Kendi yarattığı canavarın kurbanı olmak

Kendi yarattığı canavarın kurbanı olmak

Güvenlik kaygılarımızı kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan iktidarlar, daha ilk başta, insanın en temel ihtiyacı olan bir kavramdan ele geçirmektedir her birimizi. Gerçek tehlike ve tehditleri gölgeleyerek, inşa edilen güvenlik kaygılarıyla hayatlarımızı kontrol altına almakta, bununla da yetinmeyip, sebep oldukları büyük çatışmaların, savaşların içinde milyonlarca insanın yitip gitmesine neden olmaktadırlar.

Bilim insanları dünyanın belirli bir yönde ve belirli bir hızda döndüğünü söyleyebilirler. Bu hepimizin kabul ettiği bir gerçeklik olabilir. Fakat bana göre, dünya belirli olmayan bir yönde hiç de makul olmayan bir hızda savrulmaktadır. Öyle ki; o dünyanın içinde olup bitenler, yörüngesinden çıkmış bir gezegen olduğumuzu bile düşündürebilir. Savruluyoruz; hangi yöne gittiğimiz belirsiz, nereye varacağımız ise iyi ihtimaller içermiyor. Her gün biraz daha kayboluyoruz.

Hiç kuşkusuz dünya, var olduğu günden bugüne kadar, içerisinde bin bir kötülük, felaket ve acı barındırmıştır. İnsan, hiçbir zaman kendini tam anlamıyla güvende ve huzur içinde bulamamıştır. Savaşlar, salgın hastalıklar, doğal afetler, siyasi iç karışıklıklar, göçler ve saymakla bitiremeyeceğimiz türlü türlü nedenlerle güvensizlik, insanın en temel sorunu olmuştur. Tehlikeler ve tehditler bitmek bilmemiş, insan denilen varlık ise bu güvensiz dünyada kendine güvenli bir alan bulma telaşında, hayatta kalma mücadelesi vermiştir.

Bu mücadele; bazı coğrafyalarda daha kolay, bazı coğrafyalarda ise oldukça zor gerçekleşmiştir. Hatta bazı yerlerde mücadelenin kendisi bile mümkün olamamış, toplumlar, bizzat cehennemin içinde yaşamak durumunda kalmışlardır. Kısacası dünya, insan için güvenlik sorunlarıyla dolu, karmaşık bir yapıdan ibaret hale gelmiştir.

Güvenlik konusunun insan hayatındaki önemine binaen, ülkelerin ve ülkeleri yönetenlerin de en önemli gündem maddesi güvenlik olmuştur. Fakat devletlerin güvenlik konusuna verdikleri bu önem, zaman zaman, bizzat devletlerin bireyler açısından güvenlik tehdidi yaratan bir pozisyonda olmalarına sebebiyet vermiştir.

İnsanın hep zaaflarından ve kaygılarından sınanması gibi, güvenlik konusu da adeta, iktidarların insanları sınadığı bir yapıya dönüşmüştür. Ulusal güvenlik ve bireysel güvenlik meseleleri iç içe geçmiş ve tehlikenin nereden ya da kimden geleceği bilinmez bir hale gelmiştir.

Bireyler sahte çimentolar” ile homojen bir yapının içinde tutulmaya çalışılırken ‘‘dost-düşman’’ kavramları ile nefret dolu bir hizipleşmenin içine çekilmektedirler.

Bireylerin güvenlik kaygılarını, kendi iktidarlarının varlığını devam ettirmek için kullanan devletler, güvenlik meselesini iktidarların ayakta kalmasını sağlayan yönetimsel bir güce dönüştürmüştür.

Bundan ötürüdür ki; artık dünya bildiğimiz tehdit ve tehlikelerden öte, çok daha güvensiz ve çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Ve yine bundan ötürüdür ki dünya, yörüngesinden çıkmış, bir uçurumun eşiğinde, büyük bir felaket ile karşı karşıyadır.

Kaosun kendisini oluşturan en büyük çelişki, güvenliğin sağlayıcısı ve teminatı olması gereken devletlerin, tehdidin ve güvensizliğin nedeni olmaları ile başlamaktadır. Ortaya çıkan paradoksta ise devlet kaynaklı tehditlerin ve bireysel güvensizliklerin varlığında devlet, kendinden beklenen görevi yerine getirmemekle birlikte kendi varlığını da tehlikeye sokacak tehditlere açık hale gelmektedir.

Hiç bitmeyen ve her konunun bağlandığı beka sorunları, tüm dünyayı tehdit eden terör eylemleri, asla sonu gelmeyen din ve mezhep çatışmaları gibi tehditler, çoğu zaman bizzat devletlerin eliyle inşa edilerek, kitlelerin bir arada kalmalarını sağlayacak birleştirici güç olarak görülmektedir.

Bireyler‘‘ sahte çimentolar”  ile homojen bir yapının içinde tutulmaya çalışılırken ‘‘dost-düşman’’ kavramları ile nefret dolu bir hizipleşmenin içine çekilmektedirler.  Durmadan üretilen ‘’biz’’ ve ‘’öteki’’ algısı ile kin ve nefret tohumları ekilmekte, oluşturulan kimlikler etrafında birleşen insanlar ile bu nefret hep taze tutulmak istenmektedir. Dini aidatlar gibi insanları birleştiren kimlikler bile tam zıt istikamete hizmet ederek gerek kendi içinde gerekse diğer dinlere karşı yıkıcı-yok edici kavgalara tutuşabilmektedir.

Dünyayı bu kadar güvensiz hale getiren insan, kendi yarattığı canavarın kurbanı olmaktan kurtulabilecek mi dersiniz? Önüne sürülen türlü türlü tuzakların üzerinden atlayıp geçebilmeyi başarabilecek mi?

NEFRET DOLU HİZİPLEŞME

Güvenlik kaygılarımızı kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan iktidarlar, daha ilk başta, insanın en temel ihtiyacı olan bir kavramdan ele geçirmektedir her birimizi. Gerçek tehlike ve tehditleri gölgeleyerek, inşa edilen güvenlik kaygılarıyla hayatlarımızı kontrol altına almakta, bununla da yetinmeyip, sebep oldukları büyük çatışmaların, savaşların içinde milyonlarca insanın yitip gitmesine neden olmaktadırlar. Dünyada ki parçalanmanın, savrulmanın ve felaketten felakete koşmanın sebebi, işte bu basit gerçeklikte saklıdır.

Kendine güvenli bir yer edinmek isteyen insanın, en temel ihtiyacından ele geçirilerek yönetilmesinde ve biz korkalım diye yaratılan canavarların tüm dünyayı kontrolsüz bir şekilde istila etmesinde yer almaktadır tüm güvensizliklerimiz.

Dünyayı bu kadar güvensiz hale getiren insan, kendi yarattığı canavarın kurbanı olmaktan kurtulabilecek mi dersiniz? Önüne sürülen türlü türlü tuzakların üzerinden atlayıp geçebilmeyi başarabilecek mi? Ufak da olsa bir ümidim var. Farkındalıklarımızı arttırarak, gerçek tehdit ve tehlikeleri tespit ederek ve bizi parçalamaya çalışan tüm ideolojilerin karşısında birleşerek bu felaketlerin önüne geçmek mümkün.

İşte bu nedenle olsa gerek; “bıkmadan, göz yummadan, cesareti kırılmadan, özellikle de hırçınlaşmadan tehlikeyi haber vermek, açıklamak, çağrıda bulunmak, önceden uyarmak gerekli, hatta zorunludur.” der Amin Maalouf

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir