Çamur…

Çamur…

Çamurum ben.. Çamur.. Biraz toprak, biraz su.. Toprağın ve suyun kavuşumundan doğmuş bir çocuk..

Adil değildi dünya ve eşit değildi toprağım ve suyum.. Toprağım fazla olsaydı nispeten, şekil alabilirdim.. Bir duruşum olurdu şu hayatta, temsilim.. Bir şey anlatır ve dururdum olduğum yerde..

Toprağım biraz daha fazla olsa çatlar, kırılırdım.. Anlatamadan derdimi, dağılırdım. Bir işe de yaramazdım haliyle.. Öyle ibretlik ulu orta.. Gelen geçen kenara itelerdi, hak talibine zeval olmasın diye.. Un ufak olurdum böylece, ötelere savrulup.. Bir duruşum olmadan dağılır giderdim kimsesizce..

Suyum fazla olsaydı cıvık bir çamur olurdum.. Ne bir ağırlığım, ne bir değerim.. Ne bir derdim olabilirdi şekil bile alamıyorken, ne bir ifadem.. Bir ifadem..

Zavallı olurdum ancak, zevalde olurdum, dağılırken ulu orta.. Ne bir kuşun işine yarardım, ne bir karıncanın, bir domuzun banyosu olurdum..

Bulaşmaktan başka işe yaramayan bir zavallı.. Şekil almaz, bakanın içini açmaz, işine gelmez bir zavallı..

Daha da fazla olsaydı suyum, bulanık koyu kıvam bir çamurlu su olurdum..

Semaya yük olmuş bir kanalizasyon gideri..

Suyum az daha fazla olsaydı bazı hayvanlar içerdi suyumdan.. Bazen, çok zor durumda olduklarında, la havle kaldıklarında, belki..

Suyum biraz daha fazla olsaydı akardım ve Ademin teki çölde kaldığında mecburen içerdi..

Biraz daha fazla olsaydı çay olurdum bir mülteci çadırında..

Özümdeki toprağın kokusundan ağızlarının tadı kaçardı ama kaynamışça içlerini ısıtırdım..

Soğuk bir gecede mesela.. Nimetten bile sayılırdım o zaman.. Suyum biraz daha fazla olsaydı..

Ahh..

Dünyadaki her şey bir kutba çekilirse cehennemi yaşarız.. Neyse ki kaos, karıyor bizi birbirimize. Her şey nizami ve muntazaman ayrık olsaydı birbirinden, nasıl meşveret eder, nasıl sevişir ve nasıl kokardık birbirimizin terince?

Bak!!

Beni kar kararınca ve sonra bak bana. Sonra şekil ver parmaklarınla ama önce dudaklarıma dokunma, dile gelirim belki ve izin vermem benimle uğraşmana.

Kaşlarımdan başla ve sonra alnıma dökülen perçemler dağıt. Kulağımın ardında biriktir bazı saçlarımı ve enseme biraz nem biriktir, çünkü o zaman koklayacağın bir öpücüğün döşeğini yaratırsın.

Ardımdan baktığında gurur duyacağın bir omuz ve omurga yarat benim için, başımı döndürüp bakarsam ne göreceğini bilemeyeceğin ve tedirgin olacağın bir dik duruş.

Öylece bırak beni, bir müddet kuruyayım böylece boynum hafif bükük.

Esiyor, essin ve dalgalansın perdelerin. Sigaranın dumanı birikirken tavanda bak bana ve ilham gelsin bir anda. Düşürmekten korkarak bırakacak kadar sigaranı alel acele bir ilhamla gel üzerime üzerime ve hemen şekil ver çeneme, göz çukurlarıma, burnunu dayayacağın burun kıvrımlarıma. Kokla hemen, duydun mu yağmurdan sonraki kokuyu? Duymadın mı? Öyleyse sorun sende, git bir nefes al ve sonra gel yine kokla.

Pişmeyi bekleyen ve pişiren bir heykeldi Kartonpierre. Dönüşen ve dönüştüren. Ruhunu ruhla türeten. Döllenmeden doğan bir yaratık..

Konuşmadan konuşan, bakışmadan büyüleyen bir yaratık.

Bir heykeltıraşın elleri arasına düşmeden gezdi gördü dünyayı ve o masaya gelinceye dek bükmedi dizlerini ve boynunu.

Nur Betül Aras
Latest posts by Nur Betül Aras (see all)

One thought on “Çamur…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir