Hepimiz bir parça yalnızız

Hepimiz bir parça yalnızız

Bugün köşemi genç bir yazara Serra Alona Saltık’a ayırıyorum. Henüz 17 yaşında ama yazdığı novella onun daha büyük olduğunu söylüyor bize. Saltık ile edebiyatı, yazma serüvenini ve kitabı konuştuk. Saltık, edebiyat gibi gerçeğin de özünde yalnızlık olduğunu; “Hepimiz bir parça yalnızız.” diyerek açıklıyor.

Öncelikle tebrikler. Genç yaşına rağmen başarılı bir kitap yazmışsın. Şuradan başlayayım; romanı okuduğumda bana söyleselerdi “Bu kitabı 16-17 yaşında biri yazmış.”, inanmazdım. Çünkü, roman bu yaşa göre hayli ağır bana kalırsa; ne dersin?

Çok uzun zamandır yazıyorum. Amatör başladı, şimdi bir tık daha ilerideyim. Ve konu olarak da çoğunlukla ağır sayılabilecek şeyler yazdım.

Neden?

Çünkü iç dünyam, duygu dünyam ağır. Ve hissettiklerimi de yazıyorum. Yazarak sanki iç dünyama ayna tutuyormuş gibi hissediyorum. Üzüldüğüm, umutsuzluğa kapıldığım zamanlarda ya da sinirli olduğumda yazıyorum. Böyle zamanlarda daha iyi işler çıkarıyorum. Bunun sonucu olsa gerek yazdığım konular böyle karamsarlık, ölüm, ayrılıkla alakalı oluyor. O konularda yazmakta kendimi daha özgür hissediyorum. Huzurlu ve mutluyken yazmam mesela.

Bu kitap da bu ağır duygu durumunda yazılmış gibi…

Evet.

Yazdığın zaman tam olarak duygu durumun nasıldır?

Özel hayatımda zor dönemler geçiriyordum, biten arkadaşlıklarım vardı yani mutsuzdum ve öyle yazmaya başladım. Yazdıkça arkası geldi zaten. Ki, yazmaya başlarken kitabın sonu da belliydi.

Bu yaşta seni bu kadar kötümserliğe, mutsuzluğa iten ne?

Ülkenin içinde bulunduğu durum sanırım beni etkiliyor. Sosyal Bilimler lisesinde okuyorum. Biz okulda ağırlıklı olarak politika üzerine çalışıyoruz. Doğal olarak derslerimizde her hafta dünyada ve Türkiye’de olanları, haberleri tartışıyoruz. İnsan ülke ve dünyada olanları duydukça daha da karamsarlığa sürükleniyor. Bununla birlikte benim gerçekten doğuştan gelen bir melankolim var. Her ne kadar hayattan zevk almaya çalışsam da belli bir yere kadar başarabiliyorum. Şunu düşünüyorum mutluluk anlık bir şey ve bitecek. Sonra her şey eskiye, hüzne dönecek. Bu ruh hâli benim yazma sürecimi kolaylaştırıyor.

O zaman yazmaya devam ettikçe çoğunlukla melankolik şeyler mi yazılacak?

Evet. Bazen kendimi zorluyorum farklı bir şey yazmak için ama çok başarılı olduğumu söylenemez. O yüzden yine aynı noktaya dönüyorum. Farklı şeyler ancak kafamın daha sakin olduğu dönemlerde ortaya çıkıyor. Daha boş düşünebileceğim; endişeleneceğim, kaygılanacağım bir şey olmadığı zamanlarda yazabiliyorum.

ENDİŞE VE KAYGI ÇOK BELİRLEYİCİ

Bu endişe ve kaygı gelecekle ilgili mi?

Büyük ölçüde. Kendim için, ailem için, çevrem için, ülke için endişelenip kaygılanıyorum. Bu yüzden olsa gerek kişinin kendine yetebilmesini, yalnızlığıyla mutlu olmasının çok önemli olduğuna inanıyorum. Onun için benim kendim için de amacım bu. Yani tek başıma ayaklarımın üzerinde durabilmek ve duygusal anlamda kendime yetebilmek. Başkalarına yaslanmak zorunda kalmamak. Her ikili ilişkinin ayrılığı beraberinde getirdiğine inanıyorum.

Geleceğe dair umutlarım tabii ki var. Onlar gerçekleşir ya da gerçekleşmez orasını bilemiyorum ama hayal ettiklerim de zaten daha çok yine kendime yönelik. Bilmem kimle arkadaşlığım sürsün ya da ileride geniş bir çevrem olsun ya da birine âşık olayım, evleneyim gibi değil.

Açıkçası ikili ilişkiler üzerine genelde hayal kurmuyorum ya da çok düşünmüyorum. Dedim ya her ilişki biter. Devam eden ikili bir ilişki içindeyseniz demek ki sonuna gelmemişsinizdir. Kitaplardaki mutlu son hep evliliktir ama benim için orası son olmuyor. Evlilikten sonra bir ayrılık olduğunu biliyorum ve onu beklemeye başlıyorum bu sefer. Kendi ikili ilişkilerimde de öyle. Yani genel anlamda da herkes için böyle düşünüyorum.

“Başlayan her şeyin sonu vardır”ı en başından kabul ediyorsun…

Aynen.

Peki edebiyat ne senin için?

Basit biçimde anlatmak gerekirse edebiyat benim için, okumak, yazmak ve anlatmak. Okumayı da yazmayı da çok seviyorum. Kendimi bildim bileli de okuyorum zaten. Sonuçta yazmak için de gerekli bir şey okumak.

Eskiden çok abartıldığını düşünürdüm bunun ama büyüdükçe daha iyi anlıyorum. Ve okumak bana gerçekten keyif veren bir şey. Yazarken de okuduklarımdan etkileniyorum.

Ne zaman başladın yazmaya?

İlkokul öğretmenim, güzel yazdığımı söylemişti. Açıkçası onaylanmak, övülmek beni çok mutlu etti ve o günden sonra da daha çok yazmaya başladım ve hiç durmadım. Evet daha iyi yazdıklarım oldu, daha amatörce yazdıklarım oldu ama bir şey öğrendim. O işin pratiğini yapmadan yani yazmadan gerçekten iyi olmak mümkün değil. Her ne kadar hoşuma gitmese de gerçek bu.

Kimleri okuyorsun ya da seviyorsun yazar olarak?

Stefan Zweig’ı seviyor ve okuyorum. Bunun dışında Türkçede Peyami Safa okumayı çok seviyorum, son zamanlarda Adalet Ağaoğlu okumaya başladım. Konu olarak da dil olarak da beğeniyorum onun yazdıklarını. Şiir okumayı da seviyorum; Behçet Necatigil’i okuyorum.

HER KARAKTER FARKLI YALNIZLIK İÇİNDE

Biraz kitaptan, konudan ve karakterlerden bahsetsen…

Kitap da biraz yalnızlık üstüne. Baş karakter Alçin. Yakın arkadaşı doğum sırasında ölünce doğan çocuğu evlat ediniyor. Ailesinin imkanlarına rağmen kendi kazandığıyla bir yayınevi kuruyor ve çok çalışıyor. Alçin’de kendimden çok şey var.

Oktay var bir zamanlar Alçin ile ilişkisi olmuş ama onu terk etmiş ve yurtdışına gitmiş. Alçin’i, unutmamış. Bir de Ege var tabii Alçin’in evlat edindiği.

Alçin biraz bana benziyor. Ben de ileride başarılı ve yalnız olacağımı düşünüyorum. Bu yalnızlık çevremin olmasından ziyade içsel bir yalnızlık olacak. Alçin’in içinde bulunduğu durum gibi.

Oktay da yalnız. Hayatta bir şeyler başarmış, iyi bir işi ve çevresi var ama içsel olarak yalnız. Ben çevremizde böyle çok insan olduğunu düşünüyorum. Bana öyle geliyor ki, bence hepimiz bir parça yalnızız.

Nedir bu yalnızlık?

Kalabalığın içinde yalnız olmak var. Bir de yaş ilerledikçe yalnız yaşamak. Bu ikisi arasında fark var. Bir tanesinde zorunlu olarak bir ailenin parçasısın ama yalnızlığı tercih diyorsun. Diğerinde ise yaş alıp, kendi ayaklarının üzerinde durunca tercih edilmiş bir yalnızlık.

Kitapta Ege, söyle düşünüyordu; gün bitse de tek başıma kalsam. Ben bunun gerekli olduğuna inanıyorum. Ben de her zaman geniş bir çevrem olsa dahi, yalnızlığı tercih eden bir taraftayım. Kendi başıma kaldığımda daha mutlu ve huzurlu hissediyorum. Ama kalabalığın içinde tercih edilmiş bir yalnızlık gerçekten de can yakan bir şey.

Nasıl başladın kitabı yazmaya?

Bu tek bir kadının, dört farklı kişiliğe bölünse ve baskın özelliklerini dört farklı karaktere aktarsam nasıl hayatları olurdu diye düşünerek başladığım bir kitaptı.

İlk karakter Alçin’di. Alçin’n de diğer karakterlerin de hayatlarına hakim bir yalnızlık var. Alçin çevresinde pek çok insan olmasına rağmen yalnız. Ve ölürken de öyle, yalnız. Yalnızlığıyla da mutlu olmuş biri.

Oktay ve Ege’nin yalnızlığını nasıl açıklarsın?

Oktay ve Ege ruhen yalnız hissediyorlar fakat bu yalnızlıktan hoşlanmadıkları için çevrelerini geniş tutarak yalnızlıklarından kaçmaya çalışıyorlar.

GELECEĞİ DAHİ KONTROL ETMEK İSTİYOR

Bir de Alçin vasiyetini belli aralıklarla gözden geçirip değişiklik yapıyor, neden?

Alçin mal varlığı olan bir insan. Vasiyetinin sürekli gözden geçirme istediği, gerektiğinde değiştirme isteği ölümünden sonra da her şeyi kontrol etme isteğinden kaynaklanıyor. Sadece yaşarken değil ölümünden sonra da bunu istiyor.

Karışmak istemediği tek nokta öldükten sonra mezar taşında ne yazılacağı. Onun da öldükten sonra hatırlanmak konusunda korkuları var. Nasıl hatırlanacağına ya da hatırlanıp, hatırlanmayacağına dair.

Kitabın ismi nerden geliyor?

Karakterime isim ararken gördüm Alçin’i. Ama anlamı bilmiyordum. Araştırınca küçük kırmızı kuş olduğunu gördüm ve kitabın adı oldu. Yani kitabın adı, kitaptaki karakter.

Ve kitaba Alçin ölünce dahil oluyor, pencereden içeri giriyor, bir anlamda Alçin’in ruhunu o evde yaşatıyor. Ege, mesela eve iş getirdiği zaman kağıtları dağıtması, bir anlamda onun iyiliğini gözetmesi gibi. Ki, Ege de kuşa Alçin adını veriyor. Ege bir anlamda Alçin’i yaşatıyor.

Kitapla ilgili sana gelen tepkiler nasıl?

Birkaç tane teknik yorum aldım. Şurası şöyle mi olsaydı acaba şeklinde. Bunların hepsi ciddiye aldığım öneriler ve gelen yorumlara göre bendeki halinde değişiklikler de yapıyorum. En büyük hayalim beni tanımayan birilerinin kitabımı okumasıydı ki sanırım bunu da başardım. Umarım ileride daha da geniş kitlelere ulaşabilirim.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir