Gerilim değil uzlaşma başarı getirir

Gerilim değil uzlaşma başarı getirir

Seçim sonuçlarını ve CHP’deki değişimi konuştuğumuz Özyeğin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Somer: sadece Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu uyumunun değil aynı zamanda kurultayda yenilen Kılıçdaroğlu ve onu destekleyenlerle de güçlü ilişki kurmalı ve onları da kapsaması gerektiğini vurguluyor: “Değişim ve başarı ancak uzlaşmayla mümkün.”

 

Türk siyasetinde önemli değişiklikler yaşanıyor. CHP’de değişim, İYİ Parti’de istifalar var. CHP’deki değişimle başlayalım. Nasıl buldunuz CHP’deki değişimi?

Öncelikle lider değişimini bir başlangıç olarak görüyorum. Bunun bir demokratik seçim yoluyla gerçekleşmesini çok önemli ve ilham verici buluyorum. Parti örgütü reformuna yönelik, başkasına dönüşmeksizin kendi değerleriyle değişime yönelik, gençleşmeye yönelik, geliştirilmeye açık ve önümüzdeki yerel seçimleri feda etmeyen bir vizyonla yola çıkılmasını çok önemli ve umut verici görüyorum.

Bu değişim iktidara giden yolda açılan çok önemli bir kapı. Ama CHP’nin, ilk yüzyılının başında şekillenmiş vizyonu açısından ne denli önemli olacak? CHP’nin, siyasal iktidarı yani Erdoğan ve AKP iktidarını değiştirmenin çok ötesine geçen bir misyonu olduğunu unutmamak gerekiyor. CHP’nin asıl misyonunun, Sayın Özel’in de şu ana dek çok vurguladığı, Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşması misyonu olduğunu -ki bu ülkü Türkiye kadar dünya için de çok önemli bir ülkü- unutmamak gerekiyor. Siyasal iktidar bu yolda sadece bir araç olabilir.

Bunu hatırlayarak şunu söylemeliyiz: CHP’nin asıl derdi Türkiye’nin bu misyonu gerçekleştirmesine, hak ettiği kalkınmayı gerçekleştirmesine engel olan maddi ve fikirsel iktidarları değiştirmek olmalı.

O zaman neler yapmalı, nasıl dönüşmeli? Bunu belirlemek bugünden yarına halledilecek bir iş değil. Dünyanın en iyileri de olsa on beş yirmi uzmanı bir araya toplamakla olacak iş de değil. Uzun soluklu hem fikirsel hem siyasal, tabanda ve tavanda toplumla iç içe mesai ve emek gerektiren bir iş. Bu noktada yeni yönetime çok görev düşüyor.

Ne gibi?

Elbette öncelikle seçim sonuçlarından ders çıkarmaları gerekiyor. Ama sadece bu seçimler değil, son yirmi yılın analizi yapılmalı.

İlk etapta “seçimlerin el kitabında” yazan standart analizler yapılacak. Başta kırsal kesimler, düşük oy alınan en küçük birimle ilgili dahi çalışma ve analiz yapılmalı. Başarı ancak böyle bir analizle başlanarak gelinebilir.

Ama iş bununla da bitmiyor. 14/28 Mayıs seçimlerini muhalefet pekâlâ kazanabilirdi. Çünkü koşullar fazlasıyla müsaitti. Ekonomik kriz vardı. Deprem felaketi yaşandı. 21 yıllık iktidar yorgunluğu vardı. Muhalefet hiç olmadığı kadar ortaklaşmıştı ve birçok insan çok çalıştı. Ama başarılamadı. Ve bu sonuç büyük bir hayal kırıklığı da yarattı. Ama “Neden kazanılamadığı?” sorusuna cevap verebilmek için ben doğru açıdan analiz yapıldığını düşünmüyorum.

KILIÇDAROĞLU PARTİYİ İYİLEŞTİRMEYE ÇALIŞTI

 Sizce neden kazanılamadı?

Birçok bireysel hatanın yanı sıra, stratejik hatalar, kısa dönemli yanlışlar var. Bunun yanında muhalefet birçok şeyi doğru ama eksik yaptı. Ama asıl şu sorudan başlamak lazım. Sadece bu seçimle ilgili verilere bakarak yenilgiyi anlayabilir miyiz? Muhalefet ilk defa yenilmiyor, çok uzun süredir yeniliyor. Her seçimde de aslında bazı şeyleri farklı yapıyor. Örneğin 2018’de parti olarak yarıştı, 2023’de ittifak yaptı, 2014’de Ekmeleddin İhsanoğlu gibi sağ bir aday denedi, 2018’de Muharrem İnce gibi CHP ile özdeşleşmiş bir isim, 2023’de ise Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal Bey’den önce, Sayın Baykal döneminde de hem yenilgiler yaşandı hem de laik cumhuriyetin aşınması ve AKP’nin devlete yerleşmesi engellenemedi.

Prof. Dr. Murat Somer

Sayın Baykal ve Kılıçdaroğlu’nun CHP örgütüne ve çizgisine yönelik de önemli farkları var. Kemal Bey de birçok konuda iyileştirmeler yapmaya çalıştı. Yani tüm bunlara rağmen, kısmen Haziran 2015 ve 2019’u saymazsak seçimlerde yenilgi sonucu değişmiyor. Yirmi yıldır değişmeyen bir sonuç, bu seçimde farklı yapılanlarla açıklanamaz. Mukayeseli analiz yönteminin en temel kurallarından biri bu. Asıl yirmi yıldır değiştirilemeyen şeylere bakmak lazım. Tüm farklı denenenler yanında ne değişmemiş? Uzun süreli bir sonucu, kısa vadede yapılmış hatalarla açıklayamazsınız. Sonuçta muhalefet elbette hatalar yaptı, ama yenilgiyi belirleyen bu hatalar değil başka etkenler olabilir.

O zaman…

Siyasetin örgütlenme biçimi. Örgüt yapısı, toplumla, seçmenlerle, sermayeyle, emekle, medyayla, dünyayla ilişkisi. Mevcut siyasi partilerin ya da siyasetin kendi yapısını, organize olma biçimini sorgulamayışımız. Tabi partilerin de bunu dert etmemesi. Değişmeyen, değiştirilemeyen bu. Özelde siyasal partilerin genelde siyasetin örgütlenme biçiminin hem değişen Türkiye’ye hem de değişen dünyaya uygun bir yenilenme yaşaması gerekiyor.

Sonuçta değişik dönemlerde değişik hatalar yapılıyor ve bunu yapan siyaset kurumunun kendisi. Bu hataları neden yapıyor ve sonra da düzeltemiyor. Toplum da siyaseti doğru yönde etkilemeye ve beslemeye yönelik kanallardan yoksun. Bu yüzden bu kuruma ve toplumla ilişkisine bakmamız gerekiyor. Türkiye’de toplumun siyasetle kurduğu ilişki sorunlu. Tabii siyaset kurumun toplumla kurduğu ilişki de böyle.

Ve bu sorun dünyada yaşanan sorunlardan da bağımsız değil. Yani, “Kafamızda ideal, romantize edilmiş bir “Batı” veya “gelişmiş dünya” yaratıp, eğer onların yaptıklarını tekrarlarsak muradımıza ereriz” kolaycılığından kurtulmak zorundayız. Kendimiz kadar dünyaya da nesnel bakabilmeliyiz.

Her şeyden önce siyaset kurumlarının bir kültürü var. Yani yerleşmiş düşünce biçimleri, işleyiş biçimi var. Mesela parti siyasetine kimler neden giriyor kimler neden girmiyor?  Girenlerden kimler yükseliyor, nasıl yükseliyor? Hangi davranış biçimleri siyaset içinde ödüllendiriliyor, hangileri cezalandırılıyor? Aslında siyasette kimlerin yükseldiği, kimlerin siyasetten uzak durduğuna baktığımızda o kültürün nasıl olduğunu görüyoruz.

Mesela şu bir gerçek ki toplumu daha iyi temsil edebilecek insanlar siyasete girmiyor veya girseler de başarılı olamıyorlar.

SİYASET TOPLUMUN GERİSİNDE

Neden girmiyorlar?

Siyaset toplumu ileri götürmesi gerekirken gerisinde. Toplumun en iyilerinin siyasete girmesi gerekirken -bütün partilerdeki gerçekten çok değerli insanlar ve emektarlar hariç- çoğu kez tersini gözlemleyebiliyoruz.

Toplumu ileri götürebilecek fikir, yetenek, irade, çalışkanlık ve özveriye sahip insanlarımızı şu veya bu konumda siyasette değerlendirebiliyor ve mükâfatlandırabiliyor muyuz? Mesele bu kadar basit aslında.

Siyaset biliminin en kadim sorusu bu: Toplumu en iyi şekilde yönetebilecek kadroları nasıl, hangi yöntem ve süreçlerle devşirebiliriz? Bu soru binlerce yıl önce de soruluyordu ve her çağda olduğu gibi 21. yüzyılın özgün koşullarına uygun şekilde yeniden sorulmak ve yanıtlanmak zorunda.

Bu açıdan sadece iktidarın sorgulanması değil muhalefetteki partilerin de sorgulanması gerekiyor. Ki seçim sonrasında toplumun siyasete küsmesi, siyaseti, liderliğini, parti yönetimini eleştirmeye başlamaları bu sorgulamanın sonucu. Seçim yenilgisinin belki de en somut ve olumlu sonucu muhalefetteki partilerin, üyeleri ya da seçmenleri tarafından sorgulanması oldu. Bu sorgulama çok uzun zamandır erteleniyordu. Çünkü hep yakın zamanda kazanılması gereken bir seçim, referandum vardı. Bu sorgulama artık ertelenemez ve ertelenmemeli.

Ve bu sorgulama CHP’de değişimin kapısını açtı belki de. 

LİDER DEĞİŞİKLİĞİ YAPISAL DEĞİŞİME DE YOL AÇMALI

Bu kapıdan nasıl geçilir, nereye varılır?

Burada önemli olan ilk şey liderlik. Siyasal değişim bir organizasyon, bir hiyerarşi meselesidir; dolayısıyla da bunun başında olan kişi ve kişilerin iradesi önemli. Ve belirleyicidir.

Sayın Özel ve ekibinin bu konuda iyi niyetli ama aynı zamanda gerçekçi olduğunu düşünüyorum.

CHP’de 29 Mayıs sabahı başlayan değişim talebi ilk olarak lider değişimi ve parti yönetimi değişimi ile gerçekleşti. Bu bir başlangıç. Şimdi ilk soru; bu değişim başarı getirecek mi?

İkincisi bu partide yapısal bir değişime yol açacak mı? Eğer bu ikisi de olursa başarı elde edilmiş olur. Ama şunu unutmayalım sadece lider değişimi yaklaşık 5-6 ay aldı. Yani zor ama olması gereken bir dönüşümden bahsediyoruz.

Parti merkezi direnmesine rağmen lider değişimi yaşandı. Genç bir yönetim geldi. Bu tabii hiçbir şeyin hemen güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmiyor. Zaten yeni yönetim de büyük ölçüde eski yönetimin içinden çıktı.

Dahası parti içindeki bazı yapılar, oluşumlar bu sürece mutlak direnç gösterecek. Köklü bir parti olduğu için değişime çok dirençli bir parti. Nitekim seçimi kaybeden taraf, yeni sürecin parçası olmayı değil direnci seçmiş görünüyor ki bu parti için de, kendileri için de olumsuz olacaktır.

Kısaca; evet lider önemli ama bu yapının değişmesi de bir anda olmayacak.

Bir başka önemli şey daha var. Değişim olacak ama nasıl? Ne yöne? Açıkçası bu konuda dünyada yaşanan değişimleri düşündüğümüzde hazır bir reçete olmadığını görüyoruz.

Değişimin ne yönde ve nasıl olması gerektiğine dair daha içerikli bir mutfak çalışması gerekiyor.

Özgür Özel ya da yeni seçilen yönetim bu mutfak çalışması için ne yapmalı, nereden başlamalı?

Her şeyden önce ertelememeli ve başlamalı. Çünkü yapılması gereken çok şeyi var ve bu süreç biraz da kervanın yolda düzüleceği bir süreç. Fikir kadar pratikten de yeşerecek bir süreç.

Yeni insanların, yeni fikirlerin kendilerini gösterebilecekleri çoğulcu ama kuralları da olan bir özgürlük zemini gerek. Kılıçdaroğlu da bunu yapmaya çalışmadı değil. O dönemden alınacak dersler var.

Kılıçdaroğlu döneminden parti dışında danışmanlarla güçlü ilişki kuruldu, yine STK’larla da. Tabii bu olabilir ama eğer aynı zamanda parti içindeki aşağıdan yukarı fikir ve bilgi akışı canlıysa. Birbirini tamamlamalı ama böyle olmadı. Parti dışından danışmanların parti içinde belli bir rahatsızlığa yol açtığı gerçeğini de görmemiz gerekiyor. Daha organik bir üretim biçimi gerekiyor. Nereden gelirse gelsin parti içinde yoğrularak ortaya çıkan fikirler her zaman daha çok benimsenir ve uygulanır. Toplum nezdinde de daha inandırıcı olur.

Bu noktada yapılması gereken önemli bir şey de, CHP kimliğini kaybetmeden parti örgütünün ve üyelerinin çoğalarak nitelik kazandırılması. Aktif üyelerin partinin her kademesinde katılımını sağlamanın yolunu açmak mühim.

Katılımcı süreç işlemeli…

Evet. CHP çeperinde böyle çok insan var. Nitekim seçimlerde birçok kişi, partili olmadan sandık başında görev alıyor, müşahit oluyor, sivil toplum üzerinden partilere destek oluyor vs. Bu açıdan yeni yönetim yeni bir üyelik seferberliği bile başlatabilir.

CHP çeperinde, Türkiye’nin en nitelikli insan kapasitesi var. Bütün mesele onların ikna olabileceği, katkılarının parti politikalarına etki edebileceğini görecekleri açık ilişki ve katılım kanallarını açmak. Bu insanların çoğu siyasette değiller, çünkü siyasetin kirli olduğunu düşünüyorlar. Haksızlar mı? Bu insanları ikna etmek ve kazanmak yeni yönetimin görevi olmalıdır.

Yine geçmişte olmayan bir şey, partinin yönetim düzeyinde benimsenen politikaların tabana yeterince ulaştırılamaması, tabana yansımaması. Ve tabandan yukarıya yeterince taleplerin iletememesi sorunu var. Bu açıdan CHP taban ile tavan arasında açık ilişki kurulması zorunlu.

Başka bir konu da özgüven. CHP yönetiminin, doğru bir dille kendi örgüt ve tabanına özgüveni aşılaması lazım. Kaybeden değil kazanan parti olma yönünde özgüvene ihtiyacı var partinin. Türkiye’nin, geleceği için sorumluluk alabilecek bir potansiyele sahip olduğuna her şeyden önce kendisi inanmalı. CHP örgütü kendisini çok eleştiriyor, bu iyi; ama eleştiri noktalarını ortadan kaldırmayı da bilmeli, kaldıramazsa da bunu yapacak gençlere yol açmalı.

Siyasetin finansmanı konusu ise, başlı başına ayrı bir söyleşi konusu olacak kadar önemli. Şu anda partilerin üç temel kaynağı var. Devlet yardımı, yerel yönetimlerinden gelen rant ve özel çıkar grupları ve şahıslar. Partinin, partilerin bunlardan bağımsızlaşacak bir finans yapısına kavuşması elzem. Dünyadan olumlu örnekler var, ama kendimize özgü yöntemler de bulmak zorundayız.

Son olarak da; parti her katmanıyla dünya ile de çok iletişim içerisinde olmalı diye düşünüyorum. Yani dünyadaki sorunlarla çok daha yakın ilgilenmeli, dünyada benzer dünya görüşündeki parti ve kurumlarla yakın olmalı.

ÖZEL VE İMAMOĞLU BİRBİRİNİ TAMAMLAMALI

Yeni yönetimin bunların yapabilir mi?

CHP misyonuna inanıyorlarsa yapmalılar. İyi bir başlangıç yapıldığını düşünüyorum. Gerek Özel’in kurultay öncesi açıkladığı “Tutum Belgesi” gerekse seçilmesi sonrasında gösterdiği liderlik ve açıklamalar önemli. Ve kurduğu yönetim kadrosu da nitelik açısında güçlü.

Bunun yanında iki şey daha vurgulamak lazım: Birincisi Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel’in ilişkisi. Bu birbirini tamamlayan ve besleyen bir ilişki olursa parti kazanır. Şu bir gerçek ki Ekrem İmamoğu da Türkiye için çok değerli yeni ve yenilikçi bir siyaseti temsil ediyor. Ve ekibi de var.

Bu ilişki konusunda emanetçi tartışması var. Bu bir risk mi?

Bu partinin de iki siyasinin de kırması gereken bir algı ki ben buna “algı” diyorum. Çünkü gerçek olmak zorunda olduğunu düşünmüyorum. Bu söylem, yukarıda ifade ettiğim sorunlu siyasi yapının, siyasal kültürün bir ürünü. Ama kırılmazsa da kendi gerçekliğini yaratabilir.

Geçenlerde Çin lideri Xi ABD’yi ziyaret ettiğinde bir şey söyledi: “Dünya her iki güce de yetecek kadar büyük. Birimizin başarısı diğerini besleyebilir. Rekabet edersek ise her ikimiz de kaybedebiliriz.” Aynı mantığı Türkiye’ye de uygulayabiliriz. CHP’yi ve Türkiye’yi dönüştürmek misyonunun temsil ettiği siyaset alanı, birden çok lidere ihtiyaç duyacak kadar büyük.

Burada önemli olan soru şu: aralarında birbirlerinin ayağına basmayacak, rekabet oluşturmayacak Türkiye’nin yararına bir ilişki biçimi olacak mı olmayacak mı? Ben birbirlerini tamamlayacağını düşünüyorum. Çünkü birer siyasetçi olarak birbirlerini tamamlayabilecek özellikleri var. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ilişkisi uyumlu yürürse başarı gelir. Aksi durumda gelmez. Ve bunun testi de yerel seçimlerde olacak. Bu iki güç, üçüncü güçle birleşmeli.

ÖZEL VE KILIÇDAROĞLU’NA DÜŞEN SORUMLULUK

Üçüncü güç?

Kılıçdaroğlu ve değişim ihtiyacını görmekle beraber çeşitli nedenlerle kurultayda onu destekleyenler. Aralarında milletvekilleri, il başkanları, belediye başkanları var, parti üyeleri var. Bunların kaybedilmemesi önemli. Burada Kılıçdaroğlu’na ve yeni Genel Başkan Özgür Özel’e sorumluluk düşmekte, o da bu yönde çaba harcıyor gördüğüm kadarıyla. Bu süreç, yıkıcı bölünme olmadan götürülmeli. Bunun için de kurultayda olanlar orada kalmalı ve yeni bir sayfa açılmalı.

Burada başarı herkesin ortak akılda buluşmasıyla olabilir.

Dediğim gibi, Sayın Kılıçdaroğlu’na da büyük sorumluluk düşüyor.

İLK SINAV YEREL SEÇİMDE

Nasıl bir sorumluluk?

Kılıçdaroğlu bu aşamadan sonra hem Özel’in hem de İmamoğlu’nun gidip akıl aldığı, danıştığı bir figür olmak zorunda. Bir bölen değil, bir bilen, bir danışılan olma sorumluluğıu var.

Kılıçdaroğlu, etkisiz bir Gorbaçov olmak zorunda değil. Tam tersine; sahip olduğu birikim ve herkesle konuşabilme gücünü CHP’nin başarısı için kullanabilir. Örneğin helalleşme projesi için çalışmaya devam edebilir. Yolsuzluklarla ilgili gençlerle beraber çalışmaya devam edebilir. Bunlar güçlü ve deneyimli olduğu konular. Başarı için uzlaşma, ortak hareket etmek gerekiyor.

O zaman CHP’nin bir anlamda değişimin ilk sınavı yerel seçimler olacak…

Kesinlikle. CHP’de değişimin kapısı açıldı ama bunun kalıcı olması 2024 yerel seçimdeki başarıya büyük ölçüde bağlı. O yüzden adaylar çok önem kazanacak. Ona ya da buna yakın demeden; bölgesinde sevilen, başarılı kişileri adaylaştırmak önemli olacak.

Türkiye’de birçok şey gibi siyaset kurumları da, Türkiye’nin gerçek potansiyelini yansıtmıyor. Türkiye’nin insan potansiyeli, kültür potansiyeli, tarih potansiyeli, stratejik potansiyel, ekonomik, askeri büyüklüğünden kaynaklanan potansiyeli daha iyi bir yönetimi, daha iyi bir siyaseti hak ediyor.

Siyaset kurumu yapısal olarak Türkiye’yi aşağıya değil yukarıya çeken bir alana dönüşmek zorunda.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir