İstanbul’un mitolojik izlerinden bir kesit – 3

İstanbul’un mitolojik izlerinden bir kesit – 3

Dionysios Byzantios’un günümüze ulaşabilen eserinin araştırmacılarına en önemli katkısı Boğazın ve Haliç’in kıyılarında yer alan Eskiçağ yapılarının isim ve yerlerini ayrıntılı şekilde kaleme almış olmasıdır.

Eskiçağ İstanbul’u denince akla gelen en önemli kaynak isimlerden birisi hiç kuşkusuz Dionysios Byzantios’dur. Onun “Anaplous Bosporou” isimli eseri Türkçeye “Boğaziçi’nde Bir Gezinti” olarak çevrilmektedir. Gerçekte Byzantios’un tam olarak hangi tarihlerde yaşadığı ve yaşamının ayrıntılarını bilmiyoruz. Uzmanlar yazdıklarından yola çıkarak M.S 1. veya 2. Yüzyılda yaşamış olabileceğini düşünür. 

Dionysios Byzantios’un günümüze ulaşabilen eserinin araştırmacılarına en önemli katkısı Boğazın ve Haliç’in kıyılarında yer alan Eskiçağ yapılarının isim ve yerlerini ayrıntılı şekilde kaleme almış olmasıdır. Bu sayede arkeolojik araştırmaların yapılacağı alanlar ve ulaşılması muhtemel eserler hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir. Ayrıca kaybettiğimiz pek çok tarihi eseri de bu sayede öğreniyoruz. Eser giriş bölümüyle birlikte bugünkü Haliç kıyıları, Boğaz kıyıları ve Kadıköy hakkında bilgi veriyor. 

Dionysios Byzantios eserinde Karadeniz – Marmara eksenindeki Boğaz akıntılarına ve bu akıntıların neden olduğu olaylara da yer verir. Buna göre; Bosporos burnu yani bugünkü Sarayburnu civarında Boğaz akıntısı ikiye bölünür ve güçlü olan hat Marmara Denizine yönelir.

DİONYSİOS BYZANTİOS ESERİNDE BOĞAZ AKINTILARI

Dionysios Byzantios eserinde Karadeniz – Marmara eksenindeki Boğaz akıntılarına ve bu akıntıların neden olduğu olaylara da yer verir. Buna göre; Bosporos burnu yani bugünkü Sarayburnu civarında Boğaz akıntısı ikiye bölünür ve güçlü olan hat Marmara Denizine yönelir. Daha zayıf olan akıntı hattı ise balık sürülerini de içine katarak Eskiçağ’da adı Kerasolan Haliç’e doğru devam eder.

Yazar, Haliç’in gemiler için Boğaz’dan daha uygun demirleme yeri olduğunu çünkü etrafının tepelerle çevrili olduğunu söyler. Bilindiği gibi Eskiçağ İstanbul’u Ege Denizi ve Karadeniz arasındaki gemi ticaretinden yararlanan çok önemli bir şehirdi. Ege bölgesinin zeytinyağı, üzüm mamulleri, kurutulmuş balıkları ve keramikleri Karadeniz’i çevreleyen bölgelere götürülüp, karşılığında dayanıklı kereste, kürk, maden gibi malzeme alınıyordu. Bu nakliye işleminde veya bugünkü modern ifadesiyle lojistik sisteminde en önemli vasıta gemilerdi. Kolaylıkla hırçınlaşabilen kuzey rüzgarlarının güçlü olduğu mevsimlerde Haliç gemilerin sığınacağı, ikmal yapacağı en önemli alandı. 

Dionyzos Byzantios’un da üzerinde durduğu akıntının balıkları Haliç içlerine sürüklemesi bölgeyi değerli kılan bir başka unsurdu. Neredeyse tüm Eskiçağ yazarları Haliç’teki balık bolluğundan ve özellikle palamut sürülerinden övgüyle söz etmişlerdir. Hatta acıkınca “kolunuzu dirseğinize kadar suya daldırın, birkaç balık tutup, pişirin” diyen yazarlar bile vardır. Çünkü suyun yüzeyine yakın hareket eden balıklar, elle bile yakalanabilirlermiş. Yine Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Haliç kıyısında evleri olan kadınlar sabah kalkınca pencerelerinden ağlarını Haliç’e atar, öğleden sonra balık dolu olarak çekip, akşam yemeğini yaparlarmış. Zaten kısa süre önce yaşadığımız pandemi döneminde insanlar evlerine çekilip, gemilerin, kayıkların kullanılmadığı günlerde Yunus balıklarının içgüdüsel olarak Haliç’e doğru ilerlediğine hepimiz şahit olduk. 

Benim de İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum yıllarda hocam olan Prof. Dr. Oğuz Tekin pek çok makalesinde ALTIN BOYNUZ tanımınım Haliç’in balık bolluğuyla ilgili olduğunu ayrıntılı şekilde anlatır.

ALTIN BOYNUZ VE HALİÇ’İN BALIK BOLLUĞU

Benim de İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum yıllarda hocam olan Prof. Dr. Oğuz Tekin pek çok makalesinde ALTIN BOYNUZ tanımınım Haliç’in balık bolluğuyla ilgili olduğunu ayrıntılı şekilde anlatır. 

Eskiçağ’da kentlerin simge ürünlerini anlatan cornucopialar / bereket boynuzları vardır. Bu cornucopialar içinde o kente özgü; üzüm, nar, elma, buğday başağı gibi ürünler yer alır. Eskiçağ yazarlarının verdiği bilgilerden de yola çıkarak Eskiçağ İstanbul’unun cornucopia’sının palamut balığı dolu olduğu düşünülür. 

Haliç’e ALTIN BOYNUZ veya Doğu Roma İmparatorluğu dönemi adıyla KHRYSOKERAS denmesinin altında işte bu balık bolluğunun olduğunu düşünen çok sayıda araştırmacı vardır.

Bence bir kenti özel kılan niteliklerden birisi de o kente dair yüzyıllar boyunca anlatılan öyküler, kurgulanan efsanelerdir. 

Bu efsanelerin en çok bilineni yine Haliç’in neden boynuza benzediğini şöyle açıklar; Antik Yunan dünyasının baş tanrısı çapkın Zeus bir gün güzeller güzeli İo’ya aşık olur. Bu aşkı öğrenen eşi tanrıça Hera İo’yu bir ineğe çevirir ve başına bir at sineğini musallat eder. İneğe dönüşen İo, sinekten kaçmak için koşmaya başlar ve Boğaza kadar gelir. Boynuzlarını yere vurunca hem İstanbul Boğazı oluşur hem de Haliç. Eskiçağ’da İstanbul Boğazını anlatan Bosphorus adının anlamı “İnek Geçidi”dir. Haliç ise Keras yani “Boynuz”.

Ayşe Övür

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir