“Neo-liberal” politikalar…

“Neo-liberal” politikalar…

Neo-liberal politikalar her kötülüğün anası” tekerlemesi, gerçek çareleri arayacak olan gelişmiş bir bilincin çok gerisinde kaldığı için bu yüzden de zaman kaybedilmekte…

İnsanlık tarihinin 3 önemli kırılma noktası var:

  • Tarım Devrimi
  • Sanayi Devrimi
  • Ve şimdi tüm çalkantılarıyla içinde bulunduğumuz ve değişim sıkıntılarını her yönüyle yaşadığımız sanayi sonrası dönem…

TARIM DEVRİMİ NEDİR? 

“Tarım, toprağa bağlılığı, yoğun emek ve teknoloji kullanımını gerektirir.

Toprağı daha verimli kılmak için müdahale (sulama ve gübreleme) eden insan toprakta kalıcı bir değişimi de yaratır.

Daha büyük grupların geçimlik üretimi için tarım yapılabildiği gibi, pazar için üretim de mümkündür.

Tarımla başlayan uzmanlaşma ve ona bağlı gelişmeler kültürlerin yapısını dönüştürür; üretim ve dağıtımı kontrol eden bir politik otorite, vergi ve haraç, profesyonelleşmiş, şehirlerarası ticaret, piyasanın varlığı, tarımsal artı değer, toplumların yönetim biçimlerine bağlı olarak değişen dağıtım ve yeniden dağıtım sistemleri oluşur.

Tarımsal üretim tarzı, insanın doğa üzerindeki kontrolünü artırırken, toprağa bağlılık, nüfus yoğunlaşması ve demografik değişime yol açar, insan hareketliliği sınırlanır.

Kalıcı yerleşimler, şehirleşme, bağlı olarak kültürel değişim önceki üretim tarzlarında olmayan bir hızla ortaya çıkar.

Tarihte Neolitik tarım devrimi mülkiyetin ve bağlı olarak insan ilişkilerinin yapısını önceki üretim tarzlarına göre bütünüyle değiştiren bir olgudur.”

SANAYİ DEVRİMİ NEDİR?

Sanayi devriminin de etkisiyle gelişen burjuvazi büyük çaplı sermaye birikimi ile yeni bir üretim tarzının öncüsü olmuştur.

Endüstriyel ekonomide sermaye, emek ve teknolojinin örgütlenme biçimi üretici güçleri geliştirmiştir.

Kapitalist üretim tarzı, üretim araçları olarak toprak, emek, teknoloji ve sermayeyi kullanır ve yoğun sanayi üretimi başattır.

Çalışma ilişkileri, çalışmanın çoğu zaman akrabalık, yakınlık, karşılıklılık temelinde sürdüğü enformel yapıdan, çalışanların emeğinin sermaye sahiplerince satın alındığı, çalışma ve yaşanılan yerin ayrıştığı, formel bir yapıya dönüştüğü bir özellik gösterir.

Pazar ekonomisinde üretim, dağıtım ve tüketim ilişkilerinin tamamı pazar ilkesi çerçevesinde, şahsi olmayan bir karakter kazanmıştır.

Sanayileşme, toplumsal olarak birbirlerinden bağımsız, soyutlanmış, tekil birimler olarak yaşayan insanların oluşturduğu bir yeni düzen yaratmıştır.

İnsanlar arasında ilişkilerin toplumsal biçimi içinde yaşadıkları maddi koşullarca belirlenir olmuştur.

İnsan eylemini daha yetkin kılan uzmanlaşmalar, değişen kültürel değerler, özel becerilere sahip insanlar ve artık evrensel bir eşdeğer hakimdir; para.

Güçlü bir aracı olan para, fiyat mekanizmalarının belirleyicisi olmuştur.

Sermaye birikimi, zenginlik, toplumsal sınıfların bu refahtan aldıkları pay, eşitsiz sınıfsal yapıda çelişkilerin, çatışmaların varlığının maddi temeli olmuştur. Toplumsal dönüşüm ekonomik sistemin başarıya ulaşmayı merkeze yerleştirdiği bir kültürel evreye işaret etmektedir”

BİLGİ ÇAĞI NEDİR?

Yirmi yıl önce şöyle yazmışım: Aristokrasiyi burjuvazi yıkmıştı. Burjuvaziyi ise kol gücünün rolüne son veren küreselleşme yıkıyor.

Kol gücünden beyin gücüne, sanayi fabrikalarından bilgisayarlara geçen dünyada, beğensek de beğenmesek de kimi alışkanlıklarına çok yabancı olsak da altı milyar insanın sisteme katılmaya başladığı yeni bir gün doğmakta…”

Ancak bu, büyük zorluklarla, dinmeyen sancılarla, giderilmeyi bekleyen eşitsizliklerle doğmaya çalışmakta…

Son otuz kırk yıldır bu yeni çağın çalkantılarını yaşıyoruz.

İnsanı yaşamın merkezine alan liberalizm, burjuvazi öncülüğündeki sanayi devrimi sırasında doğdu.

Liberal görüşü savunanlar ifade özgürlüğüinanç özgürlüğübasın özgürlüğüsivil haklar ve sivil özgürlüklerseküler devletliberal demokrasiekonomik ve siyasi özgürlükhukukun üstünlüğüözel mülkiyet ve piyasa ekonomisi gibi fikirleri destekler.

18. yüzyılda liberal fikirlerin Aydınlanma Çağı filozofları ve iktisatçıları arasında yayılmasıyla liberalizm ilk kez belirgin bir siyasi hareket olarak ortaya çıkar.

 18. YÜZYILDA LİBERALİZM BİR SİYASİ HAREKET OLARAK ORTAYA ÇIKAR

Liberal düşünce; kalıtsal ayrıcalık, teokratik yönetim, mutlak monarşi ve kralların ilahi haklarına karşı çıkmaktaydı.

17. yüzyıl düşünürü John Locke sıklıkla ayrı bir felsefe geleneği olarak liberalizmin kurucusu şeklinde yansıtılır.

Locke, her insanın hayat, özgürlük ve mülkiyet haklarına sahip olduğunu savundu ve toplumsal sözleşmeye göre de hükûmetlerin bu hakları ihlal etmemesi gerektiğini belirtti.

18. yüzyılda liberal fikirlerin Aydınlanma Çağıfilozofları ve iktisatçıları arasında yayılmasıyla liberalizm ilk kez belirgin bir siyasi hareket olarak ortaya çıkar.

Liberal düşünce; kalıtsal ayrıcalık, teokratik yönetimmutlak monarşi ve kralların ilahi haklarına karşı çıkmaktaydı.

17. yüzyıl düşünürü John Lockesıklıkla ayrı bir felsefe geleneği olarak liberalizmin kurucusu şeklinde yansıtılır.

Locke, her insanın hayat, özgürlük ve mülkiyet haklarına sahip olduğunu savundu ve toplumsal sözleşmeye göre de hükûmetlerin bu hakları ihlal etmemesi gerektiğini belirtti.

Dönemlerinin liberal felsefesine sahip devrimciler, bu felsefeyi despot yönetimlerin devrilmesi için başlattıkları silahlı mücadeleleri meşru göstermek için kullandı.

Amerikan DevrimiFransız Devrimi bunların arasındaydı.

Bilgi çağının özünü beyinsel buluşlar, büyük zenginlik yaratan yeni fikirler oluşturuyor… İnsan beyninin yaratıcı işlevselliği yaşamın merkezine oturuyor.

Bu yeni çağın dinamikleri insan beyninin yaratıcılığına dayandığı için insan yeniden kutsallaşıyor. Sistemin merkezine oturması hedefleniyor…

Ancak yeryüzü henüz bu hedeflerden çok uzaklarda…

Ancak küreselleşme nimetini ve külfetini eşit dağıtmayan aksamalara ve krizlere uğrayınca, neo-liberal” kavramı da sanayi dönemi kavramlarının peşinde koşmaya çalışan ulusalcı anlayışın etrafında siyasal pozisyon arayanların hedefi oldu.

KÜRESELLEŞME KRİZE UĞRAYINCA NEO-LİBERALKAVRAMI HEDEF OLDU

Sanayi devriminin oturmasının çok uzun ve zahmetli yollarını şimdilerde yeni çağ yaşamakta…

Küreselleşme ile birlikte Neo-Liberal” sözcüğünün de devreye girmesi bundan…

Ancak reselleşme nimetini ve külfetini eşit dağıtmayan aksamalara ve krizlere uğrayıncaneo-liberal” kavramı da sanayi dönemi kavramlarının peşinde koşmaya çalışan ulusalcı anlayışın etrafında siyasal pozisyon arayanların hedefi oldu. 

Unutulmaması gereken gerçek, bilgi çağının” sermaye ve emeğin konumlarını sarsmış olması, küresel yeni iktisat politikaları girişimlerine yol açması…

Hepsinin özünde yeni çağın yol arayışı var… 

Bugünün dünya ekonomik düzenine biçim veren neoliberal yaklaşımlar, 1970’lerde ortaya çıkmaya başladı ve 1980’lerden itibaren yaygınlık kazandı.

Sovyet sisteminin dağılmaya başlamasıyla birlikte bu yaklaşım, iktisatçı John Williamson tarafından, 1989 yılında Washington Uzlaşısı (Washington Consensus) adı altında 10 ilke altında toplandı ve bu ilkeler o tarihten sonra neoliberal yaklaşımın 10 emiri haline geldi.

Giderek bağımsızlıklarını yitiren ve ABD Hazine Bakanlığı’nın güdümü altına giren IMF ve Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelerle program kredisi ilişkisi kurduklarında bu çerçeveyi dayattı.”

WASHİNGTON UZLAŞISININ ON TEMEL İLKESİ

Washington Uzlaşısının on temel ilkesini şöylece sıralamak mümkündür:

(1)  GSYH’ye oranla büyük sayılacak mali açıkları önleyecek bir maliye politikası izlenmeli.

(2) Kamu harcamaları, sübvansiyonlardan, ilköğretimin, temel sağlık sisteminin ve altyapı yatırımlarının desteklenmesi gibi büyüme odaklı ve fakirleri koruma amaçlı alanlara kaydırılmalı.

(3) Vergi tabanının yaygınlaştırılmasını ve ılımlı marjinal vergi oranlarını sağlayacak bir vergi reformu yapılmalı.

(4) Faiz oranları piyasada belirlenmeli ve reel faiz çok yüksek olmasa da pozitif bir değer taşımalı.

(5) Döviz kurları rekabetçi olmalı.

(6) Kota gibi niceliksel kısıtlamaların kaldırılmasını öngörecek biçimde ithalat serbestleştirilmeli, ticareti korumaya dönük kararlar düşük ve tekdüze tarifelere dayandırılmalı.

(7) Ülkeye yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımları serbestleştirilmeli.

(8) Kamu iktisadi teşebbüsleri özelleştirilmeli.

(9) Güvenlik, çevre koruma, tüketiciyi koruma ve finansal kuruluşların ihtiyat amacıyla gözetimini hedefleyen kurallar dışında kalan ve piyasaya girişi ve rekabeti engelleyen kurallar kaldırılmalı.

(10) Mülkiyet hakları için yasal güvenlik sağlanmalı.”

Piyasanın kurallarının tavizsiz işlemesi, bireyin girişimciliğinin önünün daha engelsiz açılması, beyinsel yaratıcılığın önündeki devletin ekonomik gücünün geri çekilmesi, yeni çağa uygun ayarlamalar yapılması hedefleniyordu.

Ancak insanlığın geniş bir kesiminin bu yeni çağa ayak uydurması ve inovasyona açık bir rol oynaması hiç de kolay değildi.

Nitekim uyanlar kanatlandılar, uyamayan büyük kitleler yere çakıldı.

Otoriter rejimlerin, şarlatan siyasetin, faşizan ırkçı söylemlerin önü açıldı…

Neo-liberal politikalar” kilişesi de bu konjonktürde şeytanlaştırıldı.

***

Mahfi Eğilmez durumun iktisadi analizini şöyle yapıyor:

Washington Uzlaşısı adı altında toplanan on ilke, özellikle gelişmekte olan ülke iktisatçıları tarafından ağır biçimde eleştiriliyor.

Oysa bu ilkelerin çoğu son derecede doğru ilkeler. Bu on ilke arasında yalnızca özelleştirme ve sübvansiyonların (özellikle tarıma yönelik olanlarının) kaldırılması gibi öneriler tartışılabilir. Ötekilerin tartışılır yanı yok.”

Bilgi çağı, yerleşmiş kurumlarıyla, nimet-külfet dengesiyle koşmaya başladığında sanayi devriminden çok daha ileride kazanımlar getirecek. Ancak o zamana kadar yanan yanmasın… Çareyi bu noktada arama ihtiyacı var… Yoksa mevcudun gerisine giderek değil…

Neo-Liberal politikalar piyasa ekonomisinin kurallarını içeriyor.

Bu politikaları eleştirenlerin piyasa ekonomisi dışında bir alternatif önerisi mi var, önce bunu netleştirmeleri gerekir…

Eğer var ise bu nedir ve nerede nasıl uygulanıyor?

Eğer böyle bir önerileri yok ise o zaman tartışma iktisatla ilgili değil demektir.

Zaten anlamsız olan da ekonomi bilimini siyasal bir itiş kakışa malzeme etme gayretkeşliği ve garipliği…

Bilgi çağının ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik arızaların tedavisi, sosyal politikalarda, siyasal yaklaşımlarda yapılacak düzeltmelerde aranmalı bence.

Bu dertlerin çaresi iktisat biliminin gerekleri dışına çıkmak değil herhalde…

Nitekim Mahfi Eğilmez de nelerin eleştirilmesi gerektiğini ve çaresinin nerede aranacağını söylüyor, dolaylı olarak 2007-2008 krizinin nedenlerini sergiliyor:

Kapitalizmin yarattığı açgözlülük ve dizginlenemez büyüme hırsı, doğanın bozulmasına, ormanların, tarım alanlarının yok edilip binalara dönüşmesine, özetle geleceğin kararmasına aldırmadan müthiş bir tüketim – üretim çarkı yaratıyor.

Bu çark, her şeyi öğütüyor.

Önceki dönemlerde çok daha denetimli büyüyen kaydi para denetimden çıkıyor, türev ürünler biri on göstererek büyümeyi özendiren bir ortam yaratıyor.

Bunlar kuşkusuz doğru kullanıldığında yararlı olacak araçlar.

Ne var ki bu on ilke arasında doğru kullanımı nasıl denetleneceğine ilişkin bir ipucu bile yok.

Denetimin zayıfladığı yerde yasa dışılığın, bilemediniz ahlaksızlığın ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.

Ve önerilerini sunuyor :

Washington Uzlaşısı, daha fazla büyümeye yönelik ekonomik koşullar için altyapı değişikliğine ağırlık vermeden önce demokrasinin yaygınlaştırılması, yargının ve denetimin bağımsızlaştırılması, eğitimin bilim temeline oturtulması konularına ağırlık verseydi bugün çok daha iyi bir dünyada yaşıyor olacaktık.”

Sanayi Sonrası Dönem, oturacağı temeli inşa etmeden paldır küldür geliverdi…

Düşünün ki “dünya, Milattan (0 yılından) 2004 yılına kadar, yani 2004 yılda toplam 43 trilyon dolar GSYH yaratmış. 2019 yılının GSYHsi 86 trilyon dolar.

Bir başka deyişle dünya 2004 yılda yarattığı GSYH büyüklüğünü son 15 yılda ikiye katlamış.”

Teknolojinin göz kamaştıran niteliği, toplumsal yapının ağır aksak yol almasının çok önünde koştu.

Ve bilim ve teknoloji olarak çok ileri, toplumsal olarak ise bu gelişmelere oranla gerilerde kalmış bir insanlık resmi çıktı…

Ve bunun çilesi, huzursuzluğu….

Siyasetin yetersizliği de bu resmi koyulaştırdı.

reselleşmenin nimetlerini ve külfetlerini eşit paylaşmayan bir çağ yaşıyoruz… Gramscinin dediği gibi eskisi ölmüş yenisi ise tam doğmamış… Dünya kaynıyor… 

GRAMSCİ VE KAYNAYAN DÜNYA

reselleşmenin nimetlerini ve külfetlerini eşit paylaşmayan bir çağ yaşıyoruz…

Gramsci’nin dediği gibi eskisi ölmüş yenisi ise tam doğmamış…

Dünya kaynıyor…

Külfet ve nimet adaleti sağlanmadıkça da kaynamaya devam edecek.

Ne yapılabilir?

Sovyetler Birliği çöktükten sonra piyasa ekonomisi bilim haline geldi.

Ekonomi bilimini inkâr eden garip eleştirilerin manasızlığı ortada

Ama piyasa ekonomisi kurallarının yanında, bu yaralı çağın ıstırabını dindirecek olan sosyal yardımlara, bu çağa uygun bir müktesebata sahip olmayan herkesin yetersizliğini gidermeye, demokratik rejim zemininin güçlendirilmesine çok ihtiyaç var… 

İnsanı korkutan; bilimsel zemini olmayan insanı önceleyen liberal yaklaşıma düşmanlık eden ulusalcı, içe kapanmacı ve güvenlikçi politikaların demagojik propagandasının siyaset sahnesindeki rolü.

Sanayi Devrimi dönemindeki yürek burkan acılar, çerçevesi daha modernleşmiş, karanlığı daha azalmış bir dönemde yeniden yaşanıyor…

Bilgi çağı, yerleşmiş kurumlarıyla, nimet-külfet dengesiyle koşmaya başladığında sanayi devriminden çok daha ileride kazanımlar getirecek.

Ancak o zamana kadar yanan yanmasın…

Çareyi bu noktada arama ihtiyacı var…

Yoksa mevcudun gerisine giderek değil…

Neo-liberal politikalar her kötülüğün anası” tekerlemesi, gerçek çareleri arayacak olan gelişmiş bir bilincin çok gerisinde kaldığı için bu yüzden de zaman kaybedilmekte…

Dünyayı kökünden değiştiren bir teknolojik maratona uyacak gelişmiş toplumsal yapıları nasıl hızla kurabiliriz, yarış dışında kalmış yetersiz yığınları yarışacak kıvama çabucak nasıl getiririz?

Bu çalkantılı süreçte onları nasıl kuşa kurda yedirmeyiz?

Sorular ve sorunlar bunlar…

Bunların cevabı da siyasette…

Cevap siyasette ama bu cevabı arayan siyasetçi yok siyaset sahnesinde… Meselenin kilitlendiği nokta da belki burası.

Mehmet Altan
Latest posts by Mehmet Altan (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir