Aristoteles’te demokrasi, oligarşi ve tiranlık üzerine – 1

Aristoteles’te demokrasi, oligarşi ve tiranlık üzerine – 1

Bütünlüğü içinde okunduğunda şu görülecektir: Aristoteles, ortak çıkara göre yönetmek için yönetenlerin erdemli olması gerektiğini savunmaktadır. Monarşide yöneten tek kişi erdemli olduğundan monarşi en iyi yönetim biçimidir. Ama eğer erdemli olan birkaç kişi varsa ne olacaktır? Aristoteles’in cevabı kesindir: Mademki erdemle yönetmek asıldır, erdemli çok sayıda kişinin yönetimi erdemli tek kişinin yönetiminden daha iyidir

Büyük Filozof” Aristoteles’in çok sayıda eserinin hem kendi çağını hem de günümüzü aydınlatabilmesi; söylediklerinin, günümüzün kimi siyasal olaylarını neredeyse tümüyle açıklama gücünde olması hayranlık uyandırıyor.

Yazmasının amacı yaşadığı dönemin demokrasisini çöküşten kurtarmak; ama kurtaramamış. Ne var ki o gün yazdıkları günümüze uyarlandığında sonuçlar büyüleyici gerçekten.

Öncelikle Aristoteles bütünlüğü içinde okunmadığında yanlış anlaşılmaya ya da yanlış sonuç çıkarmaya olanak veren karmaşık bir filozof; çok kolaylıkla “çelişkili” damgasını yiyebiliyor. Ama eserler bütünlüğü içinde okununca çelişkiler kayboluyor ve yanlış sonuç üretme olasılığı ortadan kalkıyor.

Felsefi konularda yazdıklarını geçiyorum; sadece devlet ve demokrasi ile ilgili olarak söylediklerine odaklanacağım.

Aristoteles yönetim biçimlerini amaçlarına göre “ortak çıkarı gözeten iyi yönetimler” – “kişisel çıkarı gözeten kötü yönetimler” olarak ikiye ve bunların her birini de kendi içlerinde yöneticilerin sayısına göre üçe ayırmaktadır:

Tek kişinin ortak çıkara göre yönetimi monarşi,

Tek kişinin kişisel çıkara göre yönetimi tiranlık,

Az sayıda kişinin ortak çıkara göre yönetimi aristokrasi,

Az sayıda kişinin kişisel çıkara göre yönetimi oligarşi,

Çok sayıda kişinin ortak çıkara göre yönetimi politeia,

Çok sayıda kişinin kişisel çıkara göre yönetimi demokrasi.

Burada dikkat çeken nokta demokrasinin ortak çıkarı gözetmediğinde kötü yönetimler grubu içinde yer almasıdır. Bu düşünce Aristoteles’e özgü de değil. Örneğin Platon yasasız demokrasiyi kötü yönetimler içinde sayarken, Polybios kötü demokrasiye oklokrasi adını vermiş.

ARİSTOTELES, PLATON, POLYBİOS VE KÖTÜ YÖNETİM

Burada dikkat çeken nokta demokrasinin ortak çıkarı gözetmediğinde kötü yönetimler grubu içinde yer almasıdır. Bu düşünce Aristoteles’e özgü de değil. Örneğin Platon yasasız demokrasiyi kötü yönetimler içinde sayarken, Polybios kötü demokrasiye oklokrasi adını vermiş.

Demek ki demokrasi mutlaka iyi bir yönetim olmak zorunda değil: Yasaya dayanmayan demokrasi kötü yönetim biçimlerinden biridir!

Aristoteles’in yönetim biçimleri sınıflandırması ayrıntılarına girildiğinde son derece karmaşık gibi görünür. Ama metinler bütünlüğü içinde okunup mantık örgüsü kavrandığında karmaşıklık kaybolur.

Misal…“Monarşi yönetim biçimleri içinde en iyisidir” diyor.

Bunu gören muhterem yazar daha fazla ilerleme gereği duymadan “Aristoteles’in yönetim biçimleri içindeki tercihi açıkça monarşidir” deyip Aristoteles’i monarşi savunucusu yapıyor.

Okumasını biraz derinleştirince az ileride şu cümleyi görüyor:

Yönetim biçimleri içinde en iyisi aristokrasidir.”

Muhterem yazar hemen buluşunu kaleme alıyor:

Aristoteles çelişkili bir yazardır, çünkü eserinin bir yerinde monarşinin en iyi yönetim biçimi olduğunu söylerken başka bir yerinde aristokrasiyi savunmuştur.

Hayır muhterem yazar, bir çelişki yok. Bir çelişki olmadığını anlaman için Aristoteles’i bütünlüğü içinde okuman gerekirdi. Ama sen de haklısın, zamanın yok; yükselme ve performans için eser yetiştireceksin daha; bilimsel bilgi ulaşılması gereken temel hedef olmaktan çıkarılınca sen de mesleğini icra etmenin yollarını bulacaksın.

Bütünlüğü içinde okunduğunda şu görülecektir: Aristoteles, ortak çıkara göre yönetmek için yönetenlerin erdemli olması gerektiğini savunmaktadır. Monarşide yöneten tek kişi erdemli olduğundan monarşi en iyi yönetim biçimidir.

Ama eğer erdemli olan birkaç kişi varsa ne olacaktır? Aristoteles’in cevabı kesindir: Mademki erdemle yönetmek asıldır, erdemli çok sayıda kişinin yönetimi erdemli tek kişinin yönetiminden daha iyidir. Ama erdemli insan bulmak zordur. Bu yüzden de monarşi, zorunluluktan dolayı en iyi yönetimdir.

Erdemli birden çok kişi bulunsaydı, monarşi karşısında aristokrasi kesinlikle tercih edilirdi.

Ama bu kadar erdemli kişi nerdeeeee…? Keşke olsaydı… Olmayınca mecburen monarşiyle idare edeceğiz.

Dolayısıyla Aristoteles’in “Monarşi yönetim biçimleri içinde en iyisidir” cümlesini “erdemli birden fazla kişi bulunmadığından monarşi yönetim biçimleri içinde en iyisidir” biçiminde tamamlamak gerekir.

Bunu ben mi uyduruyorum?

Hayır. İşte bu konuda Aristoteles’in kendi söyledikleri:

Hepsi iyi insanlardan oluşan çok sayıda kişinin yönetimini Aristokrasi ve tek kişinin yönetimini krallık olarak adlandıracak olursak… erdem bakımından birbirine eşit belli sayıda iyi insanın bulunabilir olması koşuluyla, Aristokrasi devletler için monarşiden daha iyi olacaktır.

Şimdi Aristoteles’in açıkça sormadığı, ama yazdıklarının tümü gözönünde bulundurulduğunda üstü örtük biçimde sorduğu soruyu soralım:

Toplumda yaşayan bütün insanlar erdemli olsaydı, demokrasi de aristokrasiden daha iyi bir yönetim biçimi olur muydu?”

Aristoteles’in bu soruya vereceği cevap şöyledir: “Evet olurdu, ama olması imkânsızdır.”

Aristoteles, bu konuda kendisinden yaklaşık 2000 yıl sonra yaşayan Jean Jacques Rousseau’dan çok daha gerçekçidir. Rousseau, demokraside kendi kendini yöneten halkın erdemli olabileceğini varsaymaktadır. Aristoteles bunu bir olasılık olarak bile değerlendirmeye almamaktadır. Ama “erdemli halk” formülü tümüyle dışlanmış da değildir; gerçekçiliğine uygun biçimde bunu başka kavramlarla ikame edecektir.

O zaman şimdiye kadar söylenenlerden şu sonuca ulaşabiliriz: Halkın tümünün erdemli olması olanağı bulunmadığından halkın ortak çıkara dayalı yönetimi sözkonusu olmaz; az sayıda erdemli kişi bulunamayacağından aristokrasi de mümkün olmaz. Bu durumda monarşi elimizde en iyi yönetim biçimi olarak kalmış görünmektedir.

Ama monarşi var mı? Etrafımıza baktığımızda tarihte örnekleri olsa da, günümüzde monarşileri de göremiyoruz diyor Aristoteles (kendi dönemi için kuşkusuz).

Peki gözlemlediğimizde etrafımızda en çok hangi tür yönetimleri görüyoruz?

Aynı zamanda bir tıp doktoru olan Aristoteles, biyolojide çok sayıda gözlem yapmakla yetinmemiş, sosyal bilimler alanında gözlemler yapmıştır. Devletlere ilişkin yaptığı gözlemler sonunda şu sonuca ulaşmıştır:

Ya yoksullar zenginleri yönetmektedir ya da zenginler yoksulları yönetmektedir. Yoksullar zenginleri yönetiyorsa demokrasi, zenginler yoksulları yönetiyorsa oligarşi vardır. Hem demokrasi, hem de oligarşi kötüdür. Çünkü demokraside yoksullar zenginleri ezer; oligarşide zenginler yoksulları ezer.

Dolayısıyla etrafımızda en çok gördüğümüz yönetim biçimleri olan oligarşi de demokrasi de sorunludur. Ama bundan daha kötüsü de var:

Oligarşi ve demokrasinin kötü yönlerinin karışımıyla bir yönetim oluşursa, yönetim biçimleri içinde en kötüsü olan tiranlık doğar.

Özetle söylemek gerekirse tiranlık;

Zenginliğe, lükse dayanması ve halka karşı olması yönünden oligarşiye;

Zenginliğe, lükse dayanması ve soylulara karşı olması yönünden demokrasiye benzer.

Ayrıca iki kötü yönetim biçiminin kötü olmalarına yol açan öğeleri içinde birleştirdiğinden en kötü yönetim biçimidir.

Peki tiranlık nasıl ortaya çıkar?

Zenginlerin baskısından bıkan halk bu baskından kurtulmak için birini destekleyip iktidara getirirse, iktidara gelen bu kişi kendi çıkarları, kendi zenginliği ve lüks tutkusu için hem halkı, hem de zenginleri ezmeye başlar. Böylece demokrasi ve oligarşide ya zenginler ya da yoksullardan biri ezilirken, tiranlıkta her ikisi birden ezilmeye başlar.

Tiran hem halkın düşmanı, hem de soyluların düşmanıdır; tiranın düşündüğü kendi zenginliği, lüksü ve çıkarıdır.

Halk tiranı başa getirmekle yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur. Tiranlık hem en kötü yönetim biçimidir, hem de baskıyla ayakta kalmasından dolayı en kısa ömürlü yönetim biçimidir. Ama ömrünü uzatmak için çeşitli geleneksel yöntemler kullanır. 

TİRANLIK ÖMRÜNÜ UZATMAK İÇİN GELENEKSEL YÖNTEMLER KULLANIR

Halk tiranı başa getirmekle yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur.

Tiranlık hem en kötü yönetim biçimidir, hem de baskıyla ayakta kalmasından dolayı en kısa ömürlü yönetim biçimidir. Ama ömrünü uzatmak için çeşitli geleneksel yöntemler kullanır. Bu yöntemler, (1) halkı önemsizleştir, (2) tepeleri biç, (3) böl-yönet taktikleridir.

İlk olarak tiranlıkta halk aşağılanmalı ve önemsizleştirilmelidir, çünkü alçak ruhlu insanların hiç kimseye karşı kumpas kurma yetenekleri yoktur. Halk ne kadar cahil bırakılırsa, bilimsel eğitimin dışında tutulursa, hurafelerle donatılırsa, sadakayla yaşamaya alıştırılır, yoksulluğu kronik hale dönüştürülürse o kadar bağımlı hale gelir. Tiranı devirme gücü ve isteği olmaz.

İkinci olarak halkın çeşitli kesimleri arasına nifak tohumları ekilmeli ve halk kutuplara ayrıştırılmalıdır. Farklı kesimler arasında karşılıklı bir güven duygusu oluşmadığı sürece tiranı devirmek olanaksızdır ve bu yüzden tiran halkı kutuplara ayırmanın yollarını bulunmalıdır. Halk çeşitli kimlikler üzerinde kutuplara bölündüğünde kutuplardan her biri diğerini düşmanı olarak görür ve tiranla uğraşmak yerine birbiriyle uğraşır.

Üçüncü olarak tepeler biçilmelidir, çünkü tepede olanlar tiranın rakipleridir. Güçsüz uyrukların tirana karşı gelme yetenekleri olmadığından tehdit oluşturmazlar ama üstte olan güçlü uyruklar tirana tehdit oluştururlar. Bu yüzden tiran üstte olanları biçmeli ve yürekli insanları ölüme göndermelidir. Tiranların birlikte yola çıktığı dostları, onun eşiti ve üstünde olanlar sürekli olarak onu devirme arayışında olacaklardır. Bu nedenle tiran sofrasına kendisini devirme amacı taşıyan rakipleri değil, sadece düşman olduğunu bildiği yabancıları çağıracaktır.

Aristoteles bu yöntemleri neden incelemektedir?

Kimileri Aristoteles’in bu yazdıklarına bakarak onu Machiavelli’inin öncüsü saymışlardır. “Amaca giden her yol mübahtır” ilkesinin sahibi Machiavelli[i] prense iktidarı ele geçirmesi için tavsiyelerde bulunmakta ve bu amaç için yalan söylemek dâhil her yolu deneyebileceğini öğütlemektedir. Acaba Aristoteles’in de benzer bir amacı mı vardır?

Kesinlikle hayır!

Aristoteles’in tiranlığı bir iktidar biçimi olarak savunmak gibi bir amacı kesinlikle yoktur. Tiranlık hakkında söylediklerine bakıldığında bu yönetim biçiminden kaçınmak gerektiğini öğütlediği görülebilir. Bu incelemeleri tam da tiranlıktan kaçınmak için yapmaktadır. 

ARİSTOTELES TİRANLIKTAN KAÇINMAYI ÖĞÜTLER

Aristoteles’in tiranlığı bir iktidar biçimi olarak savunmak gibi bir amacı kesinlikle yoktur. Tiranlık hakkında söylediklerine bakıldığında bu yönetim biçiminden kaçınmak gerektiğini öğütlediği görülebilir. Bu incelemeleri tam da tiranlıktan kaçınmak için yapmaktadır.

Bir başka anlatımla en çok gözlemlenen yönetim biçimleri olan oligarşilere ve demokrasilere tehlike uyarısı yapmaktadır. Onlara, eğer bu tür hatalar yapılırsa ve başa gelen kişi eğer bu tür işleri yaparsa tiranlık altında yaşamaya mahkûm olunacağı uyarısını yapmaktadır.

Dolayısıyla Aristoteles’e göre bir toplumda tek kişi yönetimi kurulmuşsa ve bu tek kişi halkı cehalete itiyorsa, toplumu kutuplaştırıyorsa, yakınındakileri tasfiye ediyorsa orada bir tiranlık rejimi kurulduğunun farkında olunmalıdır.

Bu rejim yönetim biçimlerinin en kötüsüdür ve kullandığı bu yöntemler ömrünü bir miktar uzatsa bile tiranlık rejimler içinde en kısa ömürlü rejimdir.

Aristoteles bir tiranlık kurulmuşsa, tirana bir krala benzeyerek kötülüklerden bir miktar da olsa kurtulabileceği tavsiyesinde de bulunur. Tiranlık kaçınılmazsa, tiranın bir kral niteliğinde olması ya da öyle görünmesi tavsiye edilir.

O zaman monarşideki kral ile tiranlıktaki tiranın farkı nedir?

Yönetim biçimleri içinde en iyisi olan monarşi, tek kişinin, uyrukların çıkarlarını gözeterek yönetmesiyken, yönetim biçimleri içinde en kötüsü olan tiranlık, tek kişinin, kendi çıkarını gözeterek yönetimidir.

Bir insan kendi kendisine yeterli olmadığı ve bütün iyi şeylerde uyruklarını aşmadığı takdirde kral olamaz; oysa tiran yetersiz olduğundan halk üzerinde baskıyla komplekslerini giderir.

Kral liyakatlidir ve liyakat ilkesinin olmasına önem verir; oysa tiran liyakatsizdir ve yönetmeye en elverişli kişiler olduklarından liyakatsiz yöneticiler seçer; liyakatsizliği besler.

Kral başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağından kendi çıkarının peşinden koşmayacak ama uyruklarının çıkarlarının peşinde olacaktır; oysa tiran yetersiz olduğundan giderek zenginleşmeye ve daha fazla güç elde etmeye çalışacaktır.

Kral mal sahiplerinin mülkiyetlerinin adaletsizliğe maruz kalmaması ve halkın aşağılanmaması için bir koruyucu olmayı amaçlayan kişidir; oysa tiran halkı yoksullaştırmaya ve güçsüz bırakmaya; kendisi orantısız bir güç elde etmeye çalışan bir bencildir.

Kral, dışarıdan gelen koruyucular tarafından korunan tiranın aksine yurttaşlar tarafından korunacaktır; kral halk tarafından sevildiğinden halkın arasında elini kolunu sallayarak gezecektir; çünkü yurttaşlar bir baba gibi davranan kralın en iyi koruyucusudur oysa tiran sevilmediğinden yabancılardan oluşan bir koruma ordusu olmadan sokağa çıkamaz.

Dolayısıyla tiran krala benzemeye çalışarak baskıcı yönetimini biraz esnetebilir ve bir miktar rıza üretebilir.

Ancak Aristoteles hiçbir şekilde tiranlık yönetimini öğütlememekte ve bu incelemeyi demokrasi ve oligarşilere tehlikeye işaret etmek için yapmaktadır.

Aristoteles demokrasi ve oligarşilere, eğer iyi yönetim olmaya yönelmezseniz tiranlık sizi bekliyor mesajı verir. Tiranlığın belirtilerini de ayıca ortaya koyarak, yönetimlerin kendilerini tanımalarına yardımcı olur.

Peki Aristoteles’in tek ya da asıl amacı bu mudur?

Hayır. Aslında bütün bunlar gerçekleştirilebilir en iyi yönetim nasıl bir yönetimdir sorusunun cevabını vermeye yönelik hazırlık çalışmalarıdır.

Ancak bu sorunun cevabı bir hayli uzun ve bundan sonrası okuyucuyu sıkabilir.

Bu nedenle bir sonraki yazıda gerçekleştirilebilir en iyi yönetimin formüllerini konuşacağız.

Not 1. Daha önce yarı bıraktığım iki yazı daha var ve onların da devamı gelecek. Ama bu yazının devamı ardışık yazıda.

Not 2. Bu yazının kaynakçası, sonraki yazı için de geçerlidir.

 


[i] Machiavelli’ye de haksızlık etmemek gerekir: Machiavelli için amaca giden her yolun mübah olması için amacın kendisinin meşru bir amaç olması gerekir. Amaçtan bağımsız olarak amaca giden her yolun mübah olduğu düşüncesi, sadece sahtekar politikacıların işidir ve Machiavelli bu tür sahtekar politikacıların şiddetle karşısındadır.

Kullanılan temel kaynaklar: Aristotle. The Complete Works of Aristotle. 6. Düzenleyen: Jonathan Barnes. Princeton: Bollingen Series, 1995. Şenel, Alaeddin. Siyasal Düşünceler Tarihi: tarihöncesinde ilkçağda ortaçağda ve yeniçağda toplum ve siyasal düşünüş. Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, 1982; Akın, İlhan. Devlet Doktrinleri. 3. İstanbul: Beta, 2016; Ağaoğulları, Mehmet Ali. Kent Devletinden İmparatorluğa. Ankara: İmge Yayınevi, 1994; Copleston, Frederick. Aristoteles. Çeviren Aziz Yardımlı. İstanbul: İdea, 1986; Göze, Ayferi. Siyasal Düşünceler ve Yönetimler. 17. İstanbul: Beta, 2017; Ross, W. D. Aristoteles. 3. Çeviren Ahmet Arslan. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2017; Toker, Metin. Bir Diktatörün İktidar Yolu, Ankara: Rüzgarlı Matbaası, 1963; Tunaya, Tarık Zafer. Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, İstanbul: Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları, 1982.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir