalle hedefini ciddi biçimde şaşırmış bir girişim olduğudur.”

***

Diğer yandan Ethan Menchinger tarafından kaleme alınıp Contributions to the History of Concepts dergisinde yayınlanan bir başka kitap tanıtım yazısı, Topal’ın da dile getirdiği tüm eleştirileri açık ve net olarak özetlerken, daha soğukkanlı bir tarz ve ağırbaşlı bir dili tercih ediyor. Ancak Menchinger de yazısını bu kitabın tanıtımı için oldukça acımasız bir hükümle bitiriyor: “Tavsiye etmiyorum!”

***

Turnaoğlu’nun kitabıyla ilgili iki tanıtım yazısına daha rastladım, ama bunları da kendi değerlendirmeme katarak yazıyı daha fazla uzatmanın doğru olmayacağına kani olarak ilgili yazıların sadece isimlerini okuyucularla paylaşmak isterim: Coşkun Tunçer’in 2018 yılında The English Historical Reviewde (Vol. 133, No 565, pp. 1645–1647) yayınlanmış tanıtım yazısı ve Umut Uzer’in 2020 yılında The American Historical Review’da  (Vol. 125, No. 1, pp. 340-341) yayınlanan tanıtım yazısı.

***

Bu yazıya başlarken asıl niyetim Berna Turnaoğlu’nun kitabı hakkında genel gözlemlerimi aktarmak ve bu vesileyle Türkiye’de cumhuriyetçiliğin  tarihi konusundaki literatürle ilgili bazı tespit ve önerilerimi paylaşmaktı.

Bu yazıda kısmet olmadı, ama gelecek yazı için ahdım olsun!

Bülent Bilmez

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir