Buharlaşan temel haklar ve insan onuru

Buharlaşan temel haklar ve insan onuru

Ülkemizde adalet ve huzurun kalıcı ve sürdürülebilir olması isteniyorsa, insanların birbirlerini kimliklerinin ötesinde; haklar ve özgürlükler merkezinde eşit görmesi şarttır. Bunun sağlanabilmesi için de; temel hak ve özgürlükleri, insan hakları ve onurunu, evrensel/ temel hukuk ilkelerini vs. her şeyin merkezine almak gerekir.

“Yeni bir Türkiye için; her alanda yeni bir felsefeye ve bir araya gelmeye ihtiyacımız var!”

Nazi döneminde Yahudilere; işkenceler, sansürler, sürgünler, infazlar, idamlar, gazla katliamlar, öjeniler, T4’ler, özgürlük kısıtlamaları, dayatmalar, ötekileştirmeler, dışlamalar, ayrımcılık vb insanlık dışı muameleler uygulandı. Almanya 2. Dünya Savaşı’nı kaybettikten sonra birçok; asker, yargıç, savcı, polis, gardiyan, bakan, bürokrat, doktor vs Nürnberg Mahkemelerinde Holokost’tan dolayı yargılandı.  Bu soykırım suçlularının birçoğunun,savunmalarında verdikleri ifadelerden en çok dikkat çekeni -Wilhelm Reich’in de “Dinle Küçük Adam” adlı kitabında ifade ettiği gibi “Biz sadece talimatları yerine getiriyorduk!” olmuştur.

“Biz sadece talimatları yerine getiriyorduk!” savunmasının açılımı aslında şudur; “Bizim aklımız ve vicdanımız yoktur. Bizler birer robotuz. Biz; dini, milli, ideolojik vs öğretileri insan hakları ve onurundan daha önemli kabul ediyoruz. Kimliklerimiz, insanı insan olarak görmemize engel oluyor. Talimatları yerine getirmediğimiz takdirde kaybetme ihtimalimiz olan; para, makam ve işimiz insana değer vermekten ve onun hukukunu korumaktan daha önceliklidir. Dolayısıyla görev alanımız içerisindeki insanlar aslında bizler için insan değil; sadece birer eşya veya objeden ibarettir..!”

Almanların; Hitler döneminden sonra çıkardıkları en önemli derslerden birisi; insan hakları ve onurunun her şeyden üstün olduğunu tekrar hatırlamaları oldu! 

ALMANLARIN HİTLER DÖNEMİNDEN ÇIKARDIKLARI DERS

Almanların; anlatmış olduğum ve birçoğu insanlık suçu olan uygulamalarıyla milyonlarca insanın hayatını yerle bir eden Hitler döneminden sonra çıkardıkları en önemli derslerden birisi; insan hakları ve onurunun her şeyden üstün olduğunu tekrar hatırlamaları oldu! Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı’nda sonra 1949 yılında yeniledikleri anayasalarının ilk iki maddesine; 

  1. İnsan onuru dokunulmazdır. Tüm devlet otoritesi, onu gözetmek ve korumakla yükümlüdür.
  2. Alman halkı bu nedenle; ihlal edilemez ve devredilemez insan haklarını, yeryüzündeki her türlü insani ortaklığın, barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder.

Maddelerini koydular.

Dünyada, Almanlardan sonra benzer ifadeleri kendi anayasalarının ilk maddelerine koyan diğer bir ülke de; Filistinlilere yaptıkları insanlık suçlarından dolayı İsrail’e, Lahey’de Soykırım Davası açan Güney Afrika’dır (1997). Yani, Yahudilerin yoğunlukta olduğu bir ülkeye onlarca Müslüman ülkeden hiç biri (Türkiye başta olmak üzere) dava açamayıp da; kendilerinin dava açtığı Hıristiyanların yoğun olduğu bir Afrika ülkesi olan Güney Afrika!  Evet, Güney Afrika’nın bu çıkışı; insan hakları ve onuru konusunda dev aynasına değil boy aynasına bakılması gerektiğini bir kere daha ortaya koydu! Hiçbir şey tesadüfî değil!

Ülkemizde ise, işkenceci cezaevi müdür ve gardiyanlarından (özellikle 12 Eylül döneminde), “Eşitlik olsun diye bir sağdan bir soldan astık!” diyen Kenan Evren’lerden günümüze kadar; gücü, otoriteyi, yetkiyi vs kötüye kullanıp hukuku çiğneyen, insanlık suçu işleyen ve insanları “sivil ölüme” maruz bırakanların sayısı az değildir!

Diğer taraftan Türkiye’de; buzdolabında cesetler saklandı, insanlar helikopterlerden atıldı, beyaz toroslarla ve siyah transporterlarla insanlar kaçırıldı, sorgularda ve cezaevlerinde işkenceler yapıldı, cezaevlerinde insanlar rehin tutuldu, cami avlusunda kendini asan eski askerler, eşleri tarafından katledilen kadınlar, tecavüze uğrayan ve yetkililer tarafından; “Bir defadan bir şey olmaz!” denilen çocuklar oldu.

Madımak Katliamı ne hazindir ki zaman aşımına uğradı. Gezi olaylarından dolayı hiç olmadık kişiler terörden soruşturma geçirdi. 15 Temmuz’dan sonra KHK’lı olan ve olmayan 2,3 milyon kişiye terör iddiasıyla işlem yapıldı. Hayır, yanlış okumadınız; 85 milyonluk 

Türkiye’de 2,3 milyon kişiye büyük bir hukuk katliamıyla terörden işlem yapıldı ve ilginçtir AİHM’in Yalçınkaya Kararı’na rağmen işlem yapılmaya devam edilmektedir 

2,3 MİLYON KİŞİYE HUKUK KATLİAMIYLA TERÖRDEN İŞLEM YAPILDI

Türkiye’de 2,3 milyon kişiye büyük bir hukuk katliamıyla terörden işlem yapıldı ve ilginçtir AİHM’in Yalçınkaya Kararı’na rağmen işlem yapılmaya devam edilmektedir (AİHM, 167 sayfalık Yalçınkaya Kararı’yla; “KHK’lılarla ilgili davalarda 8 yıldır ‘sistematik olarak!’ kanunsuz suç üretiliyor ve adil yargılama yapılmıyor!” diyerek tarihi ve korkunç bir gerçeği ortaya koydu.) Ve daha neler neler..!

Evet, temel insan hakları konuları; Yaşama hakkı, işkenceyi önleme, özgürlük ve güvenlik, özel hayat, ifade özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti, adil yargılanma, örgütlenme, vatandaşlık hakları, toplanma hakkı, haberleşme hakkı, çocuk hakları, kadın hakları vb konuları içermektedir. Ve temel haklara ne kadar saygı duyulur ve riayet edilirse insan onuru da o derece yükselir.

İnsanın, sadece insan olmasından kaynaklı bu kadar hakları varken bizim coğrafya başta olmak üzere Ortadoğu’da insan hakları ve onuru; din kadar, milliyetçilik kadar, ideolojiler kadar, para kadar, makam kadar vs. değer görmemiştir. Görmediği için de kamplaşmalar, kutuplaşmalar ve ayrımcılık bitmemiş, bitmediği için de geri kalmışlık sona ermemiştir! Bugün hamaset yapan, nutuklar çeken, herkese gider yapan, böbürlenen ve kibirle yürüyen siyasilerin sorumlu oldukları insanlara ne kadar değer verdiklerini görmek için; insan haklarına, onuruna, özgürlüklerine ve ekonomik durumlarına vb dönüp bakmak yeterlidir. Bu konulardaki hal-i pür melalimiz ortadadır!

Bir ülkenin medeniyet ve modernlik ölçüsü; havalimanları, otobanlar, demiryolları vb den önce; insan hakları, özgürlükleri, kişi başı gelir seviyesi, insan onuruna ne kadar değer verdiği vb ile ölçülür. Bu temel haklarda hassas olan yönetimler insanların temel ihtiyaçlarını da karşılar ve insanın “insanca yaşama standartları”nı da düşünür.  

Uluslararası endeks ve istatistiklere göz atıldığında; ekonomi, demokrasi uygulamaları, basın ve ifade özgürlüğü, en iyi emeklilik şartları, kişi başına düşen milli gelir, asgari ücret vb parametrelerde en önde olan ülkelerin aynı zamanda kendi vatandaşlarına karşı insan hakları ve onurunu da en üstte tutan ülkeler olduğu görülecektir. Biz ise, bundan fersah fersah uzağız!

ULUSLARARASI STANDARTLARDAN FERSAH FERSAH UZAĞIZ

Toplumsal adaleti ve toplumsal zenginliği tesis eder. Ve yöneticiler bu hususları bütün resmi uygulamalarında bizzat gösterir. Uluslararası endeks ve istatistiklere göz atıldığında; ekonomi, demokrasi uygulamaları, basın ve ifade özgürlüğü, en iyi emeklilik şartları, kişi başına düşen milli gelir, asgari ücret vb parametrelerde en önde olan ülkelerin aynı zamanda kendi vatandaşlarına karşı insan hakları ve onurunu da en üstte tutan ülkeler olduğu görülecektir. Biz ise, uluslararası istatistiklerde ortaya konulduğu üzere birçok alanda bundan fersah fersah uzağız!

Ülkemizde siyasete ve yöneticilere; insanın temel ihtiyaçlarının karşılanması yerine hâlâ kimlik üzerinden bakanlar var. Aidiyet tercihleri; haklar ve özgürlükler yerine çoğunlukla kimlikler üzerinden yapılıyor. Ve hâlâ, kimliğe dayalı aidiyetin iktidarda olması veya iktidarda kalmasıyla bütün sorunların çözüleceğine inananlar var. Bu mümkün değil! Ülkemizde, vatandaşların tamamı Müslüman olsa veya ateist olsa veya Atatürkçü olsa, sosyalist olsa, sağcı, solcu, milliyetçi, Türk, Kürt vs olsa; ekonomik, hukuki, sosyal, eğitimsel, kültürel vs problemlerimiz çözülemez! Toplumsal sorunlarımızın çözülebilmesi için kimliklerimiz, inançlarımız, milliyetimiz vb den önce insanın, sadece insan olmasından kaynaklı temel hakları, özgürlükleri, onuru, ekonomik haklarının vs. yeniden inşası gerekmektedir.

İnsanlık; kölelik, ırkçılık, ayrımcılık, beden ve zaman sömürüsü, haksız kazanç, zayıfların sırtından geçinme, cinsiyet ayrımcılığı, haklıların güçlüler tarafından ezilmesi, emek gaspı, yoksullaştırma, cahilleştirme, sağlık ve gıda ihtiyaçlarına erişememek gibi onlarca belki yüzlerce hak ihlalleri, mağduriyetler, hukuksuzluklar, işkenceler, zulümler vs yaşaya yaşaya bugünlere geldi. Bunların hemen hepsi; insan onurunu rencide eden, aşağılayan, ötekileştiren, kişiliğini zedeleyen, yok sayan, sağlığını bozan veya itibar suikastı (ad hominem) yapan suçlardı. Yaşanan bunca insanlık dışı muameleler sonucunda dökülen gözyaşları, kanlar ve yitirilen canlar; failler adına birer utanç manzaraları olarak tarihe geçti ve geçmektedir. Bütün bunların sonucunda; insanlıkla çırpınanların zorlu mücadele ve çabaları neticesinde bugünkü temel haklar ve özgürlükler inşa edildi. 

Evet, ülkece son zamanlarda kaybedilen onurumuzu her alanda tekrar kazanmalıyız! Nazım’ın dediği gibi; “Esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamak..!”

 NAZIM’IN DEDİĞİ GİBİ ONURLU YAŞAMAK

Bu yolda; Kiros Silindiri, Asoka Fermanları, Medine Sözleşmesi, Magna Carta, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi yazılı kurallar yeryüzündeki hemen herkesi, her kıtayı ve her zamanı ilgilendiren kurallara temel teşkil etmiştir. Böylece insanlığın tamamı için geçerli olan haklar ve kanunlar ortaya konulmaya çalışılmıştır. 

İnsanlığın bugüne kadar geliştirdiği insan hakları ve temel hukuk ilkeleriyle, toplum içerisindeki diktatörler, zorbalar, çıkar grupları ve faşistlere karşı; halkın hakları ve yurttaşların onuru korunmak istenmiştir. Bu evrensel kuralların uygulamaya geçmesi ise o toplumun ne kadar bilinçli ve duyarlı olduğu ve bu konulara ne kadar sahip çıktığıyla alakalıdır. 

Ülkemizde adalet ve huzurun kalıcı ve sürdürülebilir olması isteniyorsa, insanların birbirlerini kimliklerinin ötesinde; haklar ve özgürlükler merkezinde eşit görmesi ve birbirlerine eşit muamelede bulunması şarttır. Bunun sağlanabilmesi için de; temel hak ve özgürlükleri, insan hakları ve onurunu, evrensel/ temel hukuk ilkelerini vs. her şeyin merkezine almak gerekir. Bunu başarabilirsek; yurttaşlarımızın tek tek var olduklarından ve gelecek vaat edeceklerinden bahsedebiliriz. Bireysel tercihlere saygı duymakla birlikte birbirimizde aramamız gereken en temel unsurlar bunlar olmalıdır. Aksi takdirde; faşizmin, fanatizmin ve menfaatçiliğin çalkantıları arasında boğulur, yoksullaşır, bilinçsizleşir ve ipi kopan tesbih taneleri gibi birbirimizden hızla uzaklaşırız!

Evet, ülkece son zamanlarda kaybedilen onurumuzu her alanda tekrar kazanmalıyız! Nazım’ın dediği gibi;Esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamak..!”

One thought on “Buharlaşan temel haklar ve insan onuru

  1. Bir hukuki ve sosyal adalet reformu, insan onurunu merkeze alarak her bir bireyin hak ettiği değeri vermeyi hedeflemelidir. Yazınızda vurguladığınız gibi, insanların kendi kimliklerinin ötesinde eşit hak ve özgürlüklerle ilişkilendirilmesi gerektiği, hem ülkemiz hem de dünya çapında son derece önemli bir mesajdır. Çünkü insanlık tarih boyunca savaşlar, soykırımlar, baskılar ve acılar çekti, ancak her zaman daha iyi bir gelecek umuduyla ayağa kalktı.

    Nazi dönemi sonrasında Almanya’nın insan haklarına verdiği önem ve anayasal değişiklikler, kötü deneyimden ders çıkararak bir toplumun nasıl gelişebileceğini gösteriyor. Devlet mekanizması, insan onurunun korunmasına öncelik vermelidir. Bu, ancak adil bir şekilde uygulanan yasalarla mümkündür. Yazınızda, Türkiye’de geçmişte meydana gelen ve hala devam eden hukuk ihlallerini eleştirel bir bakış açısıyla ele alıyorsunuz. Bu, üzerinde durulması gereken ve kapsamlı reformlar yapılması gereken önemli bir konudur.

    Zenginliğin, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için yasaların yanı sıra toplumsal bilincin de değişmesi gerektiğini vurgularsınız. Nazım Hikmet’in “insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamak” vurgusu, bu bilincin yalnızca bireylerin değil, tüm toplumun sorumluluğu olduğunu göstermektedir. Bu bilinç, özellikle insan hakları, özgürlükler ve adil yargılamanın sağlanmasıyla gelişir.

    Sonuç olarak, yazınız, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve sosyal adaleti korumanın modern ve medeni bir toplum olmanın temel gereksinimleri olduğunu hatırlatıyor. Bu değerler etrafında birleşen bir toplum oluşturmak için emin adımlar atabiliriz. İnsan onuru, hak, hukuk ve adalet her zaman ilk sırada olmalıdır çünkü bu değerler bizi bir arada tutan ve geleceğe taşıyan temel unsurlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir