Yeni bir anayasa yapmak ve normalleşme

Yeni bir anayasa yapmak ve normalleşme

Bugünkü Anayasa kanımca hiç kuşkusuz çok kötü bir Anayasa ama muhtemelen AKP-MHP Cumhur ittifakı bloğunun itici güç olduğu, yine muhtemelen TBMM’ye CHP oylarıyla ama başka şapkalarla girmiş kimi milletvekillerinin destekleyeceği, bir ihtimal beyaz çoraplarını çıkarmış MHP’ye çok benzeyen İYİP içinden bazı isimlerin de desteğini alabilecek bir yeni (?) anayasa bugünkünden bile çok daha kötü bir anayasa olacaktır.

Bu yazı “Yeni Arayış’ta” yayınladığım ilk yazı oluyor, haftada bir kez ve pazartesi günleri yayınlayacağım yazıları.

Yazılarda Türkiye’nin aktüalitesi izin verdiği ölçüde çok güncel konulardan ziyade daha “kavramsal” konulara ağırlık vermek istiyorum, güncel konulara girmek durumunda kalsam bile bu konuların daha kavramsal boyutlarını elimden geldiği, müktesebatım izin verdiği ölçüde öne çıkarmayı tercih edeceğim.

Türkiye toplumunda çok yerleşik kanaatler mevcut, bu kanaatlerin azımsanmayacak bir kısmının kavramsal temelleri çok sağlam olmasa bile bu çok sağlam olmayan temeller kuşaklararası aktarılıyor ve böylece sürüp gidiyor, bu kuşaklararası aktarım süreci uzadığı ölçüde de yanlışlar ya da eksikler de daha bir konsolide oluyorlar.

Bendeniz de bu “yanlışlar, eksikler konsolidasyonunun” bilincinde bir yurttaş olarak elimden geldiğince bu yanlışlar, eksikler konsolidasyonu ile ilgileneceğim, doğrusunu söyleyeceğim gibi bir iddiam olamaz ama alternatif öneriler getirmeyi bir vazife bileceğim.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, malumunuz, Strasbourg’da bulunuyor, çok güzel bir binası da var, bir gemiyi çağrıştırıyor, Ren nehrinin bir kolunun hemen bitişiğinde bu bina ve bu ilginç binanın en güzel yanı kanımca mimarının büyük entelektüel katkısıyla gemi şeklinin burnunun yönünün nehrin akış yönünün ters yönünde olmasıdır; mimar, Mahkemenin (AİHM) insan hakları kararlarının Sözleşmeye (AİHS) taraf ülkelerdeki yerleşik değer ve algılarla ters yönde olabileceğini ima etmiş muhtemelen, çok hoş bir mimari katkı.

Önümüzdeki günlerde çok muhtemelen ülkemiz Türkiye’nin gündemine yeni bir anayasa yapma projesi gelecek ve bir süre ister istemez bu konuyu konuşacağız.

Türkiye’nin bugünkü siyasal dengelerinde bir anayasa yapması doğru mudur, bu konu da muhtemelen öncelikle tartışılacak, bendeniz de bu konuda, üstelik hukukçu formasyonu olmayan bir yurttaş olarak görüşlerimi ilgilenenlerle paylaşmak isterim doğrusu.

Anayasa kitapçığını elime alıyorum, ilk sayfalarında bu anayasanın kabul tarihinin 18 Ekim 1982 olduğu yazıyor, yani bir Kenan Evren anayasası Türkiye’nin hala en üst hukuk normunu oluşturuyor, bu durumun ülkemiz Türkiye için çok utanç verici olduğunu düşünüyorum, tam da bu nedenden siyasal gündemin en başlarında evrensel standartlarda bir anayasa yapımı olması gerektiği kanısındayım.

SİYASAL GÜNDEMİN EN BAŞLARINDA EVRENSEL STANDARTLARDA BİR ANAYASA YAPIMI OLMALI

Bugünkü Anayasa kanımca hiç kuşkusuz çok kötü bir Anayasa ama muhtemelen AKP-MHP Cumhur ittifakı bloğunun itici güç olduğu, yine muhtemelen TBMM’ye CHP oylarıyla ama başka şapkalarla girmiş kimi milletvekillerinin destekleyeceği, bir ihtimal beyaz çoraplarını çıkarmış MHP’ye çok benzeyen İYİP içinden bazı isimlerin de desteğini alabilecek bir yeni (?) anayasa bugünkünden bile çok daha kötü bir anayasa olacaktır, bu gerçeği görür gibiyim, bu nedenden de birileri bana “bugünkü siyasi dengelerde yeni bir anayasa yapımını destekler misiniz?” diye sorarsa yanıtım mutlaka olumsuz olacaktır.

Ancak, bugünkü TBMM’de ruhu ve maddeleri şekillenecek, TBMM’de kabul edilecek ya da referanduma gidecek bir anayasanın çok kötü bir anayasa olma ihtimalinin adeta yüzde yüz olması Türkiye’nin gündeminde anayasa konusunun öncelikle bulunmasına engel değildir.

Anayasa kitapçığını elime alıyorum, ilk sayfalarında bu anayasanın kabul tarihinin 18 Ekim 1982 olduğu yazıyor, yani bir Kenan Evren anayasası Türkiye’nin hala en üst hukuk normunu oluşturuyor, bu durumun ülkemiz Türkiye için çok utanç verici olduğunu düşünüyorum, tam da bu nedenden siyasal gündemin en başlarında evrensel standartlarda bir anayasa yapımı olması gerektiği kanısındayım.

Türkiye’de yurttaşlar arasında çok da belirleyici, önemli olmadığı kanısında olduğum çok sayıda nedenden bölünmeler yaşanabilmektedir; ancak, yine kanımca, bu anayasa meselesinin ve özellikle de anayasanın kabul tarihinin ülkemizde gerçek bir farklılaşmaya neden olabileceği kanısındayım, bir tarafta, kabul tarihinin 18 Ekim 1982 olduğu bir anayasa ile yönetilmekten, hadi utanç duyanlar demeyelim ama çok rahatsız olanlar, öbür tarafta da kabul tarihinin 18 Ekim 1982 tarihli olduğu bir Kenan Evren anayasa ile yönetilmekten rahatsızlık duymayanlar, bu ayırım bence gerçek bir toplumsal fay hattı olmalı, bu fay hattı bir dizi yapay fay hattına oranla çok daha gerçek bir hat ayırımı ama bu yanlışı aşma çabasının daha evrensel standartlarda bir anayasa yapma iradesi ile birlikte olursa.

Türkiye evrensel hukuk* standartlarında bir anayasa yapabilecek siyasi dengelere kavuşmadan, bunun da ne zaman ve hangi standartlarda olabileceği de ayrı bir tartışma, kanımca yeni bir anayasa yapmamalı, gelen gideni aratabilir ama o muhayyel tarihe kadar da bu konuda boş durmamak, iyi bir anayasa için beyinsel hazırlık yapmak mecburiyetindeyiz, siyasal dengeler olumlu anlamda değiştiği gün işe sıfırdan başlamamak lazım.

Dahası, Türkiye’nin içinde debelenip durduğu hukuki, ekonomik, siyasi sorunların çözümünde evrensel standartlarda bir anayasa hazırlığı yaparken kafalarda oluşturacağımız evrensel normlar yol gösterici, kolaylaştırıcı olabilecektir.

Ancak, son günlerde normalleşme kavramını kullanmayı haklı olarak tercih eden kişilerin zihin dünyalarında bu normalleşme kavramına temel teşkil edecek hangi normlarla hareket ettiklerini çok net göremiyoruz galiba; başka bir ifade ile, normalleşme iyi de normaliniz nedir diye sorabiliriz.

NORMALLEŞME İYİ DE, NORMALİMİZ NEDİR?

Norm kelimesini kullanırken bir başka konuya da gönderme yapabiliriz, son günlerde özellikle CHP üst yönetiminin kullanmayı tercih ettiği bir kavram var, normalleşme kavramı, bu normalleşme kavramı benim de çok sevdiğim bir kavram ama şunu unutmayalım ki normalleşme demek meselelere belirli, iyi tanımlanmış normlarla yaklaşmak ve bu normlar ışığında öneriler getirmek demek olmalı.

Ancak, son günlerde normalleşme kavramını kullanmayı haklı olarak tercih eden kişilerin zihin dünyalarında bu normalleşme kavramına temel teşkil edecek hangi normlarla hareket ettiklerini çok net göremiyoruz galiba; başka bir ifade ile, normalleşme iyi de normaliniz nedir diye sorabiliriz.

Seneler önce, yirmi yıl oldu galiba, ana başlığı “Normalleşme” olan, bu konuda yazdığım makaleleri derlediğim bir kitap yayınlamış idim ama kitabın alt başlığı “AB sürecinde Türkiye” idi çünkü benim normalleşme kavramına yüklediğim anlam ülkemin AB standartlarına, AB normlarına ulaşması idi, önümüzde ekonomide Maastricht, siyasette Kopenhag, hukukta da AİHM kriterleri vardı, yani normalleşme kavramımın kendimce içini doldurmuş idim, birisi bana normalleşmeden ne anlıyorsun diye sorsa, yanıtlarım, normlarım (AB normları) hazırdı.

Bugün normalleşme kavramını, tekraren ifade ediyorum, haklı olarak tercih edenlerin bu kavramın içini hangi normlarla doldurdukları en azından bendenizin kafasında çok netleşmedi henüz.

Söz buraya gelmiş iken küçük bir öneride de bulunabilirim; CHP’nin normalleşme kavramını tercihi çok önemli ve olumlu zira Türkiye ekonomisinin de, hukukunun da, siyasetinin de, hatta, kavram olarak biraz tuhaf kaçabilir ama sosyolojisinin de çok büyük ölçüde normalleşmeye ihtiyacı var.

Evet, sosyolojisinin de normalleşmeye ihtiyacı var Türkiye’nin, bu kadar yaygın kadın cinayetlerinin, kadın dövmenin, yaygınlığı konusunda rivayetin muhtelif olduğu ensest felaketinin, eline güç ve dolayısıyla para geçenin hemen görgüsüzce ıstakoz tabağının başına geçmesinin yaygınlığı çok vahim bir sosyolojik anormallik değil de nedir diye düşünüyorum.

Türkiye’nin ekonomide, hukukta, siyasette normlara ihtiyacı var ve bu normları bizim tek başına üretmemize çok da fazla ihtiyacımız yok, AB normları Türkiye’yi en kolay ve en çabuk normalleştirmeye aday normlar; sosyolojide de biraz daha fazla karşılıklı saygı, görgü ve sevgiye ihtiyacımız var ama bunun olabilmesi de AB normlarının desteğiyle ekonomide, hukukta, siyasette normalleşmeye bağlı muhtemelen.

Önümüzdeki haftalarda da yeni bir anayasa ve buna bağlı olarak normalleşmeyi yani tercih edilecek normları tartışmaya devem etmek arzusundayım.

Hoş bulduk.

*Evrensel hukuk dünyanın her köşesinde geçerli bir hukuk sistemi demek değil, evrensel hukuk, mesela bu yazının önünüze geleceği 20 Mayıs 2024 tarihinde dünyada özgürlükler bazında en ileri hukuk noktası, coğrafyası anlamına bir kavram.

Eser Karakaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir