Kendimiz olmak

Kendimiz olmak

100 sene önce, yıkılmış maddi ve manevi olarak bitmiş bir imparatorluk üzerine; modern, ekonomik olarak bağımsız ve cinsiyeti, dili, dini ne olursa olsun her ferdi eşit Türkiye için adımlar atmış Atatürk ve yol arkadaşlarının başladığı aydınlanma ve ilerleme hayalini devam ettirmemiz gerekiyor.

2014 yılında Luc Besson tarafından yapılan, Lucy filminde Morgan Freeman’ın canlandırdığı nörobilim alanında çalışan Prof. Norman, filmin hikayeni açarken insan beyninin evrimi ve potansiyeli üzerine konuşur.

Yunus balıklarının doğuştan değil ama yaşarken geliştirdikleri ‘coğrafi sonar’ sistemine, halen medeniyetimizce yanına dahi yaklaşamadığını söyler ve ekler:

“Biz insanlar sahip olmayı, kendimiz olmaya tercih ettik”

Film; beynimizin %100 kapasite çalışması ile yapabileceklerimiz üzerine çok düşündürücü, ilginizi çekerse hızlı geçiyor.

İşin aslı, doğamızda olan kapasite ile ‘icat ettiğimiz’ makinelerden ve teknolojilerden daha iyi olma potansiyelimiz var. Tüm mükemmel makinelerin daha iyisini ya kendimizde ya da doğanın düzeninde görüyoruz.

Filmlerden çıkıp gerçek hayatımıza geçtiğimizde son model ve hayran hayran baktığımız telefonların kameralarından kat ve kat daha yüksek piksel ile fotoğrafik hafızamıza saliselerde sayısız resim çekip yollayan gözümüz, yaşadığımız doğanın muhteşem uyumunda bizim teknoloji ile taklit etmeye çalıştığımız ‘entegre çalışan sistemler’ gibi nice örnekler var.

2001 yılı. Üniversiteden mezun olduktan birkaç sene sonra girdiğim teknoloji evreninin ilk durağı, teknoloji sektörünü belki de kuranlardan diyebileceğimiz IBM şirketinin İngiltere organizasyonuydu.

Oryantasyon programında, çok güzel ve hala iş hayatımın taşıyıcı kilit taşlarından olan bir sözü duydum, teknoloji sektörünün o zaman için en büyüğünden. Kendi yaptıkları işe yönelik bir dürüst söylem;

‘Teknoloji insanlık için hiçbir zaman bir amaç değildir, bir hedef için kullanılacak araçtır.

Bunu duyduğum andan beri, teknolojiyi anlamaktansa ‘anlamlandırmak’ yolunu seçtim. Katma değer ile tüketim arası ince çizgi kanımca oradan geçiyor. İnsan için anlamsız olan tüketime, anlamlı olan ise medeniyetine fark yaratan kanatta.

Öte yandan, amaç kılmak kakofoni yaratıyor, gerçek ile meşguliyeti karıştırıyor.

Hype yani köpük trend ile teknolojinin getirdiği yıkıcı değişimlerin ön sinyallerini ıskalatılıyor.

Teknolojiye ulaşmanın hızının artması ile artık ne imkanlı ne imkânsız karıştı.

  1. yüzyılın ilk günlerinde artık robotları, yapay zekâyı, dijitali, büyük veriyi konuşurken, uzay sanayisi derken atlamamamız gereken şey aslında insan. Ne yapay zekâ bizim yerimizi alacak ne de robotlar. İnsan aldırmazsa… İnsan, diğer bir deyişle beşerî kaynağımız bizi farklı kalacak.

Ünlü düşünür Eflatun’un mağara alegorisindeki gibi insanlığımızın ilerlemesindeki gerçek potansiyelimizin sadece yansımasını bize şimdilerde dijital dünya ile limitli olarak ‘gerçek kılınıyor’. Zaman değişti, onun alegorisinde mum ışığının yansımasındaki gölgelerdi insanları yanıltan, şimdi ise sanal dünyanın sanal aksi diyelim yeni çağın yanılsamasında.

Sevgili dostum Murat Aksoy Yeni Arayış platformuna davet ederken, açılış tarihini de önemli bir zamana denk getireceğini iletti. Bu hafta Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutluyoruz. Önemli. Nesiller barındırıyor içinde.

Yazılı insanlık tarihinin en hızlı gelişmelerini, araları en kısa zamanlı inovasyon geçişlerini ve dönüşümlerini yaşadığımız çağda, belki de en kanlı, en itilaflı ve insan değerinin en azaldığı aynı çağda; insanlığın medeniyetine beşik olan, en türbülanslı coğrafyada 100 sene geçirdik.

Cumhuriyetin her gurur hikâyesinde insan var. İlerleme var. Kapsayıcılık var. Hayal etmek var.

Cumhuriyetimizin kuruluşu o devir için ayrı bir mucize ve inanç; bir kahramanın gençlik yıllarından okuduğu kitapların kenarlarına aldığı notlardan yansıyan hayali ile başlayan, inancını etrafına yayması ile devam eden ve aynı ülkü için çalışanların büyüttüğü bir hayal. Gerçek oldu. 100 yaşına girdi.

2. yüzyılın ilk günlerinde artık robotları, yapay zekayı, dijitali, büyük veriyi konuşurken, uzay sanayisi derken atlamamamız gereken şey aslında insan. Ne yapay zekâ bizim yerimizi alacak ne de robotlar. İnsan aldırmazsa.

İnsan, diğer bir deyişle beşerî kaynağımız bizi farklı kalacak.

İnsan hareketliliği Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılının en önemli konusu olacak.

Tüketen insan ve üreten insanın hareketliliği ilerlemenin fark ettireni olacağına inanıyorum. Yol açan, hür düşünen, en küçük çemberinden başlayarak topluma fark yaratabilen buluşu, sistemi, yazılımı, düzeneği oluşturanlar kümeleşecekler. Düşünen ve üreten insan aydınlığın etrafında toplanmayı sever. Karanlıktan kaçar.

Bizim temel gayemiz, ülkemizi ikinci yüzyılın ileri teknoloji, uzay sanayi gibi yeni üretim alanlarında oluşacak kümelenme coğrafyalarından biri haline getirmek olmalıdır

100 sene önce, yıkılmış maddi ve manevi olarak bitmiş bir imparatorluk üzerine; modern, ekonomik olarak bağımsız ve cinsiyeti, dili, dini ne olursa olsun her ferdi eşit Türkiye için adımlar atmış Atatürk ve yol arkadaşlarının başladığı aydınlanma ve ilerleme hayalini devam ettirmemiz gerekiyor.

Aynı 100 yıl önceki kurucularımız gibi, yazılanları, yaşadıklarımızı, not etmek, paylaşmak; lakin okuduğumuzu tekrarlamak ve izlediğimizi paylaşmak değil, içine bizden bir nefes verip yorum katmak, kendi çevremiz için anlamak gerekiyor. Anlam katmak gerekiyor.

Yeni Arayış, felsefesi de o sebeple çok hoşuma gitti. ‘Açıklamak değil “Anlamak” için’

Gerek geçmişim gerekse mesleğim icabı dünyayı sürekli takip eden ve olabildiğince de düşünce ve icraat arasında köprüleri kurmaktayım.

Kaderin ve kariyerimin cilvesi olacak, çoğunlukla zor anlaşılır yeniliklerin ve ileri teknolojilerin, doğal akışında bize etkisini düşündüm, anladım ve anlattım.

İş edindim.

Şimdi de gelecek yazılarda, tam da geniş alanda; kalabalığın, gürültünün arasından meşgul gündemlerinizde köpük trend ile gerçek arası farkı sunmaya çalışacağım.

Bitirirken. Bugünlerine anlamına uygun bir dilek:

Geçmişimizin kökleri ve gelecek hayallerimiz ile; Cumhuriyetimiz ilelebet daim olsun!

Murat Günenç
Latest posts by Murat Günenç (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir