Adaletin iki yüzü: Türkiye’de hukuk kimin için işliyor?

Adaletin iki yüzü: Türkiye’de hukuk kimin için işliyor?

Hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi Türkiye’de mücadelesini verdiğimiz değerler aslında var. Hem Anayasa hem kanunlar birçok hakkımızı koruma altına almıştır. Yasaların uygulanması ise, kim olduğunuza bağlı olarak işliyor. Eğer iktidar tarafından “makbul” görünüyorsanız, hukukun tüm olanakları sizin emrinize giriveriyor.

 Türkiye’de adaletin iki yüzü var.

Bir yüzünde; iktidara yakın olana karşı şefkatli, sorunları hızlı çözen, işlerine geldiği zaman da yasaları uygulamayan bir “yargı” var.

Cinayet işleseler bile haklarında tek bir soruşturma dahi açılmaz. Hani olmaz da haklarında bir dava açılsa bile çok az cezayla sıyrılırlar.

Kamu malına çökseler, asla yargılanmazlar; üstüne üstlük bunu haber yapan gazeteciyi tutuklatıp, haberini de erişime engelletirler.

Kimliğinize, inancınıza, dilinize, cinsiyetinize, yönelimlerinize her gün saldırırlar, hakaret ederler ama yargılanmazlar. En çok hakaret edeni ise terfi ettirirler.

İktidarla iç içe olanlara, iktidardan beslenenlere ifade özgürlüğünün, toplantı ve yürüyüş yapma hakkının ve daha birçok hakkın kullanılmasının sınırı yok.

Hak, hukuk, adalet; hepsi bu kişilerde kendine yer buluyor.

Adaletin diğer yüzü ise birçok insan açısından aslında “yok”.

Varsa bile çok gri, çok belirsiz.

Yıllardır da böyle.

İktidardan bağımsız olan, eleştiren, muhalefet eden, hukuk ve demokrasi talep edenler için hukukun en temel kuralları dahi işlemiyor.

En basit bir trafik davanızda dahi adaletin soğuk ve belirsiz yüzü (ya da yüzsüzlüğü) sizi karşılıyor.

Mağdur da olsanız, şikayetçi de olsanız, “sanık” hep siz oluyorsunuz.

Hep sizi yargılıyorlar.

Hep sizi azarlıyorlar.

Adaletin tatbik edilmesi için inşa edilen, adına “Saray” denilen çirkin, gri, korkutucu binalar sizin cehenneminiz oluyor.

Sonuç alamıyorsunuz.

İnfaz süreniz bitse dahi tahliye edilmiyorsunuz.

Yüksek mahkemelerden lehinize kararlar alsanız dahi uygulayan yok.

Siz bir tweet attığınız için yargısal tacizle uğraşırken, iktidar cenahından hakarete ya da iftiraya uğradığınız zaman size bu ülkede ifade özgürlüğü olduğu hatırlatılıyor.

İşte bu iki yüzlü duruma “Türkiye’de Adalet” deniyor.

Bağımsız, tarafsız yargı deniyor.

Şimdi size “Milli” yargımızın adaletinin nasıl tecelli ettiğini birkaç örnek ile anlatmak istiyorum.

Yeni Şafak’ın manşetinin ceza almasını gerektiğini kesinlikle düşünmüyorum. Ancak Fırat Can’ın Resmî Gazete’yi paylaştığı için yüz gün hücrede kalmasına karşılık Yeni Şafak’ın manşeti bize hukukun kimin için işlediğini açıkça ortaya koyuyor.

RESMÎ GAZETEYİ PAYLAŞTIĞI İÇİN TUTUKLANAN FIRAT CAN ARSLAN

Fırat Can Arslan; Mezopotamya Ajansı’nda muhabir olarak çalışıyor. 25 Temmuz’da baskın ile evinden alındı. Soruşturmanın nedeni Resmî Gazete’mdeki atama kararını paylaşmasıydı.

Paylaştığı atama kararı “Diyarbakır’da Tutuklu 16 Gazeteci Davası” olarak bilinen davanın hâkim ve savcısı hakkındaydı. 16 gazetecinin tutuklu yargılandığı davanın soruşturma savcısı aynı zamanda mahkeme üyelerinden birinin eşiydi.

Bu durum adil yargılanma hakkının açıkça ihlaliydi.

Fırat da atamayı Resmî Gazete’deki kararın ekran görüntüsünü X’de paylaşarak duyurdu. Aynı savcının şikâyetiyle Fırat Can önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı.

Yüz gün boyunca tek kişilik hücrede tutuklu kaldı.

Fırat Can Arslan

Gerekçesi “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” idi.

Fırat’ın tek yaptığı, yargı muhabiri olarak bir atama haberini paylaşmaktı. Kimseyi hedef gösterme niyeti yoktu.

Mesleğini icra etti. Bedelini ise yüz gün hücrede yatarak ödedi.

ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİNİ HEDEF GÖSTERMEK

Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz ay Can Atalay’ın seçme ve seçilme hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Yeni Şafak ise kararı “FETÖ ve PKK’ya Kapı Açtılar!” manşeti ile duyurdu. Manşetin hemen altında ise ihlal yönünde oy kullanan on Anayasa Mahkemesi üyesinin fotoğrafını tıpkı 2006 yılında Danıştay baskını öncesinde Vakit gazetesinin yaptığı gibi yayınladı.

Yeni Şafak’ın amacı hiç şüphesiz hakimleri hedef göstermekti. Fakat yargı izlemekle yetindi.

Yeni Şafak’ın manşetinin ceza almasını gerektiğini kesinlikle düşünmüyorum. Ancak Fırat Can’ın Resmî Gazete’yi paylaştığı için yüz gün hücrede kalmasına karşılık Yeni Şafak’ın manşeti bize hukukun kimin için işlediğini açıkça ortaya koyuyor. 

ZORLA VE KANUNSUZ TUTULAN: GÜLTEN KIŞANAK

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak 30 Ekim 2016’da tutuklandı. Gerekçesi terör örgütüne üyelik idi. Hakkında verilen hüküm hala kesinleşmedi. Kışanak ise hala tutuklu.

Ceza Muhakemesi Kanunu ise tutukluluğu yedi yıl ile sınırlıyor. Geçtiğimiz ayın sonunda Kışanak’ın tutukluluğunun yedinci yıl doldu.

Avukatları önce mahkemeye, sonra infaz hakimliğine başvurdu. Cevap alamadılar. Şimdi dosya Anayasa Mahkemesi’nde.

Kanuna göre Kışanak’ın derhal tahliye edilmesi gerekiyor.

Ancak görünen o ki kanun Kışanak için işlemiyor. Hala içeride.

Kışanak artık bir “tutuklu” değil. Çünkü tutuklama hukuki bir kavram. Şu anda Kışanak tutuklama şartları olmamasına, azami süre geçmiş olmasına rağmen hukuksuzca, zorla cezaevinde tutuluyor.

Bunun adı tutuklama değil zorla tutmadır.

Hrant’ın acısı hala içimizde tazeyken, 15 Kasım 2023’te şartlı tahliye kapsamında tahliye edildi. Şartlı tahliye için mahkûmun “iyi hal” raporu alması gerekiyor. Öyle görünüyor ki Patrick’e uygun görülmeyen rapor, söz konusu Hrant’ın katili olunca bir anda gelivermiş.

İYİ HALLİ BULUNMAYAN ALMAN VATANDAŞI PATRİCK

Patrick Kraicker bir Alman vatandaşı. 2018 yılında geldiği Türkiye’de terör örgütü üyeliği iddiasıyla tutuklandı.

Sorgusunda avukat ve tercüman bulundurulmadı.

Sorguda alınan hukuka aykırı ifadeler iddianameye eklendi.

6 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

Patrick Kraicker

İnfaz Kanunu’na göre 1 Aralık 2022 tarihinde Patrick koşullu salıvermeden yararlanabilirdi. Bunun için Cezaevi İdari Gözlem Kurulu tarafından iyi halli raporu verilmesi gerekiyordu.

Bu rapor önce geciktirildi. Ardından avukatların sayısız başvurusu üzerine iyi halli değildir ve toplum için tehlikeli olabilir raporu verildi.

Sanırım Türk yargısı Alman toplumunun da huzurunu korumayı amaçlamış ki Alman halkının da huzurunu korumayı görev edinmiş.

Patrick halen Sincan Cezaevi’nde tek kişilik hücrede, tecrit edilerek kalıyor. Dosyası Anayasa Mahkemesi’nde bekliyor.

Tanımadığı ve dilini bilmediği bir ülkede hukuksuzluk ile mücadele etmeye çalışıyor.

İYİ HALDEN TAHLİYEDEN EDİLEN OGÜN SAMAST

Hrant Dink’in katili Ogün Samast, 2007 yılında tutuklandı. Yargılama sonucunda “tasarlayarak öldürme” suçundan 22 yıl 10 ay ceza aldı.

Cinayetin kamu görevlilerini de içeren bir örgütün operasyonu olmasına rağmen Samast “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan beraat ettirildi.

Hrant’ın acısı hala içimizde tazeyken, 15 Kasım 2023’te şartlı tahliye kapsamında tahliye edildi. Şartlı tahliye için mahkûmun “iyi hal” raporu alması gerekiyor.

Öyle görünüyor ki Patrick’e uygun görülmeyen rapor, söz konusu Hrant’ın katili olunca bir anda gelivermiş.

Anayasa Mahkemesi 2014 yılında MHP Milletvekili Engin Alan’ın tahliyesine karar verdiğinde Sayın Bahçeli Meclis grup konuşmasında Anayasa Mahkemesini övmüş ve “İyi ki Anayasa Mahkemesi var!” demişti. Aradan geçen 9 yılın ardından mahkemeye bakışının önemli ölçüde değiştiği ortaya çıktı.

ENGİN ALAN KARARI: İYİ Kİ ANAYASA MAHKEMESİ VAR; CAN ATALAY KARARI: YARGIÇLAR KANDİL’E GİTSİN!

Son birkaç aydır Can Atalay’a yapılan zulme şahit olduk. Halkın oyuyla seçilmiş bir milletvekili, anayasaya aykırı olarak hala cezaevinde tutuluyor.

Anayasa Mahkemesi, Atalay’ın derhal tahliye edilmesi yönünde karar verdi. Yargıtay karara uymayı reddetti. Anladık ki adaletin soğuk yüzünde Yüksek Mahkeme kararları da işe yaramıyor.

Engin Alan

Atalay hala Silivri Cezaevi’nde, Yüksek Mahkeme kararının uygulanmasını bekliyor.

Devlet Bahçeli geçen hafta Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’a “Cesaretin varsa Kandil’e git!” diye çıkıştı. Bahçeli’nin mahkemeye olan kronik karşıtlığı herkesin malumu.

Ancak Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’ne her zaman bugünkü gibi düşman değildi.

Anayasa Mahkemesi 2014 yılında MHP Milletvekili Engin Alan’ın tahliyesine karar verdiğinde Sayın Bahçeli Meclis grup konuşmasında Anayasa Mahkemesini övmüş ve “İyi ki Anayasa Mahkemesi var!” demişti.

Aradan geçen 9 yılın ardından mahkemeye bakışının önemli ölçüde değiştiği ortaya çıktı.

TÜRKİYE’DE HUKUK VAR! KİM OLDUĞUNA BAĞLI

Hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi Türkiye’de mücadelesini verdiğimiz değerler aslında var. Hem Anayasa hem kanunlar birçok hakkımızı koruma altına almıştır.

Yasaların uygulanması ise, kim olduğunuza bağlı olarak işliyor.

Eğer iktidar tarafından “makbul” görünüyorsanız, hukukun tüm olanakları sizin emrinize giriveriyor.

Tam burada hukukun en temel kurallarından “eşitlik ilkesi”nin ortadan kalktığına tanık oluyoruz. Türkiye’de yargı sorununun temeli de burada yatıyor.

Toplumun önemli bir kesimi ile artık eşit değiliz.

Öncelikle bunu değiştirmemiz gerekecek.

Veysel Ok
Latest posts by Veysel Ok (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir