Yüzyıllık Cumhuriyet

Yüzyıllık Cumhuriyet

Anayasamızda, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” yazar. İşte esas anlaşılması gereken bu cümlenin geleceğimizin en önemli teminatı olduğudur.

Tam yüz yıl önce imkânsızı başaran bir Mustafa Kemal önderliğinde umut dolu ideallerle kurulan cumhuriyet rejimimizin yıldönümünü bu kadar buruk kutlayacağımızı düşünemezdik. Yıllar içinde sanayide, eğitimde, altyapıda ve hemen hemen her dalda elbette güzel adımlar atıldı. 2022 Dünya Bankası verilerine göre Türkiye 906 milyar dolar üretim büyüklüğü ile dünyanın en büyük on dokuzuncu ülkesi. Ancak ekonomik büyüklüğümüz ve altyapı sistemimiz dışında kalan pek çok kurumumuz sıralamada bizden daha alt sıralarda yer alan İsveç, İsviçre, Norveç, Belçika, İrlanda gibi ülkelerle kıyaslanamayacak kadar kötü. Kurumlarımıza neler oldu? Üzerinde tartışmayacağımız konularda bile eski hesaplara dönmek, ekonomik yıkıntılarını 1950’li yılların ortalarına kadar taşıdığımız Osmanlı Devleti’ne öykünen, o günleri “altın çağlar”mış gibi hatırlayan, toplumu bir Osmanlı toplumuna dönüştürme hayalleri kuran ve bu hayallere her gün küçük adımlarla yaklaşan bir iktidar var. Ve fillerin altında ezilen çimen misali bu uygulamalardan memnun olmayan ancak itirazlarının siyasi temsil imkânını da bir türlü bulamayan seçmen kitlesinin %48’ini oluşturan mutsuzlar toplumun diğer bir hattını oluşturuyor.

2022 verilerine göre çalışanların yaklaşık %63’ü asgari ücrete mahkûm. Yaklaşık 14 milyon emekli 7500 lira emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyor. Son yapılan TÜİK Hanehalkı Gelir Anketi araştırma sonuçlarına göre; en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip %20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak %48,0’a çıkarken, en düşük gelire sahip %20’lik grubun aldığı pay, 0,1 puan azalarak %6,0 oldu. Gini katsayısı da 0,415 olarak tahmin edildi. Yani daha çok üreten ancak bunu sadece mutlu bir azınlıkla paylaşan, kadınların iş gücüne katılından OECD ülkelerinin fersah fersah gerisinde kalan bir cumhuriyet. Kek her yıl biraz daha büyüse de dilimlerin en iri parçaları mutlu bir azınlığa gidiyor, kalabalıklar ise kırıntıları paylaşmak zorunda.

Sıralı %20’lik gruplar itibarıyla yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı (%), 2013-2022

TÜİK: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2022-49745

Geliri arttırmak için okuyup üniversiteye gitmek isteyenler de mezun olduklarında işsizlik riskiyle karşı karşıya. Bugün Türkiye’de 208 üniversite var. 2022-2023 eğitim öğretim yılında toplam 6.950.142 öğrencinin 6.204.078’i devlet üniversitelerinde, 735.433’ü vakıf üniversitelerinde, 10.631’i vakıf meslek yüksekokullarında öğrenim görüyor. Ancak üniversite diploması iş piyasasın için bir garanti değil. Birkaç üniversite hariç diğer üniversitelerin akademik kadroları ve uluslararası yayınları dünya sıralamalarında dahi gözükmüyor. 2022 yılında TÜİK’in açıkladığı işgücü istatistiklerine göre, yükseköğretim mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 11,3 oldu. TÜİK’in 11 Eylül 2023 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı, 2023 yılı Temmuz ayında yüzde 9,7 seviyesinde gerçekleşti. İşgücü 34 milyon 962 bin kişi, işgücüne katılım oranı ise yüzde 53,4 olarak gerçekleşti. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı da yüzde 9,4; geniş tanımlı işsizlik yüzde 23,5; genç işsizlik oranı da yüzde 18,3 olarak ölçüldü. Dört yıl büyük fedakarlıklarla üniversite okumak ve üniversite diplomasını elde etmek iyi bir iş ve gelir için garanti değil. Kadının iş gücüne katılım oranı ise %36 ile OECD ortalamalarının çok çok altında.

2017 referandumu ile cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle Türkiye Cumhuriyeti sadece onlarca yıldır çözmeye uğraştığı kalkınma ve gelişme odaklı yapısal problemlerle değil, temellerini sarsan, kimi yerde çökerten daha temel kurumsal sancılara uyandı.

Satın alma gücünün düşmesi, gelir yetersizliği milyonları kredi kartı harcamalarına yönlendirdi. Ancak borçlar ödenemeyince icralar patladı. 2023 yılının ilk sekiz ayında icra dairelere gelen dosya sayısı yüzde 59 artışla 8 milyon 947 bin oldu. Ağustos ayı itibarıyla UYAP üzerinden açılan ve icra dairelerinde derdest bulunan dosya sayısı ise 21 milyon 783 bin. 1 Ocak-18 Ağustos 2023 tarihleri arasında icra dairelerine gelen yeni dosya sayısının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 oranında arttı. 26 Ekim’de Merkez Bankası’nın faizi 500 baz puan arttırması kredi kartı akdi faizlerinin aylık %3,71’e çıkmasına yol açtı. Bu son gelişme kredi kartı borçlarının sadece minimumunu ödeyen milyonlarca kişiye ek faiz maliyeti ve borçları çevirme zorluğu yaratacağı kesin.

Yüksek enflasyon relatif fiyatları, beklentileri ve makroekonomik göstergeleri bozarken halkın alım gücünü düşürüyor, gelecek umutlarını söndürüyor. Bu ortam risk iştahını ve ekonomide “miyopluk” dediğimiz çok kısa vadeye odaklanmayı teşvik ediyor. Kısa vadede şans oyunları, yasal ve yasadışı bahis, hatta küçük çaplı dolandırıcılık, kısa yoldan köşeyi dönme yöntemlerini arttırıyor. 2021 yılına göre 2022’de hırsızlık suçları %30, uyuşturucu bağlantılı suçlar %25, dolandırıcılık ise %41 artış göstermiş.

Alım gücü düşük, eğitim düzeyi uluslararası ortalamalarının çok altında, yabancı dil konusunda pratik sorunları yaşayan iş gücü, kaybolan orta sınıf, sadece ay sonunu getirebilmeye odaklanmış, kredi kartı borcunu borçla çevirmeye çalışan milyonlar, makro ekonomideki pek çok dengesizlikle boğuşadursunlar… Ama asıl tehlike temelinden sarsılan kurumlar: adalet sistemi, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi (nedeni, arkadaki karışık ilişkiler, aydınlatılamayan pek çok soru ile birlikte hala bilinmiyor) bize felaketin gelişinin habercisiydi. 2017 referandumu ile cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle Türkiye Cumhuriyeti sadece onlarca yıldır çözmeye uğraştığı kalkınma ve gelişme odaklı yapısal problemlerle değil, temellerini sarsan, kimi yerde çökerten daha temel kurumsal sancılara uyandı.

Üzerinde tartışmayacağımız konularda bile eski hesaplara dönmek, ekonomik yıkıntılarını 1950’li yılların ortalarına kadar taşıdığımız Osmanlı Devleti’ne öykünen, o günleri altın çağlar”mış gibi hatırlayan, toplumu bir Osmanlı toplumuna dönüştürme hayalleri kuran ve bu hayallere her gün küçük adımlarla yaklaşan bir iktidar var.

GELECEĞİN TEMİNATI: DEMOKRATİK, LÂİK VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ

Bugün aslında iş gücü piyasasının esnekliğini arttıracak, şirketlerin inovasyon ve yenilikçi hamlelerini destekleyecek yapısal reformları yapmadan önce sarsılmış ve yara almış sosyal sermayeyi, toplumun devletle olan kontratını yeniden gözden geçirmek gerekecek. Elbette iktidar da bunu istiyor ve bunun için de anayasa değişikliği konusunu pek yakında gündeme getirecek. Sarsılan temellerin tamamen yıkılması anlamına geleceğinden endişe duyulan bu yeni anayasa yüz yıl önce çıkılan ve varılmak istenen ancak bir türlü ulaşılamayan Batı ile tüm bağların kesilmesi ile de sonuçlanabilir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, kararların daha hızlı alınması, Türkiye’nin daha hızlı kalkınması için gerekli olduğu iddia edilmişti. Bu yüzden rejim değişikliğinde ısrar edilmişti. Hepimiz için en iyi sistemin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olduğundan şüphe edilmemeliydi. Ancak, geniş yetkilerle donatılmış iktidarın ve etrafındaki atanmış danışman aygıtının, cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle bir anda daha demokratik ve refah arttırıcı bir güce kavuşması da zaten beklenemezdi. Çünkü “Süper Cumhurbaşkanı”nın yetkilerinin neler olacağı aslında çok önceden tahmin edilebilirdi. 2011 yılında çıkarılan 643 sayılı KHK ile ile o güne dek kurulmuş çok sayıda bağımsız idari kuruluş, yasalarında “mali” ve “idari” bakımdan “özerk” ve “bağımsız” oldukları yazılmış olsa da ilgili ya da ilişkili oldukları bakanlıklara bağlandı. Böylece yetkiler doğrudan iktidara devredilerek ekonomide milyonlarca insanın hayatıyla ilgili kararlarda az sayıda siyasetçi ve bürokratın rolleri arttırılmış oldu.[1] Daha sonra bu yetkilerin tümü Cumhurbaşkanına ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine bırakıldı. İşte bu keyfiyet rejimidir 2021 Eylül’ünde bütün dünya faiz arttırırken faiz indirime gidilmesi kararına onay veren, iki yıl içinde ülkede yaşayan halkı kirasını ödeyemez, ev sahibi olamaz, evine haftada bir kilo et alamaz hale getiren asıl sebep.

Yetkilerin tek elde toplanması 2023 Türkiye’sinin sosyal dokusunu da bozmuştur. Bugün işte bu sebepten Cumhuriyetimizin 100. yılına içimiz buruk giriyoruz. Bugün şık kıyafetler, güzel müzikler eşliğinde kutlanan Cumhuriyet baloları aslında toplumun nasıl kutuplaştığının da bir göstergesidir. Bu önemli yüzyıl dönümü ve beraberinde düzenlenen tüm organizasyonlar, bu tarihi günü kutlamakla geçiştirmek arasında ayrışan iki kutuplu topluma da bir ayna tutmuş oldu. Dini kuralların iş, eğitim ve siyasetin içine sirayet etmemesinin garantisi olarak anayasamıza giren laiklik ilkesini yanlış yorumlamakta ısrar eden, en başından beri laikliği din düşmanlığı olarak kabul eden görüşün iktidara gelmesiyle değişim zaten 2004’te başlamıştı.

Öncelikle eğitim sisteminin bilimsel ve laik çerçeveden çekilmesi, ilk, orta ve lise eğitiminde sanat, spor, felsefe ve eleştirel düşünce derslerinin müfredattan yıllar içerisinde kaldırılarak yerlerine din derslerinin kademeli olarak konması, devlet orta okul ve liselerin imam hatip okullarına dönüştürülmesi, tarikat ve cemaatlere kol kanat gerilerek eğitim sisteminde onlardan da hizmet icrası beklenmesi yaklaşık yirmi yılda dipten ilerleyen bir dalgaydı. Hiçbir şey bir anda olmadı. Ancak şimdi parçaları birbirine eklemekte ve anayasa değişikliğinin sebebini anlamakta fayda var.

Bugün ekonomik gelişme ve kalkınma önünde en büyük engel gibi gözüken enflasyon, işsizlik, ekonomik büyüme, milli gelirin % 5’i civarında seyreden cari açık, çevrilmesi gereken özel sektör ve kamu borçları, yüksek teknoloji ürünleri ihracatımızın toplam ihracatımızdaki oranının % 3 civarında olması, yeterli yabancı sermaye çekememek gibi problemlerin çoğu yapısal, kronik problemlerdir. Bu sorunların üstesinden gelebilmek için öncelikle kurumlarımızın nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda ortak bir mutabakata varmak gerekmektedir. Haziran 2023 seçimlerini kazanmış olmak anayasanın temel kolonlarının kesilip kaldırılması yetkisini iktidara vermemiştir. Anayasamızda, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” yazar. İşte esas anlaşılması gereken bu cümlenin geleceğimizin en önemli teminatı olduğudur.

 

Aylin Seçkin Georges, Prof. Dr., Prof. Dr., Ottawa Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi

[1] https://ahvalnews.com/tr/cumhurbaskanligi-hukumet-sistemi/erdogan-iktidarinin-oyunlari-kolay-bitmez-erol-katircioglu


Sitemizin açılışında ilk dosya konusunu “100. Yılında Cumhuriyet” olarak belirledik.
Bu yazı 100. Yılında Cumhuriyet Dosyası‘nda yayımlanmıştır.
Dosyanın diğer yazıları için buraya tıklayınız.

Aylin Seçkin
Latest posts by Aylin Seçkin (see all)

One thought on “Yüzyıllık Cumhuriyet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir