İsrailli aktivist bir babanın gözünden savaş

İsrailli aktivist bir babanın gözünden savaş

Hükümetimizin tüm Gazze halkına toptan bir cezalandırma eyleminde bulunmasını izlerken ve Gazze’nin suyunu ve elektriğini kesip tüm bu eylemlerini gerekçelendirirken kullandığı ifadeleri dinlerken dehşete düşmemek elde değil: “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre davranıyoruz!”

İsrailli bakanlar Filistinlileri insanlık dışı varlıklar olarak betimlemeye uğraşadursunlar, ben şahsen başka bir yolun mümkün olduğunu gösteren Yahudi-Arap koalisyonunun bir parçası olmaya devam edeceğim.

Gazze’ye yönelik savaşın ikinci ayına girmiş olduğumuz bu dönemde Tel Aviv sakinleri için hemen her gün siren seslerini duyup Hamas’ın şehre fırlattığı roketlerden korunmak için sığınaklara koşmak adeta sıradan bir duruma dönüşmüş durumda. İki küçük kız çocuğumla bunu yaşamak hepimiz için korkunç bir tecrübe. Bir ebeveyn olarak onları savaş gerçeğinden uzak tutmak ve normal yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak için elimden geleni yapıyorum. Tabii bunu sürekli başarabildiğimi söyleyemem. Bu hafta kitaplarıyla yeniden buluşmaları için onları halk kütüphanesine götürdüğümde kütüphanenin önündeki meydanda bulunan tabloyu görmemeleri mümkün değildi: 7 Ekim’de rehin alınarak Gazze’ye kaçırılan İsraillilerin aileleri nöbet tutuyor, hükümete rehinelerin serbest bırakılması için müzakerelerde bulunması için çağrıda bulunuyorlardı. Meydandan geçerken 7 yaşında olan en küçük kızım çocuk rehinelerin fotoğraflarına meraklı gözlerle bakarak bana onların kim olduklarını sordu. Çocuklarıma her hâl ve şart altında doğruları söylemeyi düstur edinmiş bir baba olarak onlara yaşananları daima samimi biçimde anlatmaya özen gösteririm. Ne var ki -belki de bazıları hayatını çoktan kaybetmiş olan- küçücük çocukların ailelerinin elinden kaçırılıp tutsak alınmalarını anlatabilecek doğru kelimeleri bir türlü bulamadım.

Aynı günün ilerleyen saatlerinde Gazze Şeridi’nde benimkilerle aynı yaşta kız çocukları olan Filistinli babaları düşündüm. Benim hükümetimin yürüttüğü bombardımanın altında o babaların çocuklarının normal yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak gibi bir imkân ve ihtimallerinin olmadığı gerçeği çarptı yüzüme. Her günleri mutlak bir korku ve dehşet içerisinde geçiyor. Hayatlarını ve sevdiklerini kaybetme korkusu; temel ihtiyaç stoklarının tükenmesi korkusu, evlerini terk etmek zorunda kalma korkusu, sadece eşyalarını değil, yaşamlarının ayrılmaz parçası olan okullarını, işlerini, arkadaşlarını geride bırakarak topraklarından ayrılma korkusu…

İsrail’deki Yahudi ve Filistinli vatandaşların kurduğu siyasi bir halk hareketi olan ve üyesi olduğum Birlikte Yaşam Örgütü olarak, işlerinden atılan binlerce Arap çalışana ve üniversitelerinde disiplin cezalarına çarptırılan çok sayıdaki Arap öğrenciye yardım etmek üzere bir yardım hattı oluşturduk.

Bu anlattıklarım hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin yaşamlarının bir gerçeğine dönüşmüş durumda. 7 Ekim’den bu yana kızlarıma sık sık, “Bugün öğleden sonra bir arkadaşımı ziyaret etmeye gideceğim,” diyerek evden ayrılıyor; ya bir cenazeye ya da Hamas saldırıları sonucu aile bireylerinden birini kaybetmiş bir dostumun evindeki şivaha (geleneksel Yahudi yas törenine) giderek onları teselli etmeye çalışıyorum.

İsrail çok küçük bir ülke, dolayısıyla hemen herkes -doğrudan veya dolaylı olarak- bir saldırıda yaralanmış, evini terk etmek zorunda kalmış, öldürülmüş, hatta kaçırılmış birini mutlaka tanır. İsrail halkının yaşadığı üzüntüyü ve acıyı bu halkın bir parçası olarak yaşamakla birlikte, Gazze’de çoğu çocuk binlerce insanın ölümüne ve bir milyondan fazla Filistinlinin evini terk etmek zorunda kalmasına neden olan ağır bombardımanların yarattığı tablo içimdeki hüznü ve acıyı ikiye katlıyor. Hükümetimizin tüm Gazze halkına toptan bir cezalandırma eyleminde bulunmasını izlerken ve Gazze’nin suyunu ve elektriğini kesip tüm bu eylemlerini gerekçelendirirken kullandığı ifadeleri dinlerken dehşete düşmemek elde değil. Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, kuşatmanın şiddetinin arttırılmasını ve Gazze Şeridi’ndeki sivillere yönelik atılan adımları savunurken kullandığı şu korkunç sözler bile insanı büyük bir dehşete sürüklüyor: “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre davranıyoruz!”

7 Ekim’den beri İsrail’deki Arap-Filistinli azınlığına yönelik müthiş bir baskı dalgasına tanık oluyoruz. İsrail’deki Yahudi ve Filistinli vatandaşların kurduğu siyasi bir halk hareketi olan ve üyesi olduğum Birlikte Yaşam Örgütü olarak, işlerinden atılan binlerce Arap çalışana ve üniversitelerinde disiplin cezalarına çarptırılan çok sayıdaki Arap öğrenciye yardım etmek üzere bir yardım hattı oluşturduk. Bu kişilerin bazıları sırf Gazze’deki insanlık dramını gösteren bir Instagram gönderisini “beğendikleri” için “Hamas terörünü desteklemekle” suçlanıyorlar.

Aktivistlerimiz, ırkçı duvar yazılarını siliyor (örneğin “Araplara Ölüm” yerine “Herkes için Eşitlik” yazıyor), İbranice ve Arapça, “Güvenliği ancak barış sağlar” yazılı afişler asıyor ve savaşta aile üyeleri yaralanmış ya da ölmüş Yahudi ve Arap ailelerine destek veriyorlar.

Gazze’deki savaşın şiddeti her geçen gün artarken İsrail’de de toplumumuzun itibarını korumaya yönelik bir mücadele de sürüyor. İşte bu yüzden, ülkemizin çeşitli şehirlerindeki 12’den fazla yerel grubun bir araya gelmesiyle Yahudi-Arap Dayanışma Ağı’nı kurduk. Bu ağın temel amacını ırkçılıkla mücadele etmek, barışı ve eşitliği savunmak, Yahudi ve Filistinli vatandaşları bir araya getirmek olarak tanımlayabiliriz. Aktivistlerimiz, ırkçı duvar yazılarını siliyor (örneğin “Araplara Ölüm” yerine “Herkes için Eşitlik” yazıyor), İbranice ve Arapça, “Güvenliği ancak barış sağlar” yazılı afişler asıyor ve savaşta aile üyeleri yaralanmış ya da ölmüş Yahudi ve Arap ailelerine destek veriyorlar.

Devlet baskısının yoğun olarak hissedildiği bu günlerde bazı aktivistlerimiz polis tarafından gözaltına alınmıştır. Buna rağmen hareketimiz her geçen gün büyümeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta başlattığımız Yahudi-Arap dayanışması gösterilerine Hayfa’da 700, Tel Aviv’de 300, Baka el Garbiya’da 350 ve Abu Gosh’ta 150 kişi katıldı. Savaş yanlısı bakanlar ırkçı şiddeti körükleyip aylar sürecek bir savaşın hazırlığını yaparken bizim ortaya koyduğumuz mesaj çok açık ve nettir: Bir seçenek daha var! Biz, her iki halkın bağımsızlık, güvenlik, adalet ve özgürlük haklarına saygı duyan bir İsrail-Filistin barışı istiyoruz. Bunun için işgale bir an önce son verilmesi, BM kararlarına uygun olarak bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, ayrıca İsrail’de yaşayan Arap-Filistinli vatandaşlara hem bireysel hem de milli bir azınlık olarak tam bir eşitlik hakkının verilmesi gerekiyor. Hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin güvenliğini ve refahını teminat altına almanın tek yolu budur.

Uri Weltmann; İsrail’de yaşayan Yahudi ve Filistinli vatandaşlardan oluşan ve barış, eşitlik ve sosyal adalet mücadelesi veren siyasi halk hareketinin saha sorumlusudur.

Çeviren: Hasan Kaya

Kaynak: The Guardian

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir