Her ceza toplumsal sorunlar yaratıyor

Her ceza toplumsal sorunlar yaratıyor

Sorunlar sadece suç ve ceza yaratarak çözülmediği gibi, zaten yoksulluğun psikolojik sorunlarını yaşayan bir kitlenin bu sorunlarının daha da artmasına neden oluyor.

Bugün Türkiye’de suç meselesi, bir intikam aracı olarak düşünülmeye devam ediyor. Bir başka deyişle, beğenilmeyen her davranış için bir suç yaratarak, kişiye ceza getirmenin en son çözüm olması gerekirken ilk “çözüm” olarak düşünülmesi yaygın. Bu yaklaşımınsa toplumsal maliyeti üstüne düşünmemiz için kamu oyunca bilinmeyen bazı olgulara değinmek istiyorum.

Türkiye’de ceza evlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü kişi sayısı 2000’de 50.628 iken 2009’da 115.920’ye ulaştı.[1] 2009’dan 2019’un sonuna dek olan on senede ise aynı sayı 291.546’ye ulaştı. 2021 yılında COVID sonrası yapılan düzenlemeler ile birçok kişi serbest bırakılsa da başlangıçta yer verdiğim yaklaşımda bir değişiklik olmadı. Konuya dair en son yazımızda “yirmi senedir süren bu büyüme eğilimi ile Türkiye 2019 yılında 100.000 nüfusa 329 mahpus oranına ulaşmıştır. Bu artışın aynen devam etmesi durumunda, 20 sene içinde Türkiye dünyadaki en yüksek kapatma oranına sahip ABD’yi bile geçecektir” demiştik[2].

Nitekim 2020 yılı sonunda 266bin olan sayı[3], 1 Nisan 2024 itibarıyla 322.780 olmuştur[4]. Kısaca, daha dört sene olmadan 56.780 kişilik artış ile yine bir buzdağına doğru son hız ilerlediğimiz ortadadır. Son yirmi yılda birçok bina ve yeni ceza infaz kurumu yapılsa da, tamamen kontrolden çıkmış sayıda insanın ceza infaz kurumunda olması, yatak ve yer sorunun çözülmemesi gibi sorunları beraberinde getirdiği gibi, cezaevi nüfusun 90%’ının zaten öncesinde birden fazla travma yaşamış kişilerden oluştuğunu da dikkate almıyor. Bir başka deyişle, bu hem cezaevinde bulunma öncesi hem de sırasında ve sonrasında yaşanan sorunlara dönük çözüm üretilmemesi anlamına da geliyor.

Kıtlık aklı ele geçirerek, nasıl düşündüğünüzü etkiliyor. Elinizde olmaksızın ileriye bakamıyorsunuz; bazı şeyleri göremiyorsunuz. Otomatikman yerine gelmeyen ihtiyaçlarınıza odaklanıyorsunuz. Dolayısıyla hayatın başka alanlarına odaklanmaya fırsat bulamıyorsunuz. Yahut bunlara odaklanma kapasiteniz olumsuz etkileniyor.

YOKSULLUK SADECE PARASIZLIK DEĞİL, PSİKOLOJİK SONUÇLARI DA VAR

Bu aralar okuduğum bir kitap, Türkiye’deki yoksulluk meselesini cezaevi nüfusuyla ile bağlantılı olarak düşünmemi sağladı. Ülkedeki ekonomik durum kötüleştiğinden beri yoksulluk tartışmaları, enflasyon arttıkça kişilerin hizmet ve diğer şeyler için verecek parası olmaması üzerinden şekilleniyor. Kısaca, yoksulluk maddi durumla ilgili sıkıntılar bakımından ele alınıyor. Oysa Türkiye’de yoksulluk hep vardı, bunun azaldığı dönemler oldu ama yoksulluğun hızla geçen bir sorun olmadığını artık anlamak gerekiyor. Nitekim TOKİ verilerine göre, 2019-2023 yılları arasında sürekli yoksulluk oranı %12,3[5]. Kısaca, on milyonun üstünde insandan bahsediyoruz.

Burada değinmek istediğimse, Ekonomist Sendhil Mullainathan ve Psikolog Eldar Shafir tarafından ele alınan İngilizce adı Scarcity olan ve TÜBİTAK tarafından Türkçe’ye Kıtlık-Çok Aza Sahip Olmanın Başka Anlamları[6] olarak tercüme edilen kitapta ele alınan, kıtlığın bir başka deyişle çok aza sahip olmanın, kişiler üstünde yarattığı psikoloji. Bu anlamda, bir köşede kötü günler için sakladığınız ekstranız olmaması da demek olan mali kıtlık, başka açılardan da kıtlık anlamına geliyor. Örneğin, zamanınızın olmaması hatta zamanınızı yönetememek. Bu nedenle, yoksulluk yaşayan kişilerin yaşadığı bir sorun sıklıkla geç kalmak.

Bir başkası, kıtlık aklı ele geçirerek, nasıl düşündüğünüzü etkiliyor. Elinizde olmaksızın ileriye bakamıyorsunuz; bazı şeyleri göremiyorsunuz. Otomatikman yerine gelmeyen ihtiyaçlarınıza odaklanıyorsunuz. Dolayısıyla hayatın başka alanlarına odaklanmaya fırsat bulamıyorsunuz. Yahut bunlara odaklanma kapasiteniz olumsuz etkileniyor.

Dahası, kıtlık aynı zamanda sosyal açıdan bir anlamda yalnız olmak. Keza kıtlık, çocuklarına karşı daha sert ve kötü ebeveynler yaratıyor. Mesela bu ebeveynler çocuklarına kitap okumuyorlar (çünkü halleri ve zamanları yok); onlara daha az tutarlı davranıyorlar ve çocukların derslerine daha az yardım ediyorlar. Kızgınlıklarını çocuklarından çıkarmaya daha yatkınlar. Nitekim ebeveynlerinin bu uygulaması ile yetişenler de başka ebeveynlik tarzı öğrenmiyor. Özetle, kitap tanıtımında dile geldiği üzere, “modern yaşamın sorunları, onları kıtlık üzerinden düşünmeye başladığımızda daha anlaşılır bir çerçeveye oturuyor”.

Cezaevi nüfusu, büyük oranda kıtlık yaşayan bir gruptan. Hayatları boyunca, ihtiyaç duyduğundan daha aza sahip olmanın yarattığı psikolojiye maruz. Mali kıtlığa ek olarak, ileriye bakamıyorlar. Bu belki de suç işlemelerine katkı sağlayan bir durum.

CEZAEVİNDEKİLER ZATEN YOKSUL VE PSİKOLOJİK SORUNLARI VAR

Konuyu özellikle cezaevlerinde bulunan nüfusun halihazırdaki eğitim durumu bakımından ele almak istiyorum[7].

İlkokul mezunu                                                  79.720

İlköğretim mezunu (ilk okul+orta okul)       60.504

Lise veya dengi meslek okul mezunu            63.039

Ortaokul veya dengi meslek okul mezunu   68.734

Yüksek okul veya fakülte mezunu                  22.555

Okuma yazma bilmeyen                                  12.726

Okur yazar ama okumamış                               9.121

Yüksek lisans                                                       1.881

Doktora                                                                   293

Bilinmeyen                                                           4.207

 

Beklendiği üzere, mevcut 322.780 kişinin sadece %7’si iki veya dört senelik üniversite mezunu. %72’lik bir kesimse ya okuma yazma bilmiyor; bilse de okula gitmemiş; yahut en fazla ortaokul mezunu. Sayı bakımından 232bin kişiye denk gelen bu kişilerin bir işleri varsa da gelirlerinin düşük olduğunu rahatlıkla düşünebiliriz. TOKİ verilerine göre, okur yazar olmayanların %27,8’i, yüksek öğrenim mezunlarının %3,2’si yoksul[8]. Bunu öğrenmenin bir başka yolu da Adalet Bakanlığı’nın cezaevinde bulunan vatandaşlara aileleri tarafından gönderilen mali meblağın ne kadar olduğunu bilmek olurdu. Yıllarca ailesinden hiç para alamayan birçok kişi olduğunu biliyorum.

Dolayısıyla bir kısır döngüden bahsediyoruz. Cezaevi nüfusu yukarıdaki eğitim istatistiği verisinden görüleceği gibi, büyük oranda kıtlık yaşayan bir gruptan. Hayatları boyunca, ihtiyaç duyduğundan daha aza sahip olmanın yarattığı psikolojiye maruz. Mali kıtlığa ek olarak, ileriye bakamıyorlar. Bu belki de suç işlemelerine katkı sağlayan bir durum. Çoğunun yaşadıkları travmalar öncelikle çocukluk kökenli, tahminen kıtlık yaşayan ebeveynlerinden gelen ve onların da kendi çocuklarına aktardıkları bir hayat. Bazılarını aileleri ziyarete gelse de, aileleri ile ilişkileri bozulmuş, eşleri kendilerinden ayrılmış, çocuklarını göremeyen bir sürü insan var. Yahut çocuklarının kendisini cezaevinde görmesini istemeyen ve onlardan zamanla uzaklaşan. Dahası, kıtlık yalnızlığının üstüne, cezaevi izolasyonunun yarattığı sosyal yalnızlık da ekleniyor.

Bu insanlar cezaevinde kıtlıkla ilgili sorunları çözemedikleri gibi, üstüne kapalı kalmayla ilgili psikolojik sorunlar ekliyorlar. Örneğin, suçlandığınız davanız dışında, tutukluysanız bir anda cezaevine alınmanın ve mevcut hayatınızdan yoksun kalmanın sonuçlarını düşünebilirsiniz. Kullandığınız cep telefonu yahut kredi kartı borçlarınızı; çalışıyorsanız ofise gidemediğiniz için işten çıkarılmanızı; zorlukla ödediğiniz bir kredi borcunun artık ödenememesini; boşanmanızı düşünebilirsiniz. Tüm bunların ışığında, kıtlığın yarattığı meselelere bir de cezaevinde yer alma kaynaklıların eklendiğini düşünürsek, zaten hızla geçmediği kitapta dile gelen yoksulluğun devam edeceği görülüyor. Dolayısıyla sorunlar sadece suç ve ceza yaratarak çözülmediği gibi, zaten yoksulluğun psikolojik sorunlarını yaşayan bir kitlenin bu sorunlarının daha da artmasına neden oluyor.


[1] Her yılın 31 Aralık tarihi itibarıyla cezaevlerinde bulunan kişi sayısını ifade etmektedir.

[2] Akdeniz A. Elveriş İ. Alpan A. (2021), Salgın Fırsatıyla Ceza Politikası: İnfaz Kanunu Değişikliği, Siyasi Arka Planı ve Olası Etkileri, Suç ve Ceza, 14(2), pp. 211-246.

[3] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Ceza-Infaz-Kurumu-Istatistikleri-2020-37202

[4] https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/15042024112431istatistik-4.pdf

[5] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri-2023-53713

[6] https://yayinlar.tubitak.gov.tr/yetiskin-kitapligi/489-kitlik-cok-aza-sahip-olmanin-baska-anlamlari.html

[7] https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/15042024112431istatistik-4.pdf

[8] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri-2023-53713

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir