İfade özgürlüğünün prensi: Assange

İfade özgürlüğünün prensi: Assange

Pek çok gerçeği gün yüzüne çıkaran Assange, çağdaş Don Kişot ya da anarşist bir demokrat olarak  görülebilir. Onun ABD’ye iade edilip edilmeyeceğini yakında göreceğiz, ancak aynı olay Türkiye’de yaşansaydı akıbeti ne olurdu diye sormadan da insan edemiyor. 

Avustralyalı bir sistem muhalifi bilgisayar programcısı, internet aktivisti ve gazeteci. Kurduğu “Wikileaks” adlı siteden ABD’nin Irak ve Afganistan’da işlediği suçları delillendiren binlerce belge yayınladı ve kıyamet koptu. Assange’ın yayınladıkları arasında Irak’ta dost ateşiyle ve hatta doğrudan hedef alarak sivillerin öldürülmeleri, Afganistan savaşında ABD ordusunun harcamaları,  Kenya’da yolsuzluk soruşturmaları, Guantanamo-Küba’daki ABD askeri üssündeki hapishanede mahkumlara işkence yapılması ve hatta Türkiye’den de bazı bakanların özel yazışmalarını içeren binlerce belge vardı. Özellikle 1996 ile 2010 yılları arasında tarihlenen ve dünya çapındaki 270’den fazla ABD diplomatik temsilciliğinin hazırladığı 250 binden fazla diplomatik yazışma ve Irak ve Afganistan savaşlarına ilişkin 390 binden fazla saha raporu dikkat çekiciydi. Bir sivil toplum kuruluşu niteliğindeki Wikipedia, bugüne kadar 10 milyondan fazla belge yayınladığını açıkladı.

Bilhassa ABD’nin devreye girmesiyle hakkında verilen yakalama kararından sonra Haziran 2012’de Ekvador’un Londra Büyükelçiliği’ne sığındı ve burada 2019’a kadar kaldı. 11 Nisan 2019’da Büyükelçilikten çıkarılarak gözaltına alındı. O günden beri Londra’daki Belmarsh Cezaevinde tutuluyor. Gözaltı gerekçesi “kefaletle serbest bırakılma şartlarını ihlal etmek” olarak açıklandı, zira durmayıp belge yayınlamaya ve konuşmaya devam etmişti.

“Yönetişim olarak komploculuk” başlıklı makalesinde, bilginin sızdırılması ve gizlenmesiyle hükmünü sürdüren ve halkını temsil etmeyen yönetimlerin nasıl yıkılabileceğini açıklıyordu. Hukuka aykırılıkların ve suçların devlet gücü kullanılarak üstünün örtülmesine karşı, bu bilgileri ifşa ederek bilinir hâle getirmenin meşru olduğunu savunan bir radikal demokrasi taraftarı olan Assange’ın ABD’ye iadesi 20-21 Şubat tarihlerinde Londra’da yapılan duruşmalarda tekrar ele alındı.

Esasen 2019’da İngiltere Mahkemesinde ABD’nin iade talebi reddedilmişti ancak yapılan itiraz üzerine Ocak 2021’de bölge yargıcı Vanessa Baraitser, “ağır basan” intihar riskine atıfta bulunarak Assange’ın ABD’ye gönderilmemesi gerektiğine karar vermişti. Daha sonra bu karara Adalet Yüksek Mahkemesi’nde itiraz eden ABD yetkilileri, 2022’de kararın bu mahkeme tarafından başarıyla bozulmasını sağladı.

İnsan hakları bir standart işi, bir kıyaslama işi değil. İfade özgürlüğü, aynı zamanda çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklerinden ve ifade özgürlüğü olmadan demokratik bir toplum olmaya imkan yok.

Başyargıç Lord Burnett ve Yargıç Lord Holroyde, yargıç Baraitser’in kararını Assange’ın iade edilmesi hâlinde yüksek seviyede kısıtlayıcı hapishane koşullarında tutulması riskine dayandırdığını tespit etti. Burnett, ABD tarafından verilen “yüksek güvenlikli hapishaneye göndermeme güvencesi”nin ardından, artık Assange’ın iade edilebileceğine kanaat getirdiklerini söyledi. Bugünlerde görülen duruşmada ise, Londra Yüksek Mahkemesi iade kararını ileri bir tarihe erteledi. Duruşmanın ardından Londra Yüksek Mahkemesi’nden İngiltere Başbakanlık Ofisi önüne yürüyen protestocu bir grup ise Assange’ın serbest bırakılması çağrısında bulundu. Assange’ın ABD’ye iadesine karşı çıkan göstericiler, “Assange’a özgürlük” sloganları attı. Julian Assange’ın eşi Stella Assange ise burada yaptığı açıklamada eşinin hayatının tehlikede olduğunu savunarak, “Eğer ABD’ye iade edilirse öldürülecek. Kendisine suikast planlayan ülke tarafından öldürülecek” ifadelerini kullandı.

Bir çağdaş Don Kişot ya da anarşist bir demokrat olarak  görülebilen Assange’ın iade edilip edilmeyeceğini yakında göreceğiz, ancak aynı olay Türkiye’de yaşansaydı akıbeti ne olurdu diye sormadan da insan edemiyor. En benzer hadise olarak, Can Dündar’ın MİT tırları olayıyla ilgili yargılanmasından sonra adliye çıkışı silahlı saldırıya uğraması ve akabinde Türkiye’yi terk etmesini gösterebilirim.

Assange ya da benzeri Türkiye’de olsaydı, 2010’dan beri yargı süreçleriyle örselenen ruh hâlinin geldiği nokta olarak ya intihar eder ya da faili aslında belli mercilerce hiç şüphesiz öldürülürdü. Tabii o kişi hakkında yürüyüşler yapılıp ifade özgürlüğü lehinde sloganlar da atılır mıydı diye de merak ediyorum, bir taraftan…(!)

İfade özgürlüğü, esas olarak çoğunluk için değil azınlık için var. Yalnızca lehte olduğu kabul edilen, çoğunluğun hoşuna giden veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez gibi görünen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun büyük bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de ifade özgürlüğü uygulanmak zorunda.

Türkiye’de bu konuda büyük bir kısıt altında yaşarken, çok medeni olarak görülen batı dünyasının da içinde bulunduğu bu açmaz, neden insan hakları konularında kıyaslama yapılmaması gerektiğinin de kanıtı niteliğinde. İnsan hakları bir standart işi, bir kıyaslama işi değil. İfade özgürlüğü, aynı zamanda çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklerinden ve ifade özgürlüğü olmadan demokratik bir toplum olmaya imkan yok.

Günal Kurşun
Latest posts by Günal Kurşun (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir