Altın fiyatları sürekli artış gösterirken Hazine altın cinsinden borçlanmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta Hazine bu yıl altıncı defa altın cinsinden borçlandı. Hazine toplam 25.125 kg altın borç aldı ve bunun için her ikisi de 2 yıl vadeli olan altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikası ihraç etti. Bu borç için Hazine altı ayda bir yüzde 0,75 faiz ödeyecek. Bankaların altın mevduatına yüzde 0,1 faiz ödediği dikkate alındığında Hazinenin verdiği yıllık yüzde 1,5 oranında faiz yatırımcılar için oldukça çekici olsa gerek.
Öte yandan faiz oranı cazip olsa da küçük yatırımcının bu getiriyi elde etme imkanı yok zira Hazine bu tahvilleri doğrudan ihraç yöntemiyle sadece kurumsal yatırımcılara ihraç etti. Yani talep toplayarak ve ihale yapmaksınız gerçekleştirdi. Dolayısıyla altın mevduatı faizlerinin yüzde 0,1 olduğu koşullarda altın tahvilinin getirisi rekabetçi bir şekilde oluşmadı.
Peki, nasıl tespit edildi bu faiz oranı derseniz; bunu Hazineye sormak gerekiyor, zira cevabı sadece Hazine ve belki bir de bu borcu verenler biliyor. Şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzak olan bu yönteminin sakıncalarını daha önce kaleme aldığım Doğrudan Satış başlıklı yazıda ele aldığım için bu konuya tekrar girmeyeceğim.
Gündemden düşmeyen şahane fikir: altın cinsinden borçlanma
Aslında yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması söylemi benim hatırladığım kadarıyla 1980'li yıllardan beri zaman zaman gündeme getirilir. Muhtemelen daha öncesi de vardır ama benim yaşım bu kadarına yetiyor.
Hazine iç borç yönetimi biriminde uzman olarak çalıştığım 1996–1997 yıllarında ise ekonomiye kaynak yaratmakla görevli Refah-yol hükümetinin danışman grubu yine aynı fikri gündeme getirmişti. Bunun neden iyi bir fikir olmadığı hakkında notlar yazdığımızı hatırlıyorum.
Günün sonunda yastık altında duran ya da bilekte takılı olan bu altınlar esasen güvence sağlamak veya statü göstergesi olmak gibi amaçlarla tutulduğu için vatandaşın altınını finans sistemine sokma çabaları temenni olmanın ötesine pek geçmiyor.
İlerleyen yıllarda Hazine yurtiçinde altın cinsinden değilse de döviz olarak borçlandı. Literatürde “ilk günah” olarak tanımlanan ülkelerin yabancı para birimi cinsinden borçlanması Türkiye’de 2010 yılına kadar devam etti. 2012 yılının Ocak ayında döviz cinsinden borcumuzun son ana parasını ödeyerek bu günahımızdan arındık :)
Ancak 2017 yılına geldiğimizde Hazine ilk defa altın tahvilleri ve altına dayalı kira sertifikaları ihraç etti. Bu borçlanma araçlarına talep oluşması için Hazine aşağıdaki görsellerle beraber özel bir internet sayfası da oluşturdu.
Hazine en az 2200 ton (100 milyar ABD Doları) olduğu tahmin edilen yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması ve ülke rezervlerinin güçlendirilmesi amacıyla altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikası ihracı yapıldığını belirtmişti. Söz konusu ifade hala Bakanlığın internet sitesinde yer alıyor.
Başlangıçta talep toplama yoluyla bireysel yatırımcıların ilgisini çekme çabaları olsa da ilk yılların ardından Hazinenin altın borçlanması sadece kurumsal yatırımcılara yönelik bir hale geldi.
İlk defa ihraç edildiği 2017 yılından bu yana Hazine toplam 525 ton altın borçlandı. Yıllar itibariyle gerçekleştirilen borçlanma rakamının 142 tonu geçmediği dikkate alındığında 2200 tonluk rakamın oldukça altında olduğu görülüyor.
Hazinenin altın cinsinden yaptığı borçlanmalarda vade başlangıçta 2 yılken pandemi döneminde 1,2 yıla kadar gerilemişti. Sonrasında 3 yıla kadar uzamış bulunuyor. Ne var ki küresel olarak altın fiyatlarının yükseliş içinde olduğu bir dönemde vadenin uzaması borç idaresinde etkinliğin gözetildiğine işaret etmiyor.
Ortalama vade yapılarından hareketle 2017–2020 döneminde gerçekleştirilmiş olan borçlanmaların halihazırda itfa edilmiş ya da yeniden borçlanma yoluyla ötelenmiş olduğunu söyleyebiliriz. 2021 ve 2022 yıllarındaki borçlanmalarda vadenin 3 yıl, 2024'teki borçlanmalarda da vadenin 2 yıl seviyesinde olması nedeniyle Hazinenin vade sonunda (yani 2024–2026 döneminde) söz konusu borçların ne şekilde çevrileceği ya da itfa edilip edilmeyeceğine karar vermesi gerekiyor.
Bazı fikirler göründüğü kadar şahane olmayabilir
Altının da döviz gibi kur riski (ilk günah) yarattığı dikkate alındığında yapılan bu ihraçlar devlet borcunun risk seviyesini olumsuz yönde etkiledi. Buna karşılık yıllık yüzde 2,4 gibi oldukça yüksek getiriler verilmesi borçlanma maliyetlerinin de artmasına yol açtı.
Kaldı ki bu dönemde gram altının fiyatı da uluslararası koşullara paralel olarak rekorlar kırdı. İlk tahvil ihracının yapıldığı 2017 yılında 36 ile 43 ABD doları bandında seyreden gram altının fiyatı bugün 85 doların üzerine çıkmış durumda. Dolayısıyla sadece yüksek kupon faizleri nedeniyle değil kur riskinin gerçekleşmiş olması nedeniyle de altın cinsinden yapılan borçlanmanın bütçe üzerinde faiz yükü önemli bir artış göstermiş bulunuyor.
Baştaki soruya dönecek olursak; jeopolitik gelişmeler nedeniyle altın fiyatlarının günden güne arttığı dikkate alındığında kişisel olarak ya da şirketiniz için altın cinsinden borçlanmayı tercih edeceğinizi zannetmiyorum. Ancak siz altın cinsinden borçlanmıyorsunuz diye endişe etmeyin diyemeyeceğim, zira Hazine hepimiz için altın cinsinden borçlanmaya devam ediyor.
Yorum Yazın