Kurultay sonrası CHP: Politik çekim gücü olmanın imkân ve sınırları

Kurultay sonrası CHP: Politik çekim gücü olmanın imkân ve sınırları

Kurultayın ardından CHP’nin yerel seçim sürecinde her zamankinden daha fazla ortaklaşa siyaset üretmeye ihtiyacı olduğu dikkate alındığında, politik çekim gücü olma adına tarafların başarı hedefine odaklanmaları şarttır. Bu mümkündür. Fakat politikada egolar, maddi, manevi ödüllendirilme beklentisi, makam, mevki, statülerin, çekim gücünü sınırlandırma potansiyelini barındırdığını da belirtmek gerekir.   

CHP siyasal hayatında hafta sonu yeni bir Kurultaya daha gidiyor. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık döneminde yapılan diğer Kurultaylardan farklı olarak, 38. Olağan Kurultay değişim-yenilenme, Kılıçdaroğlu-Özel yarışı şeklindeki ayrışma ve tartışmalar dikkate alındığında, özellikle CHP içinde bir dinamizm yaratmış durumda. Bu dinamizmin toplum nezdinde bir anlamı, karşılığı olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, yine de umudu halen CHP’de gören azımsanmayacak bir seçmen kitlesi Kurultay’dan çıkacak sonucu merak ediyor.

Kurultayda genel başkan kim seçilirse seçilsin, CHP’nin kısa vadede yerel seçimlerde alacağı sonuç, orta ve uzun vadede ise Türkiye siyasetinde siyasi ağırlığı anlamında önemli sonuçlar doğuracağı açık. Bundan kastettiğimiz; CHP’de değişim/yenilenmenin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi şeklindeki sonuç özellikle CHP’ye oy veren, CHP’ye kendisini yakın hisseden ya da bu kategoriler dışında olmakla birlikte sandıkta stratejik olarak CHP yönünde tercihte bulunan seçmen açısından önemli.

KURULTAYA GİDERKEN, DEĞİŞİM VE YENİLENME ARAYIŞLARININ ÇERÇEVESİ

Kurultaya giderken mevcut genel başkanlık yarışına ilişkin manzarada değişim taraftarları, değişimi genel başkandan başlayarak, ideolojik, örgütsel, prosedürel anlamda bir bütün olarak okuyup, adlandırırken, partide yenilenme taraftarı genel merkezciler ise, değişim tartışmalarına başta lider değişimini içerdiği için kategorik olarak karşı çıkıp, daha ziyade karar ve görev almaya ilişkin yatay ve dikey ilişkiler, yükselme süreçlerinde yenilenme odaklı katılımcı, süre sınırlı, demokratik süreç yönetimi temelli bir değişiklik taraftarları olarak dikkat çekiyorlar.

Partide değişim/yenilenme sürecinin özneleri bağlamında bakıldığında, Kurultay sonrası bu süreci genel başkan, MYK ve Parti Meclisi yürütecek. Bu noktada değişim/yenilenmenin metodolojisinin nasıl olacağı ve içeriğinin nasıl yönetileceği CHP’nin çekim gücü olma imkanına sahip olup olmayacağı ve sınırları anlamında önemlidir. Yine, sürecin neleri kapsayacağı da seçmenin partiye sırtını mı yüzünü mü döneceğini tayin edecek olması bağlamında dikkate değer olacak. Değişim/yenilenme arayışlarına metodolojik açıdan bakıldığında, CHP’nin yerelci kimliğiyle, evrenselci sosyal demokrat kimliği dün olduğu şekliyle mi yorumlanacağı, yoksa, yeni bir yaklaşım ve perspektif mi geliştirileceği ideolojik konumlanma açısından izlenecek.

Metodolojik çerçevede bir diğer önemli husus; partinin kurumsal, yapısal işleyişinde süreçlerin demokratiklik, kapsayıcılık, çoğulculuk temelinde hangi yeni mekanizmalarla takviye edileceğidir. Konuya ilişkin seçmenin ve siyasi gözlemcilerin merak ettiği bir diğer husus; seçilen kim olursa olsun ve parti meclisi nasıl yapılanırsa yapılsın, değişim/yenilenmenin sınırları ne olacak, nereye kadar uzanacak. Mevcut CHP yönetiminin değişim/yenilenmeden anladığı ne olursa olsun,  CHP seçmeninden profesyonel particilerine kadar uzanan farklı kesimlerin partinin mevcut haliyle devam etmesi durumunda kitlelerin buluşacağı bir siyasal aygıt olma konusunda sıkıntı yaşayacağı ve bunun artacağı konusunda genel bir kabul mevcut.

Nitekim son dönemde yayınlanan kamuoyu araştırma sonuçlarına bu beklenti ve talep yansıyor. Aslında sadece CHP açısından değil, parti sistemindeki neredeyse tüm partilerinden uzaklaşma eğiliminde olan bir seçmen kitlesi mevcut. Bu durum çanların çoğu parti için çaldığı izlenimi vermekte, yurttaşların siyasetten de partilerden de soğumaya başladığı bir vakıadır. Değişim/yenilenme neden gerekli sorusunun yanıtı bu soğumayı durdurma aciliyetiyle ilgili. Yerleşik batı demokrasilerinde gözlenen parti üyeliğindeki sayısal gerileme, parti üyeliği aktivizminin azalması, seçimlere katılımın düşmesi Türkiye parti siyasetine de sirayet etmeye başladı. Değişim ya da yenilenmenin yönü, içeriği seçmen için anlam ifade etmediği takdirde, bu riskle karşılaşmaya en yakın aday partinin CHP olduğu göz ardı edilmemelidir.

Seçmenin beklentisinin ağırlıklı olarak lider değişimini de kapsayacak bir değişim olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Nitekim Metropoll Araştırma şirketinin Ekim araştırmasında sadık, partizan, sempatizan ya da stratejik oy kullanan seçmen ayrımı olmaksızın, seçmenin Özel’e olan desteğinin Kılıçdaroğlu’na olan desteğin 2 katı olduğu şeklinde bir bulgu mevcut.

SEÇMENİN BEKLENTİSİ

14 ve 28 Mayıs milletvekili,  cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na oy vermiş partinin sadık seçmen kitlesiyle, stratejik tercihle CHP’yi desteklemiş seçmenlerin seçim başarısızlığı nedeniyle partide bir değişim ya da yenilenme beklentisi içinde oldukları açık. Genel başkanlık yarışında Kılıçdaroğlu’nu muhtemelen sadık CHP’li seçmenlerin bir kısmı desteklerken, partizan olmayan ve parti lehine stratejik oy kullanan seçmenin beklentisi ise lider değişimini de kapsayacak bir değişim görünüyor. Bu kitlenin gönlünde yatan adayın ne ölçüde Özgür Özel olduğunu öngörmek zor olsa da, her koşulda genel başkanın değişmesinin CHP’de bir canlılık yaratacağı, bunun yeniden CHP’yi umudun partisine dönüştürebileceği görüşü hakim.

Dolayısıyla, seçmenin beklentisinin ağırlıklı olarak lider değişimini de kapsayacak bir değişim olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Nitekim Metropoll Araştırma şirketinin  Ekim araştırmasında sadık, partizan, sempatizan ya da stratejik oy kullanan seçmen ayrımı olmaksızın, seçmenin Özel’e olan desteğinin Kılıçdaroğlu’na olan desteğin 2 katı olduğu şeklinde bir bulgu mevcut. Söz konusu bulgu dikkate alındığında, yine de araştırmanın temsil kabiliyetine ihtiyatlı yaklaşarak, seçmenin beklentisinin bir genel başkan değişimini de kapsama ihtimali yüksektir denilebilir.   Seçmende bu tür bir eğilim ağır basıyorsa, pratikte bu eğilimin sadece seçmen taleplerini okuma anlamında bir önemi vardır. Çünkü, son tahlilde Kurultay yarışında sonucu tayin edecek olan Kurultay delegeleri.

Değişimcilerin argümanları ve iddiaları derinlemesine incelendiğinde, CHP’nin sorununun kısmen ideolojik konumlanma, büyük ölçüde örgütsel, demokratik prosedürleri partinin her sürecinde hâkim kılma temelli olduğu açıktır ve taraflar bu konuda ayrı düşmemektedir.

DEĞİŞİMCİLERİN YENİLENME, GENEL MERKEZCİLERİN DEĞİŞİM ALGILARI

Kurultay öncesi İmamoğlucu-Özelci Değişim ve Kılıçdaroğlu ile Genel Merkezci Yenilenme taraflarının iki kavrama atfettikleri anlam ve önem aslında birbirini içerip tamamlamakla birlikte, değişim iddiasının kavramın doğası gereği daha kapsayıcı olduğunu söylemek mümkün. Kavramların bu doğası tarafların adaylardan herhangi birini desteklemelerine göre kavramlara ilişkin algılarını da farklılaştırmaktadır. Değişimcilere göre Yenilenmeciler Kılıçdaroğlu’nun partinin başında genel başkan olarak kalmasını istedikleri için yenilenme kavramını örgütsel ve prosedürel yeniden yapılanmayla sınırlı görmekteler, yenilenmeyi genel başkanın seçilme yöntemi, aday belirleme yöntemi, vekillerin görev süreleri, delegelerin yerel siyasette seçilme yöntemi ve işlevleri gibi Tüzük Kurultayı mesaisi odaklı parti içi süreç yönetimiyle sınırlı görmekteler.

Yenilenmeci Genel Merkez taraftarları ise Değişimcilerin değişim anlayışını Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan ayrılması, kendi adaylarının seçilmesi hedefli  mimimalist bir değişim olduğu düşüncesindeler. Sonuçta doğal olarak iki tarafın değişim, yenilenme arayışında sürecin sanki CHP’nin meselesinin bir genel başkanı kıskançlıkla savunma ya da ısrarla değiştirme gibi bir arayıştan ibaret olduğu gibi zıt algılar oluşmaktadır. Oysa ki gerek Genel merkezciler gerekse Değişimcilerin argümanları ve iddiaları derinlemesine incelendiğinde, CHP’nin sorununun kısmen ideolojik konumlanma, büyük ölçüde örgütsel, demokratik prosedürleri partinin her sürecinde hakim kılma temelli olduğu açıktır ve taraflar bu konuda ayrı düşmemektedir. Fakat, iki taraf da, Türkiye siyasal kültüründe egemen olan “liderci, adamcı particilik” anlayışı nedeniyle, CHP için daha iyinin ne olması gerektiğine ilişkin arayışlarında uzlaşamıyorlar.

Ayrışma Kurultay sonrası devam ettiği takdirde, CHP’yi yerel seçim sürecinde bir açmazla karşı karşıya bırakabilir. Bu olasılık düşük olsa dahi mevcuttur. CHP tarihi Kurultayların zaman zaman sertleşerek, hatta restleşerek geçen rekabetine sahne olsa da, kurultayların ardından partide istisnalar hariç birlik, bütünlüğün devam ettiği örneklerle dolu.

DEĞİŞİMCİ/YENİLENMECİ AYRIŞMASININ RİSKLERİ

Kurultay sürecinde değişim ve yenilikçiler şeklinde partide bir ayrışmanın potansiyel bölünme riski ürettiği ortada. Ayrışma Kurultay sonrası devam ettiği takdirde, CHP’yi yerel seçim sürecinde bir açmazla karşı karşıya bırakabilir. Bu olasılık düşük olsa dahi mevcuttur. CHP tarihi Kurultayların zaman zaman sertleşerek, hatta restleşerek geçen rekabetine sahne olsa da, Kurultayların ardından partide istisnalar hariç birlik, bütünlüğün devam ettiği örneklerle dolu. Kurultayın ardından CHP’nin yerel seçim sürecinde her zamankinden daha fazla ortaklaşa siyaset üretmeye ihtiyacı olduğu dikkate alındığında, politik çekim gücü olma adına tarafların başarı hedefine odaklanmaları şarttır. Bu mümkündür. Fakat politikada egolar, maddi, manevi ödüllendirilme beklentisi, makam, mevki, statülerin, çekim gücünü sınırlandırma potansiyelini barındırdığını da belirtmek gerekir.

Bu yazı CHP’nin Gelecek Seçimi Dosyası‘nda yayımlanmıştır.
Dosyanın diğer yazıları için buraya tıklayınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir