04 Ocak, 2024, Perşembe 04:35
Türkiye’de yaşanan enflasyon sorunu, sadece talepten kaynaklanmamaktadır. Nitekim firmaların kâr marjlarının çok yüksek olmadığı sanayi ve sektör analizlerinden anlaşılmaktadır. Türkiye’de temel sorun, maliyet enflasyonudur.2024 yılının Türkiye için enflasyon ile mücadele yılı olacağı görülmektedir. Umarım öyle de olur, çünkü enflasyon problemi çözülmeden, ekonomik istikrarın sağlanması da mümkün değildir. Ancak, enflasyon ile mücadele zorlu bir süreçtir, bu nedenle ekonomi otoritelerinin kararlılığı önem arz etmektedir.Peki enflasyon ile mücadele nasıl sürdürülmelidir.
- Mevcut daraltıcı ekonomi politikalarında kırılma yaşanmadan devam ettirilmelidir.
Enflasyon ile mücadele politikalarının yan etkisi, sektörel daralmaların artışına ve ekonomik büyüme hızının düşmesine, dolayısıyla işsizliğin yükselişine yol açmasıdır. Bu durumda, ekonomi otoritesinin daraltıcı para ve maliye politikasını sürdürme konusunda kararlılığını etkileyebilir.
- Döviz kurundaki yükselmenin önüne geçmek için ihtiyaç duyulan yabancı sermayenin ülkeye girişi sağlanmalıdır.
Enflasyonun en önemli nedenlerinden biri girdi maliyetlerindeki artıştır, girdi maliyetlerindeki artış ise doğrudan döviz kurundan etkilenmektedir. Döviz kurundaki yükseliş doğrudan girdi maliyetlerine yansıyacaktır. Bu nedenle, döviz kurundaki yükselişin önüne geçmek için ihtiyaç duyulan döviz miktarının ülkeye girişi sağlanmalıdır. Ülkeye gerekli dövizin girişin sağlamak için ise, 2024 yılının ikinci yarısından itibaren, Fed para politikasındaki gevşeme söylentileri sıcak para girişi için ortam hazırlayabilir. Ancak çok umutlu olmamak gerekir, çünkü Fed bilançosunu 9 Trilyon dolardan, 7 trilyon dolara kadar daraltmışken; hızlı bir genişlemeye gitmesi beklenmemelidir. Fed faiz indirimlerini 2024 yılının aralık ayına kadar beklememek gerekir.Türkiye’nin asıl ihtiyaç duyduğu sermaye istihdam sağlayan, know-how getiren, doğrudan yabancı yatırımlardır. Bu nedenle, gerekli yapısal reformlarla, nitelikli sermayenin ülkeye getirilmesi elzemdir.Döviz kurundaki artışların önüne geçmekte başarılı olunması durumunda, ihracat yapan firmaların rekabet gücü kaybı açmazı karşımıza çıkacaktır. Döviz girişi durumunda, döviz kurunun aşağı yönlü baskısını önlemek için TCMB’nin rezervlerini güçlendirmek üzere alım pozisyonunda olması ve ihracatçı firmalara döviz kuru nedeniyle zarara uğramamaları için kurda istikrar sağlanmalıdır. Dış ticarette rol alan firmalar için döviz kurundaki volatilitenin olmaması çok önemlidir.
- Talep enflasyonuna yönelik merkez bankasının uyguladığı daraltıcı politikalar, maliye otoritesince gerekli düzenlemelerle desteklenmelidir.
Talep enflasyonuna yönelik para politikası otoritesi tarafından atılması gereken adımlar fazlasıyla atılmıştır. Ancak maliye otoritesi tarafından talep enflasyonuna yönelik adımlar tam anlamıyla atılmamıştır. Çünkü, talebin baskılanması ve enflasyonun yukarı yönlü ivmesinin kırılması için, öncelikle gelir dağılımı adaletsizliğine yönelik vergi aracının etkin kullanılarak, dengesizliklerin giderilmesi gerekmektedir. Türkiye’de yüksek gelir grubunda yer alan kesimlerin lüks, cari açığı arttırıcı talebinde düşüş olmaz iken; düşük gelirli, maaşlı kesimin ise geçim sorunlarıyla karşılaştığı bir tablo yaşanmaya başlanmıştır.
Yaşam maliyetlerinin düşürülmesi için, konut edindirmede (ilk defa ev sahibi olacaklar) kalıcı bir finansman modeli bir an önce hayata geçirilmelidir. Böylece, konut bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Nitekim, konut yaşamak için tercih edilen zorunlu bir maldır.
- Maliyet enflasyonuna odaklanılmalı, yaşam maliyetlerinin düşürülmesine yönelik adımlar atılmalıdır.
Türkiye’de yaşanan enflasyon sorunu, sadece talepten kaynaklanmamaktadır. Nitekim firmaların kâr marjlarının çok yüksek olmadığı sanayi ve sektör analizlerinden anlaşılmaktadır. Türkiye’de temel sorun, maliyet enflasyonudur. Örneğin, inşaat m2 maliyeti 20.000 TL ise; 100 m2 bir konutun inşa maliyeti 2.000.000 TL olacaktır, arsa maliyetiyle birlikte 4.000.000 TL ye mal olacak bir konutu, 4.000.000 TL’nin altında satılması beklenemez. Peki, 100 m2 konuta sahip olmak, mevcut finansal sistem araçlarıyla mümkün mü? Sorunun cevabı tabi ki hayır, peki bu aşamada ne yapılmalıdır?
Yaşam maliyetlerinin düşürülmesi için, konut edindirmede (ilk defa ev sahibi olacaklar) kalıcı bir finansman modeli bir an önce hayata geçirilmelidir. Böylece, konut bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Nitekim, konut yaşamak için tercih edilen zorunlu bir maldır.Maliyet enflasyonuyla mücadele etmek için tabi ki sadece konut sorununu çözmek yeterli değildir.Buna ek olarak;
- Yaşam maliyetlerinin düşürülmesi için, gıda sektöründe tedarik zincirinin kısaltılması ve ulaşım konusunda planlamalar yapılmalıdır.
- Yaşam maliyetlerinin düşürülmesi için, tarım sektöründe planlama yapılmalı, kooperatifler, ziraat bankası, ziraat odaları, toprak mahsulleri ofisi ve tarım kesimi arasında koordinasyon kurulmalıdır.
- Yaşam maliyetlerinin düşürülmesi için, yenilenebilir enerji kaynakları yurtiçinde işletilmeli ve nihai ürüne dönüştürülerek ihracatı sağlanmalıdır.
- Yaşam maliyetlerinin düşürülmesi için, vergi reformu gerçekleştirilmeli ve vergi oranları makul düzeylere çekilmeli ve vergi suçlarına ilişkin daha sert tedbirler alınarak, vergide adalet sağlanmalıdır.
- Eğitimde reform gereklidir, mesleki ve teknik ara kademe okullarına önem verilmelidir. Üniversiteli işsizler artarken, ara kademede istihdam edilecek her alanda, usta eleman eksikliği yaşanmaktadır.
Yorum Yazın