Cumhuriyetten geriye ne kaldı?

Cumhuriyetten geriye ne kaldı?

Türkiye bugün bir karpuz gibi ayrılmadı ortadan ikiye. Saltanat kaldırıldırıldığında düştü o karpuz yere, o gün bölündük ikiye. İki tip insan vardır çünkü, bilen insan ve inanan insan. İnanan ve hareket edebilmek için emir bekleyen insanlar ezildiler kırılan saltanat koltuğunun altında ve bilen insanlar çıktılar iradeleriyle uzun ince bir yola. Bugünkü hayal kırıklığımız da o yolda bir duraktır yalnızca, ama en tepedeki durak. Yokuş aşağıdır bundan sonrası, göreceksiniz.

600 yıllık imparatorluğun ardından kurulan ve henüz 100 yıllık mazisi olan cumhuriyetin ilanı yüzüncü yılına yakışır görkemde devlet tarafından kutlanmıyor diye tepki gösteriyoruz.  Peki, kutlansaydı memnun olacak mıydık? Öyle bir ikiyüzlülükle karşılaşsaydık bu sefer “cumhuriyetten geriye ne kaldı ki, sadece kutlamayla oluyor mu” diyecektik. Resepsiyonlarına burun kıvıracak, konserlerine çıkan sanatçılarla alay edecektik. E onlar da kutlamıyorlar işte. Bakmayın bizimle açıkça alay etmiyorlar. Atatürk Hava Alanı’nı dümdüz ettik gıkınız çıkmadı, Atatürk Orman Çiftliği arazisine saray yaptık onu da kabullendiniz. Üniversiteleri bilim yuvası olmaktan çıkardık eş dost akraba makam ve unvan sahibi oldu sayemizde ona da itiraz yok. Fabrikaları sattık, kurumların içini boşalttık vs. vs. biliyoruz işte yirmi yıldır başımızdaki derdi. Sahi cumhuriyetten geriye kutlayacak bir şey kaldı mı?

Ortada kutlanacak bir cumhuriyet kalmadığı için kutlamadı. O yüzden hiçbir görselde Atatürk yoktu. O yüzden kutlamaların üst başlığı “Cumhuriyet’in Yüzüncü Yılı Kutlamaları” değil, “Türkiye Yüzyılı”ydı. Türkiye’nin yüzyılı bu sadece çünkü, yoksa imparatorluk ühüüü kaç yüz yıllık. O yüzden 100. Yılda cumhuriyeti kutlamak yerine Vahdettin köşkünden “padişahlık kaldığı yerden dewamke” minvalinde donanmayı selamladı yanında askerlerle. Yani demek istiyor ki; Vahdettin’den sonraki padişah, zat-ı şahanemdir. Yalan mı? Biz şuan şenlik olsun diye yapılan seçimlerle mutlak monarşi sisteminde yaşıyoruz. Var mı itirazı olan?

Daha önce Medyascope’daki köşemde iki defa üzerine yazmıştım. Erdoğan, gerilete gerilete meşrutiyetin ilanına kadar götürdü ülkeyi. Meclis yeniden temsili meclise dönüştü.  Milli Eğitim bitti, medrese sistemi geri geldi. Yasalar ve mahkemeler yok, kadılık geri geldi. Hünkâr ne buyurursa ona hükmediyor kadı efendiler. Bakınız Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve nice keyfi zulüm ortada. Kurumların yöneticileri tamamen keyfi bir şekilde atanıyor. Erdoğan şöyle dese kimse bir şey diyemez;

Ne Cumhuriyeti? Ortada cumhuriyet mi kaldı?

Kaldı, halk kaldı, Cumhuriyetle yaşamak isteyen bir halk. Ne yaparsa yapsın bir türlü cumhurbaşkanlığı sisteminin gelmesine, devletin yozlaşmasına engel olamayan ama bu düzende asla yaşamak istemeyen bir halk kaldı. İşte bu yüzden hükümet değil, halk kutluyor cumhuriyeti. Belki de olması gerektiği gibi.

ATATÜRK DEVRİMLERİNDEN GERİYE NE KALDI?

Atatürk devrimlerinden geriye de yalnızca kadın hakları kaldı. Onu da toplum değil, sadece kadınlar savunuyor. Erdoğan kadınları yenebilir mi? Sanmıyorum. İşte bu yüzden o da bu işin ihalesini erkeklere verdi. Dilediğiniz gibi vurun, kırın, öldürün, arkanızdayım dedi.  Bugün katiller, tecavüzcüler aldıkları ihalenin havasını atıyor, “3-5 yıl yatar çıkarım” diyorlar. Haklılar da, ağır tahrikten ceza alıp, iyi hal, af falan derken 3-5 yıl yatıp çıkıyorlar gerçekten. Peki, bütün baskılara rağmen Erdoğan kadınları yenebilir mi?

S A N M I Y O R U M

Geçen gün metronun bir durağında iki genç kız bindi el ele. Yanımdaki hödük adam gözleri fal taşı gibi açılmış bir kızlara bir ellerine bakıyor. Kızlar sırnaşa sırnaşa konuşuyor. Ha höykürdü ha höykürecek derken, kızlar indi ama aynı durakta başka iki kız el ele bindi!! Adam şaşkın, öfkeyle yere bakmaya başladı. Hangi biriyle mücadele edeceğim yılgınlığı vardı yüzünde. İyisi mi önüne baksın.

İşte bizim AKP saldırganlığı karşısında artık her gün, her dakika bir haksızlığa maruz kalmamız karşısında yaşadığımız yılgınlığı onlar da kadınlar cephesinde yaşıyorlar. Kadınlar çalışıyor, kendisini olduğu gibi ifade ediyor, orta doğulu kabarık kollu erkekleri geçip dünyaya yetişmişler çoktan ve korkmuyorlar. Erdoğan’ın taşeronu erkeklerin cenneti ve kaygıları hiç ilgilendirmiyor kadınları. Ne giyim kuşamlarına çeki düzen veriyorlar, ne gece dışarı çıkacakları saate. E hükümetimiz ne yaptı, Covid bahanesiyle gece müziği yasakladı. Sökmez, o da sökmez.

İşte bu yüzden 2013 yılı Gezi şokundan beri gençleri değil körpe dimağları hedef alıyor AKP. Ağacı yaşken eğmek istiyor. 2013 yılında faaliyetlerine başlayan diyanet kreşleri bugün MEB’in kreşlerinden fazla. Cemaatlere bağlı açılan kreşler var bir de, onlar bu kreşlere sıbyan mektebi diyorlar. MEB bu kreşleri denetlenmek şöyle dursun özellikle görmezden geliyor. İşe yarıyor mu peki, gerçekten dindar bir nesil yetişiyor mu? Bugün mütedeyyin aileler bile müdahale edemiyorlar kendi çocuklarına, müdahale etmek şöyle dursun, onlar yumuşuyorlar. AKP döneminde yetişmiş gençler AKP’nin eğitim politikasına nasıl cevap veriyor? Kaçarak. Umutsuzca kaçarak. AKP’li aileler çocuklarını İmam Hatiplere mi gönderiyor koşa koşa? Azıcık durumu yerinde olan koleje, daha iyi durumda olan yurt dışına gönderiyor. AKP kültürel dönüşümü geriye sarmayı başaramadı.

PEKİ, BİZ MUTSUZUZ DA AKP SEÇMENİ ÇOK MU MUTLU ŞUAN YAŞADIĞI HAYATTAN?

Toplumun bugün karpuz gibi ortadan yarıldığını düşünmüyorum demiştim yazının başında, onu açayım. AKP bir süzgeç, süzerek ayırdı bugün bizi birbirimizden. Cumhuriyetle incelenler, modern dünyaya uyum sağlayanlar süzülüverdi elekten, Cumhuriyetten beri dışlanan ve kendi mahallesinde alışık olduğu yaşam biçimini muhafaza edenler kaldı elekte.

Saltanat kaldırıldığı günden beri haksızlığa uğradığını, devletten uzaklaştırıldığını düşünüyordu halkın bir kısmı. Devrimler onların dini yaşam biçimine uygun değildi. Kadınlarının giyim kuşamına uygun değildi. Kızlarını okutmak istemediler başta. Gittikleri tekkeler kapatıldı, dinledikleri ezan değişti ve onlar değişmektense daha da içlerine kapandılar. Dönem dönem sağ partiler sayesinde umutlandılar. Cemaatleriyle birlikte onlar da muhatap alındılar ta ki, 28 Şubat’a kadar.

28 Şubat döneminde “bir daha asla bu ülkede devlete yaklaşamayacaksınız” azarını işitti mütedeyyin kesim, kendisini sahipsiz ve ümitsiz hissetmeye başladı. Askeriyede başörtüsüyle kendi çocuğunun yemin törenini bile izleyemiyor, üniversitelerde başörtüsüyle okuyamıyor, devlet kadrolarında rol yapmadığı müddetçe dışlanıyor. Devletten aldığı güçle laik kesim sosyal hayatta onları aşağı görüyor, ötekileştiriyordu. Protestolar işe yaramıyor, kimse seslerini duymuyordu. Devlet erki şöyle buyurdu bütün mızmızlanmalarının üzerine.

“28 ŞUBAT BİN YIL SÜRECEK.”

Aynı dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Erdoğan’da kendisine uygulanan haksızlığı yenmeye çalışıyordu. 28 Şubat döneminde pasif davranan Erbakan’ı devre dışı bırakmak ve daha cevval mücadele etmek istiyordu. O çabaladıkça siyasete girip yeni bir hareket başlatması engelleniyor, davalarla siyaset ve hapis yasağı alıyordu. O dönemler sadece mütedeyyinler değil, halkın en alt tabakası da eziliyordu hem ekonomik kriz karşısında, hem devletin sert, suratsız bürokrasisi karşısında. Erdoğan’ın maruz kaldığı haksızlıklarda, aşağılanmalarda kendilerini gören muhafazakârlar ve mütedeyyinler, onun mücadelesiyle kendilerinin mücadelesini birleştirdi. O kazanırsa onlar da kazanmış olacaklardı. İşte ta o zaman Erdoğan ile kurdukları duygusal bağ, bugün hala başka bir partiye ellerinin gitmesine engel oluyor. Her ne şekilde olursa olsun, bir şekilde Erdoğan sayesinde iş güç sahibi oldular, zenginleştiler, çocukları asla yaklaşamayacaksınız denilen devlet kadrolarına yerleşti. Haksızlıkla bilmem ne, yerleşti işte, zamanında onlar da haksızlığa maruz kalmamış mıydı? Yüzleşmediler bu yüzden girdikleri haklarla. Bunların dışında da çokça hak yendi, çokça günah işlendi. Ancak çıkılan bu yoldan dönemezlerdi, ya yine o aşağılanan öteki olurlarsa? Öbür taraf iyice bilenmiş onları bekliyordu yeniden yargılamak için. İşte bu yüzden 21 yıl boyunca toplumu barıştırmak ve 100. Yılında cumhuriyetin görkemle kutlandığı bir Türkiye yaratmaktansa zayıf karınlarına oynadı hep Erdoğan. Onları hep öcü olarak gösterip canavarlaştırdığı öbür mahalle ile tehdit etti. Onlar da hem yıllar sonra yeniden yerleştikleri devletten kopmamak, hem de yeniden aşağı olmamak için her şartta desteklediler Erdoğan’ı.

Onlar için sarılıp güvenebilecekleri bir lider de çıkmadı bu 21 yıl içerisinde. Aslında bir cengâver gerçekten iyi bir muhalefet yapıp bir de üstüne bütün ötekilere sahip çıksa, bu ülkede artık kimsenin aşağılanmayacağını garanti etse, geçerlerdi onlar da onun safına. Erdoğan kaybettikçe onurlarını, haysiyetlerini de kaybeden bu insanlar bir yerde toparlamaları gerektiğini biliyor ama atlayacak bir gemi bulamıyorlardı. Milyonlarca insan küçücük flikalara sığmaz ki, batarlar. Büyük ve güçlü bir parti lazımdı onlara. Ama çıkmadı.

Bu yüzden muhalif seçmen için hayati öneme sahip 2023 seçimlerinde Altılı Masada yer alan sağ partilere itibar edemediler. Erdoğan’a kızan ama diğer tarafa el uzatamayanlar Yeniden Refah’a kaçabildi en fazla.

Neden tüm sağ partilerle ittifak yapan, hatta onlara hiç hak etmedikleri imtiyazları sağlayan Kemal Kılıçdaroğlu’na ve masadaki sağ partilere oy vermediler?

Düşünsenize, bir CHP’li onları yeniden kanatlarının altına almak istiyor. Ve yukarıdan, tepelerden onlara imtiyazlar yağdırıyor tüm CHP’li kibriyle. Elbette oy vermeyecekler. Hâlihazırda zaten İktidardayken, hatasıyla sevabıyla hükmedenken, neden yeniden bir CHP’linin kanatları altına girsinler? Masa fikrinin çok yanlış olduğunu, AKP seçmeninin bu masada yer alan sağ partilere asla oy vermeyeceğini yazmıştım çokça.

PEKİ, NASIL DEĞİŞİRDİ BU DENKLEM?

AKP seçmeni yirmi yıldır yaptığı tercihlerin sonuçlarını yaşıyor. Seçmeninin tamamı mütedeyyin değil, hatta çok küçük bir kısmı mütedeyyin bence. Büyük bir kısmı AKP döneminde sağlanan kolaylıklar ve imtiyazlar sebebiyle AKP seçmeni olmuş, zamanın ezilmiş vatandaşları. Çabalamadan unvan, hak etmeden makam, çalışmadan para kazanmışlar. Giriştikleri her usulsüzlükte AKP’den arka çıkacak kapılar bulmuşlar. Bu yüzden bugün kullanılan dini jargon hepsinde aynı memnuniyeti yaratmıyor. Eski imkânlar da iyice azaldı. Bugün AKP, iki merdiven çıkınca nefes nefese kalan bir Obez. AKP’liler daha fazla böyle devam edemeyeceklerini biliyorlar. Kriz bellerini büküyor ama krizi muhalefetin düzeltebileceğine inanmıyorlar. Yolsuzluk diyorsunuz, “onlar da yapıyor ne var” diyorlar. Sadece AKP’liler değil, AKP sayesinde toplum çürüdü çünkü. CHP’li yahut İYİP’li siyasetçilerin AKP’lilerle giriştikleri akçeli işleri duymuyor muyuz? Bu insanlar nasıl muhalefet etsinler şimdi AKP’ye. Onlar bile Erdoğan sayesinde zengin oluyor. Şuan sadece muhalif seçmen değil, AKP seçmeni de seçeneksiz. Muhalif seçmen memnun değil, AKP seçmeni memnun değil, geldik mi yine 21 yılın sonunda Osmanlı’nın son dönemine. 21 yıldır üstlenilen hamasi dille ve son 10 yıldır uygulanan tek adam rejimiyle onlar da anladılar ki, Osmanlı’da unutulmuş işe yarar bir hazine kalmamış. Bütün o hilafet ve saltanat ağıtları boşaymış.

PEKİ, CUMHURİYETİN 100. YILINDA KUTLAMAYI HAK ETMEK İÇİN NE YAPMIŞ OLMALIYDIK?

Tabi ki devrimlerle başarılamayanı sağlamak;

Genç cumhuriyet, bir an önce yol almak için sürat yaparken yol üzerinde bazı kazalar yaptı. Her bir kaza anında durup yaralıyı tedavi etmek yerine olduğu yerde bırakıp kaçtı ve o gün terk edilen o yaralılar son 21 yılda yaralarını sardı. Erdoğan kendi yanına çekmek için mindere çıkardığı her mahalleyle halkı tanıştırdı ancak işi bitince onları gerisingeri fırlattı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söylemi çok önemliydi, Temel Karamollaoğlu’nun ona mukabelesi de. Ancak Kemal Bey’in bol keseden dağıttığı imtiyazlar seçmen için umut değil, dereyi geçene kadar verilen geçici sözler gibi geldi. Öyleymiş de zaten, seçimin ilk yarısından sonra Kürt vatandaşlara reva görülen tavır çok rahatsız ediciydi. AKP seçmeni için de vaat edilen imtiyazlar, obez birine bir diyetisyenin “istediğiniz şeyi istediğiniz kadar yiyin, sizin hiçbir sorununuz yok” demesi gibiydi, inandırıcı gelmedi. AKP’liler iyi olmadıklarını, bu şekilde daha fazla devam edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden olmadı işte, yüzüncü yılı, onu gerçekten kutlamak isteyenlerin iktidarında yaşamayı bu yüzden başaramadık.

Her neyse, biz zaten ne iktidardan ne muhalefet liderlerinden ümitli değiliz değil mi muhalif seçmen kardeşim? Ne zorlukların üstesinden geldik, bunun da geliriz. Biz bayrakları astık, kendi kendimize kutladık. Ama cumhuriyeti hak etmek için asıl yapmamız gereken, depresyon battaniyemizi bir tarafa atıp siyasete atılmak muhalif seçmen kardeşlerim.

Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarında Atatürk ve cumhuriyetle hesaplaşmasında geri döndüremeyeceği muazzam bir hata var. İktidarının ilk yarısında her seçimde başka bir mahalleye yaklaştı ve onları mindere çıkardı demiştim. Halkın geri kalanı o ötekileştirilmiş mahalleleri tanıdı bir müddet ve bazı duvarlar kırıldı. Her bir mahalleyi bir seçim döneminde kullanıp attı ve bugün ötekileştirdiği tüm mahalleler bir yanda, Erdoğan ve seçmeni bir yanda birikti. Aslında tüm bu yaşananlarla kapana kısılmış olan biz değiliz muhalif seçmen kardeşim, süzgecin içinde kalan iri taşlar. 2023 seçim ortamında biz cumhuriyeti n eksik kalan son parçasını yerine yerleştirdik, tüm ötekiler birleştik. Kazayı yapan, kaza mahalline geri döndü ve barıştık.

Bize şimdi lazım olan tek şey; temiz siyasetçiler, temiz toplum.

Bence Cumhuriyetin 100. Yılı kutlu olsun..

https://www.youtube.com/watch?v=yI8L8Jn3dQk


Sitemizin açılışında ilk dosya konusunu “100. Yılında Cumhuriyet” olarak belirledik.
Bu yazı 100. Yılında Cumhuriyet Dosyası‘nda yayımlanmıştır.
Dosyanın diğer yazıları için buraya tıklayınız.

Nur Betül Aras
Latest posts by Nur Betül Aras (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir