Tanpınar’a Huzur yok | 11. Bölüm | Bu dilberin aşkı size feyiz verecek

Tanpınar’a Huzur yok | 11. Bölüm | Bu dilberin aşkı size feyiz verecek

Bahtiyar Kont’un sözleri Ahmet Hamdi Bey’in gönlünü okşuyor, fakat aklına yatmıyordu: “Ben keşfedilmemiş adadaki meçhul dağı kaplayan hüdayinabit  ormanda yüzen siste yönünü bulmaya çabalayan kör hayalet kadar uzağındayım aşkın aziz dostum.”

“En son dakikasında olsa bile, bu hayat yaşamaya değer.”

SAHNENİN DIŞINDAKİLER

 


ℹ️ Tanpınar’a Huzur Yok 11. Bölüm | Bu dilberin aşkı size feyiz verecek


“Sizinle tanışmayı her şeyden çok isteyen bir hanımefendi var. Yakın dostumdur. İsmi, Nermin Mermi. Onunla iyi anlaşacağınızı, pek sevişeceğinizi [birbirini sevmek] sanıyorum.” Bahtiyar Bey’in yüzünde mentollü bir tebessüm esiyordu.

Tanpınar “Olabilir tabii” dedi isteksizce.

Bahtiyar Kont tafsilata girdi: “Nermin harikulade biri. O da İngiltere’de, Londra’da tamamladı yüksek tahsilini. Sanat tarihçisidir. Ve ömrümde gördüğüm en güzel kızdır. Çehresinin yarısını kaplayan masmavi gözler… Annesi İrlandalı. Babası, belki duymuşsunuzdur, Riyaziyeci Ziya Remzi Bey… vefat edeli 10-15 sene olmuştur… Nermin, size nasıl anlatsam, münevver bir leydidir.”

Profesör, Mister Kont’un takdiminden heyecan duymamıştı. “Ah, aziz dostum…” dedi “yeni insanlarla tanışmak beni umutlandırmıyor artık. Sizi tenzih ederim. Kasavetimi dağıttınız. Sayenizde neşem yerine geldi. Birçok hususlarda, bilhassa Türkiye’nin vaziyeti hakkında endişelerimi yatıştırdınız. Dahası, kendi eserlerime dair tereddütlerimi izale ettiniz [gidermek]…

“Estağfurullah üstadım. Şuur, umut, neşe, sizin eserlerinizde tüm sağlamlığı ve ihtişamıyla mevcut zaten. Dehanızın bizlere sunduğu güvenceyi başka nerede bulabilirdik?”

Baş-uşak Siyavuş Yavaş ile iki yardımcısı, yemek masasını sessiz sedasız fakat hamaratça donatmakla meşguldü.

“Teveccühünüzün mübalağa ihtiva etmediğini söyleyemezsiniz Bahtiyar Beyciğim.”

“Siz de tevazuunuzdaki hata payını görmezden gelmeyiniz.”

Tanpınar tebessümle “Nermin Mermi, şiir tedaileri [çağrışım] ilham eden bir isim” dedi. “Lakin ismiyle, cismiyle kadınlar benim tetkik [inceleme] sahamın haricinde kalıyorlar. Sizin tavassutunuz [aracılığınız] ve referansınız elbette bir değer taşıyor…”

“Cüretimi bağışlayınız, fakat sizin kadınlara ve sevdaya dair dikkatlerinizin derinliği bendenizce malumdur. Sahnenin Dışındakiler’de ‘çok zeki bir kadın tarafından delice sevilmiş bir erkek’ten söz ediyordunuz. Huzur’da ünlü sualinizi sordunuz: ‘Acaba, hep alışkanlık mı? Hep yanımızdakileri mi seviyoruz?’ Diyeceğim, çok zeki ve de yanınızdakilerin haricinde, uzaklardan gelen bir kadın tarafından delice seviliyorsunuz. Sizi onunla buluşturmaktan gurur duyacağım. Zira eminim ki bu dilberin aşkı size feyiz verecek.”

Bahtiyar Kont’un sözleri Ahmet Hamdi Bey’in gönlünü okşuyor, fakat aklına yatmıyordu: “Ben keşfedilmemiş adadaki meçhul dağı kaplayan hüdayinabit [ekilmeksizin, kendiliğinden büyümüş bitki] ormanda yüzen siste yönünü bulmaya çabalayan kör hayalet kadar uzağındayım aşkın aziz dostum.”

Bahtiyar Bey, hiç katılmadığı bu sözleri pek beğenmişti: “Siz demez misiniz ‘Sevilmek, müphem bir hülyamıza verilen cevaptır’ diye. Sevilmenin, bir boşluğu kendiliğinden doldurduğunu…”

Büyük Romancı araya girdi: “Boşluk benim bütün uzviyetimi kaplamış bulunuyor. Aşka müsait bir bünyem yok. Yaşım ilerledi, devrim geçti Kont’um. Gönül defterini kapattım artık.”

Ben ziyadesiyle şanslı biriyimdir. Hakkımda ‘Uçurumdan atlasa, bir sarışının kollarına düşer! Ayda yürüse 100 dolar bulur! Denize düşse ağzında balıkla çıkar!..’ derler. 

Ev sahibi, şeref misafirini sofraya davet etti. İki ahbap masaya geçtiler. Izgara kalkan ve Bordeaux şarabının tadını çıkardılar. Tanpınar sigarasını tellendiriyordu. Bahtiyar Bey belki en yakın dostuydu onun. Ömründe böyle derin bir kavrayışla, ihtimamlı şehadetle [şahitlik], candan teşvikle, şefkat, hürmet, nezaket, cömertlik ve sevinçle taçlanmış bir arkadaşlığı tatmamıştı. İnsanlar dostluk kisvesi altında mahremiyetinizi kurcalarlar, zaaflarınızı araştırırlar, zamanınızı çalarlar. Ve de bu parazitçe tasalluta arkadaşlık derler. Bahtiyar Kont ise Tanpınar’ın gününü şiire çeviren bir melekti.

Ben ziyadesiyle şanslı biriyimdir üstadım. Ağzımda gümüş kaşıkla doğduğum doğrudur. Beni yakinen tanıyanlar, hakkımda ‘Uçurumdan atlasa, bir sarışının kollarına düşer! Ayda yürüse 100 dolar bulur! Denize düşse ağzında balıkla çıkar!..’ derler. Haklılar. Talihimin parlaklığına delil aramaya ne hacet [ihtiyaç]. Şu dakika sizinle aynı odadayım. İlahi lütufla bana bahşedilen bu baht açıklığından size de bir pay düşsün dilerim. Hatırımı kırmayınız. Müsaade buyurun, Nermin Hanım da sizinle müşerref olsun. Sizi temin ederim, dünyadaki en güzel varlıktır kendisi.”

Profesör bir an düşündü: “Merakımı mazur görünüz… besbelli beğendiğiniz, böylesine cazibeli, entelektüel bir leydiyle siz neden haşırneşir olmuyorsunuz?

“Ben… cinsî bakımdan kadınlara alaka duymuyorum.”

Tanpınar şaşırmıştı: “Yani siz…”

“Evet, homoseksüelim.” Bahtiyar Bey’in yüzüne gizemli bir tebessüm nakşolmuştu.

Üstat, yareninin [arkadaş] tenasül [cinsel, üreme] hayatına karışacak, söz edecek değildi. Onu duraksatan, ikisi arasındaki münasebetin bu hâlle bir ilgisi olup olmadığı meselesiydi.  Gerçi öyle olsa, Tanpınar’ı bir kadınla tanıştırmaya neden teşebbüs etsin?.. “Anlıyorum…” diyerek yutkundu.

Bahtiyar Kont: “Size o türden bir yakınlık duyduğum zannına kapılmayınız. Ben sizi biraderim, daha doğrusu ağabeyim olarak görüyorum.”


ℹ️ Tanpınar’a Huzur Yok romanın ilk tefrikasını okumak için buraya tıklayınız.


Tanpınar’a Huzur Yok | 12. Bölüm | Divane dedektifin davası

Murat Menteş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir