CHP ve onun gerçekleri

CHP ve onun gerçekleri

Partinin toplumsallaşması ve yakın geleceği ancak, geçmişin hatalarını görmeye çalışan, var olan durumu tahlil eden kapsamlı bir fikirsel tartışmaya, yeni bir ideolojik yaklaşıma öncülük eden ve bütün bunları “kendi” olarak yapan, herkesle konuşabilen bir “lider/likle” kurulabilir. CHP ancak değişimi tamamladığında toplumsallaşabilir. 

CHP hakkında yazmak hem çok kolay hem de çok zor.

Kolay çünkü 15 yıl öncesine göre partiyi, parti elitlerini ve aktörleri çok daha yakından tanıyorum. Kaynaklarım var, çok insanlara konuşuyorum, bilgi alıyorum.

Diğer yandan zor. Çünkü partinin kurucu parti olmaktan gelen ağır yükleri var ve bunu hatırlatmak, bu konuda partiyi eleştirmek bir tür “kötülük” olarak algılanıyor.

Önce bazı tespitler yapmak istiyorum.

  1. Türkiye’de evrensel anlamda toplumsal taleplerin karar süreçleri ile kesişmesi ve toplumsal katılımı referans alan bir siyaset kurumsallaşmış değil. Yani bizdeki siyaset, devlet/çiliğin ürettiği rantın yukarıdan aşağıya dağıtılmasından ibaret.
  2. Bu açıdan siyaset sahnesinde olmak oy oranından bağımsız olarak herkesin manevi/maddi kazandığı bir uğraş.
  3. Bu anlamda yine bizde evrensel anlamda “sol” ve “sağ” kitle partileri olmadı. Bizde kabaca sol parti olmanın koşulu laik/seküler hassasiyetler; sağ parti olmak ise milliyetçi, muhafazakâr hassasiyetlerin kamusallaştırılması ile anlam kazanıyor.
  4. Bu açıdan siyasette fikir/ideolojiden ziyade devletçi bir popülizm egemen.
  5. Ve bizde özellikle –sol/sağ- kitle partileri son tahlilde farklı yorumların/anlayışların/yorumların/kimliklerin/bölgelerin bir koalisyonu.

Bu noktadan harekenle ben kendini ister solda, ister sağda olsun herkesin siyasete mesafe alarak bakmasından yanayım.

Bu yazıda onu deneyeceğim.

Kuruluş sonrası oluşturulmak istenen ulus kimliğinin ötekisi olarak Kürtler, muhafazakârlar, Aleviler ve gayrimüslimler inşa edilen kamusal alana devletin ürettiği “makbul vatandaş” kimliği ile katılabildiler.

CHP KİM/LER/İN PARTİSİ?

CHP geride kalan 100 yıla rağmen kurucu parti olmaktan gelen ağır bagajlarından kurtulabilmiş değil.

Önce devletin kurulduğu, devletin kendine ulusa yarattığı bir sistemde kaçınılmaz olarak bu sürecin öznesi de CHP oldu.

Kuruluş sonrası oluşturulmak istenen ulus kimliğinin ötekisi olarak Kürtler, muhafazakârlar, Aleviler ve gayrimüslimler inşa edilen kamusal alana bu kimlikleri ile değil devletin ürettiği “makbul vatandaş” kimliği ile katılabildiler.

Bu sürecin bugüne yansıyan en önemli sonucu ise zaman içinde üretilen algıların CHP’ye mal edilmesidir.

Bugünkü CHP’nin en önemli sorunu da bu algıyı değiştirmekte zorlanmasıdır.

Kuşkusuz bugünkü CHP, Türkiye’nin kurucu partisi olan CHP’den her açıdan farlıdır. Kaldı ki geride kalan 100 yıl içinde CHP birden çok değişime uğramıştır.

Bu değişimin en görünür hali son Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikalarda görmek mümkündür.

Pek çok yorumcu, Kılıçdaroğlu’nun partiyi farklı kesimleri açmasını “sağcılaşma” olarak tanımlasa da bu adımlar tam tersine partiye atfedilen tarihsel yüklerden kurtulmak için önemli ve değerli adımlardı.

2010’da Genel Başkan olan Kılıçdaroğlu’nun 2012 ve sonrası izlediği bu politikaların tümünü kapsayan bir kavramı –“helalleşme”- 2021’de kullandı. Ve bu kavramı zaman zaman partisine rağmen sahiplendi.

Bütün bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun en temel sorunu partisinin çatısında üretilen bu politikanın, söylemin yukarıdan aşağıya taşınamaması oldu.

Ancak cumhurbaşkanlığı seçim süreci bize bütün bunların da Kılıçdaroğlu’nin iradi tercihi olduğunu gösterdi.

Evet Kılıçdaroğlu partide yalnız kaldı. Ama aynı Kılıçdaroğlu bu yalnızlığı iradi olarak da tercih etti.

Tabi bununla birlikte partiye yakın düşünce kuruluşları da, partiye yakın akademisyenler de bu tartışmaları kuramsallaştırma adına neredeyse hiçbir şey üretmedi. İdeolojik hiçbir tartışma, metin üretilmedi. Yani yapılanların hepsi el yordamı ile ilerlenen süreçler oldu.

Yine Kılıçdaroğlu’nun bütün bu süreçte ikinci büyük hatası, parti içinde değişimi kurumsallaştıracak yapısal değişimin gerekliliği yerine parti yönetim kademelerinde sürekli parti içi dengeyi önceledi.

Bu tercih muhtemelen liderliğinin de garantisi oldu.

Kılıçdaroğlu’nun bu ve muhtemelen başka hataları, CHP’deki değişimi yukarıdan aşağıya taşınmasına engel oldu.

Son olarak 14-28 Mayıs sürecinde Kılıçdaroğlu için başka ve daha güzel bir final olabilirdi ama olmadı.

Kuşkusuz bütün bunlar CHP’nin toplumum daha geniş kesimleriyle buluşmasının önündeki parti içi “içsel” nedenlerdi.

Eğer CHP sadece laik/seküler hassasiyetlerin kamusal sesi olacaksa -ki, bu bir tercihtir- bunu dilini daha da marjinalleştirerek yapabilir. Yok eğer daha geniş toplumsal kesimlere açılacaksa, bu liderden başlayarak yukarıdan aşağıya bir yapısal, ideolojik değişimle olabilir.

“CaHaPe ZİHNİYETİ” ALGISININ İŞLEVSELLİĞİ

Bunun dışında bu başarısızlıkta önemli bir faktör de “dışsal” nedenlerdir.

Bunun başında Erdoğan/iktidar blokunun izlediği kutuplaşma siyaseti ve bunun sonucunda toplumsal kesimlerin gettolaşması gelmektedir.

İktidar blokunun izlediği bu siyaset ve medya üzerine kurduğu kapalı devre yayın istemi ile bir yandan CHP zihniyeti mahkum edilirken bir yandan da gerçek olmayan kimi olaylar –Cami yakma gibi- genelleştirilerek propaganda yapıldı.

Tabi bu propagandaya Kılıçdaroğlu/CHP’yi terörle iltisaklı gösterme konusunda üretilen videoları, fotoğrafları da eklemek gerekiyor.

Evet CHP ve Kılıçdaroğlu, iktidar bloku tarafından bu şekilde mahkum edilirken de, partinin medyadan sorumluları da buna karşı alternatif söylem ve propaganda üretemediler. Ya da ürettikleri yeterli olmadı.

Yakın geleceği, yakın geçmişin hesaplaşması üzerine kuranlar siyaseten kaybetmeye mahkumdur.

YOL AYRIMI GELİYOR

Bütün bu uzun giriş geçtiğimiz günlerde CHP Grup Başkan Vekili ve Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal’ın partiyi “DEM Partililerle … yönetmeyeceğiz”, Ekrem İmamoğlu’nun bir süre birlikte çalışacağız dediği İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e yönelik olarak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemir Tugay’ın; “Bir dakika yanımda durmayan bir belediye başkanımız başka şehirde, başkaları için çalışıyor” sözleri üzerine yazıldı.

Köksal’ın sözleri marjinal bir parti mensubu, yöneticisi ve lideri tarafından ifade edilebilir. Ama CHP gibi bir kitle partisinde bunu söylevinin yeri olmamalıdır. Ve bu konuda partinin hala bir adım atmaması da başka bir talihsizliktir.

Bazen kazanmak her şey değildir.

Yine Cemil Tugay’ın Tunç Soyer’i kamusal alanda bu kadar açık eleştirmesi halef-selef arasında hiçbir iletişimin olmadığını gösteriyor bize.

Ancak bütün bu tartışmalar söylemler ve kulislere yansıyan pek çok bilgi CHP’de 31 Mart seçim sonuçlarından bağımsız olarak 2028 seçimi öncesi bir yol ayrımının hızla yaklaştığını göstermektedir. 

Bunun yol ayrımın ilk durağı kaçınılmaz olarak bir olağanüstü kurultaydır. 

Eğer CHP sadece laik/seküler hassasiyetlerin kamusal sesi olacaksa -ki, bu bir tercihtir- bunu dilini daha da marjinalleştirerek yapabilir. Bu Baykal liderliğindeki CHP’ye dönüş olur.

Yok eğer CHP daha geniş toplumsal kesimlere açılacaksa ve genişleyecekse bu liderden başlayarak yukardan aşağıya bir değişimle olacaktır.

Bu sadece lider ve kadro değişimi değil, siyaset yapma şeklinin de, siyasi algının da değişmesiyle ilgilidir.

Yakın geleceği, yakın geçmişin hesaplaşması üzerine kuranlar siyaseten kaybetmeye mahkumdur.

Ve yakın gelecek, ancak, geçmişin hatalarını görmeye çalışan, var olan durumu tahlil eden kapsamlı bir fikirsel tartışmaya, yeni bir ideolojik yaklaşıma öncülük eden ve bütün bunları “kendi” olarak yapan, herkesle rahat konuşabilen bir “lider/likle” kurulabilir. 

CHP ancak değişimi tamamladığında toplumsallaşabilir.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir