İktidarın (Erdoğan’ın?) oyunu

İktidarın (Erdoğan’ın?) oyunu

Bugün gelinen nokta ve nasıl içinden çıkılacağı mutlaka bir yerlerde yazıyordur. Bazıları Nutuk’tan bazıları Fransız Rezistans hareketinden ilham alabilir. Hepimiz hala o kurtarıcı kahramanın geleceğine inanmak istiyoruz.  Ancak o kahramanın aslında her birimizin içinde saklı olduğunu anladığımız anda kurtulacağız. Godot’yu beklemeyi bıraktığımız anda.

Bir süredir toplumun önemli bir kesimi kendini çok kötü bir sosyal tuzağın içinde hapsolmuş gibi hissediyor. Normal bir ülkede sosyal tuzaklardan kaçınmamıza yardımcı olabilecek tuzak kovucu sigorta sistemleri vardır. Devlet denetleme mekanizmalarının başında Meclis, varsa Senato, Anayasa Mahkemesi, muhalefet partileri, basın, üniversiteler, sivil toplum örgütleri gelir. Bugün Türkiye’de Senato olmasa da acaba diğerleri ne kadar var? Sistemin dengesinin nöbetçisi olması beklenen bahsi geçen diğer kurumlar varlar ama aslında yoklar. Cılız bir etkileri var, şeklen varlar ancak hiçbir kayda değer rolleri yok. Bir şeyler yapmak isteyecek olanlar da maalesef susturuluyor, kuşatılıyor; kolluk ve yargı da iktidarın çizgisinde hareket ediyor.

Bunu ispatlayacak sayısız gazete haberi bulunabilir. Tevatür değil, gerçekler bunlar. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri yıllardır sessiz direniş sürdürüyorlar. Hukuk Fakültesi açıldı, gereksiz bir kadrolaşma ile akademik kalitesine müdahale edildi. Dayatma rektörler, dekanlarla zapturapt altına alınmış bir akademi, üç maymunu oynayan ana televizyon kanalları, pembe tablo çizen iktidar, korkunç bir ekonomik enkaz ve lime lime olmuş kurumlarla bu ülke acaba nereye koşuyor? Enflasyonla mücadele edilemiyor çünkü öyle bir irade, istek, niyet yok. Tasarruf bizlerden bekleniyor. Tasarruf edelim, çok talep etmeyelim, Türk lirasına güvenip her gün zarar edelim ama vergimizi düzenli verelim, itiraz etmeyelim, altın madeni faciası, deprem, olabilir üzülüp unutalım, hep seçimlerde birilerini seçelim, oyunbozan olmayalım isteniyor. Sokaklara çıkmayalım, yürümeyelim, iktidarı, muhalefeti ve bizi yöneten ayrıcalıklı sınıfı sorgulamayalım, onlara yine yeniden oy verelim, bir defa daha onları seçelim.

Sahipsiz, çaresiz, karın tokluğuna çalışan ve şükrederek, sabrederek daha iyi günlerin geleceğine inanmak için her sabah şevkle uyanan belki toplumun yüzde 50’sine yakın bir kesim var. İşini doğru yapmaya gayret eden, özel sektör, küçük esnaf, çiftçi çalışıyor, üretiyor, vergisini ödüyor. Toplanan bütün bu vergi pastası, ülkeye giren kayıt dışı ve yasa dışı gelirler bir şekilde çarkları döndürüyor. Şimdilik…

Erdoğan makro iktisat, para ve maliye politikaları konularında zorlanıyor olsa da Oyun Teorisine çok hâkim olduğu aşikâr. Bir süredir üzerimizde iktidarın tasarladığı bir oyun oynanıyor. Ancak bu zarların eşit olmadığı, kartların eşit dağıtılmadığı, kazançların orantısız olduğu bir oyun, hatta bir tür sosyal tuzak.

R TÜR SOSYAL TUZAK

Erdoğan makro iktisat, para ve maliye politikaları konularında zorlanıyor olsa da Oyun Teorisine çok hâkim olduğu aşikâr. Bir süredir üzerimizde iktidarın tasarladığı bir oyun oynanıyor. Ancak bu zarların eşit olmadığı, kartların eşit dağıtılmadığı, kazançların orantısız olduğu bir oyun, hatta bir tür sosyal tuzak. Psikolojide sosyal tuzak, bireylerin veya bir grup insanın kısa vadeli bireysel kazançlar elde etmek için harekete geçtiği, uzun vadede grubun tamamı için bir kayba yol açan çıkar çatışması ve buna yol açan teşvik mekanizmalarıdır.

Sosyal tuzaklar sayısız çevresel sorunun da nedenidir. İliç, 6 Şubat depremi, Soma maden faciası, sınırlarımızdan içeri giren belki 10 milyon civarı kontrolsüz göçmen, can çekişen tarım, talan edilen ormanlar buna bir örnektir. Mesela Turizm Bakanı ya da iktidara yakın kişiler kendilerine otel yapsınlar diye göz göre göre yakılan ormanlar, geri dönüşüm yapıyoruz diye dünyanın bir numaralı çöp ithalatçısı olmamız “sosyal tuzak” ve “sıfır toplamlı oyun” teorileriyle açıklanabilir. 26 Şubat Pazartesi günü açıklanacak tarım ithalat planı da yine güçlü iktidarın zayıf tebaası ile olan eşitsizler oyunun bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Sosyal tuzak terimi bilim camiasında ilk kez John Platt 1973’te American Psychologist dergisindeki makalesinde kullanmıştır[1]. Platt ayrıca sosyal tuzaklar ile sosyal çitler (karşı tuzaklar) arasında da ayrım yapar. Sosyal tuzaklar, kolektif kazanımlar pahasına bireysel kazanımlara öncelik veren bir davranışı veya eylemi temsil eder. Sosyal çit, bireylerin kısa süreli kazanç elde etme fırsatçılığının önüne geçebilecek tüm sistem reflekslerini içerir. Sosyal çitin olmadığı bir toplumda ise tek çare bir kurtarıcıyı beklemektir. Bugün ekonomiden, kurumlardan, devletin laik anlayıştan uzaklaştığını üzülerek izleyen milyonlar bir kurtarıcı beklemektedir. Bu da bizi bir başka tuzağa çeker: Kayıp Kahraman Tuzağı.

Biri çıksa, başı çekse, kapanan yolu açsa, bizi kurtarsa! Öyle biri gelse, yola ışık tutsa gerisi gelecek, her şey düzelecek diye düşünen, sabırla bekleyenler aslında sadece vaktin geçmesini izlemekten başka bir şey yapmıyordur.

Nisan 2022’de Politikyol’da yayınlanan “Çöp, Ortak Malların Trajedisi ve Vatanı Sevmek” başlıklı makalemde Ortak Malların Trajedisini açıklamıştım. ” Ortak Malların Trajedisi, aslında Homo Economicusun kendi çıkarına göre hareket etmesi neticesinde ortaya çıkan ve herkesin etkilendiği ve geri döndürülmesi zor doğa zararlarına vurgu yapar. Ortak kullanıma ait olan hava, su, deniz, denizdeki balıklar, otlak gibi alanlardan her bir bireyin bir parça daha fazla alması, örneğin kaçak trol avcılığı ile daha fazla balık tutma hırsında bir balıkçı tekneleri, o bölgedeki balık miktarını azaltacak ve kendileri de dahil tüm balıkçıların yakın gelecekte tutabilecekleri balık miktarını azaltacak ve hepsinin gelir kaybetmesine yol açacaktır. Bireylerin kendi çıkarları doğrultusunda bu ortak kaynaklardan daha çok pay alma arzusu aşırı kullanımın arkasındaki nedendir.”[2] Ama elbette vergilerimiz de hepimiz için kullanılması gereken bir kaynaktır. Devletin her hizmetinin, her harcamasının parasını bizim ödediğimizi hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.

Ortak malların trajedisine sebep olan yegane şey aslında toplumun bu sosyal tuzağa düşmüş olmasıdır. Kısa vadeli kazançlarını arttırmak için çalışan bir grup bir kaynağı aşırı kullanma eğiliminde olur. İliç altın madenindeki facia da, Boğazda balık çeşitliliğinin azalması de daha pek çok üzüldüğümüz devletin kontrol edemediği ya da etmekten imtina ettiği pek çok krizin açıklaması burada yatmaktadır. Örneğin, depremin enkazı da enkaz demirlerini ekonomiye kazandırmak için şevkle çalışan birkaç firmanın daha çok kar etmesi için bir an evvel, daha insanlar canlarının cenazelerine ulaşamadan kaldırılmıştı.

Son 8-9 yıl içinde (belki daha da öncesinde) olan biten her şey aslında Oyun Teorisi ile açıklanabilir. O halde oynanan oyuna göre de bir strateji oluşturmak gerekir. Bugün bizler sahipsiz bırakılmış, temsil edilmeyen, haklarını koruyamayan, yargısı, basını, sendikası, muhalefeti, üniversitesi susturulmuş bir toplumuz. Bu sistemde bir grup ise mutlu. Halinden mutlu olanların bir kısmı şükretmek gerektiğine ve daha iyisinin geleceğine inananları kapsıyor. Bir kısmı da aslında bu oyunun tarafı. Çekirdek iktidar ve merkeze uzaklıkla ters orantılı çıkarlar sisteminin verdiği kazançlara dayalı bir mutluluk söz konusu.

İşte bu mutlu mesut kesim her şeyin böylece devam etmesini arzu ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 yılına ilişkin “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçlarına göre, mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı, 2022 yılında yüzde 49,7 iken 2023 yılında 3,0 puan artarak yüzde 52,7 olmuş. Mutsuz olduğunu beyan eden bireylerin oranı ise 2022 yılında yüzde 15,9 iken 2023 yılında 2,2 puan azalarak yüzde 13,7 olarak gerçekleşmiş! Ancak TÜİK de çok uzun bir süredir güvenilirliği sorgulanan bir kuruma dönüştüğünden bu anket sonuçlarının ne kadar gerçeği yansıttığı tartışılır.

Bu oyunda iktidar ve çevresi sürekli kazanırken toplumun geri kalanı ise uzun vadeli ve geri dönüşü olmayacak kayıplar yaşıyor. Hatta 2021 eylülünde faizlerin mantık dışı bir şekilde indirilmesi ve ardından yaşadığımız kur krizi de bu oyunun bir başka evresi. Yine kazanan iktidar ve çevresi, kaybeden halk. Sıfır toplamlı bir kazanç oyunu bu. Sıfır toplamlı oyun, iki tarafı içeren, sonucun bir taraf için avantaj, diğer taraf için eşdeğer kayıp olduğu bir durumun oyun teorisi ve ekonomik teori ile matematiksel bir temsilidir. Başka bir deyişle, bir oyuncunun kazancı diğer oyuncunun kaybına eşdeğerdir ve bunun sonucunda oyunun faydasındaki net gelişme sıfır olur. İktidar ve çevresinin kazancı aslında halkın geri kalanının kaybettiği gelirlerin toplamına eşittir.

Bu oyunda halkın yanında nedense her seçimde (2019 Yerel seçimlerini hariç tutarsak) hep kaybeden ve dağınık muhalefetin derdi ise artık bu oyunun “kazanan” tarafı olmak. Bunun için de iktidar ile hizalanmak, çok diklenmemek gerektiğini düşünen, bu yönde hareket eden bir CHP görüyoruz mesela. Miting yapmaya karar verip sonra iptal ediyorlar. İyi Parti kendi kendini çözerken, aslında diğer tabela-muhalefet partilerinin aslında iktidarın asi kardeşleri olduğunu anlıyoruz. Muhalefet de iktidar da bu oyunu sürdürmek, kazançları çoğaltmak ve halkı oyundan koparmamak için uğraşıyor: ümit vermek, cesaretlendirmek sonra da yalnız bırakmak son zamanlarda çok alışık olduğumuz bir muhalefet tavrı.

Zarların hileli olduğu, araçların, kuvvetlerin eşit dağıtılmadığı bir oyunda kazanan zaten önceden bellidir. Sıfır toplamlı bir oyunda tüm stratejiler Pareto optimaldir. Yani oyunun taraflarından birinin durumunu kötüleştirmeden diğer oyuncunun durumunu iyileştirmenin mümkün olmadığı kaynak tahsisi durumudur.

Zarların hileli olduğu, araçların, kuvvetlerin eşit dağıtılmadığı bir oyunda kazanan zaten önceden bellidir. Sıfır toplamlı bir oyunda tüm stratejiler Pareto optimaldir. Yani oyunun taraflarından birinin durumunu kötüleştirmeden diğer oyuncunun durumunu iyileştirmenin mümkün olmadığı kaynak tahsisi durumudur. Böyle bir oyun kutuplaşma temeline dayanır. Bu oyuna Çatışma Oyunu denir. Yaklaşan seçimlere bu gözle bakabiliriz. Ortada bir rant pastası var. Seçime aday olmak için diğer adayı 20 milyon liraya tuttuğu kiralık katille öldürtüp ortadan kaldırmayı planlayan Belediye Başkan adaylarının olduğu bir siyasi ortamdan bahsediyoruz. Bir kurtlar sofrası bu. Sırf İstanbul’un bütçesi 2024 için 7 milyar dolar. Yeni çıkan rezerv alan yasası ile yaratılacak imar rantı da ciddi bir değer. Dernek, tarikat ve vakıfların bütçeleri, ekonomik büyüklüklerinin iktidar özellikle cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte artması da bir tesadüf değil. Çünkü onlar da bizim karşımızdaki ekibin oyuncuları.

Siyasetteki bu sıkışmışlık, çıkışı olmayan bir sosyal deneyde olduğumuzu, tüm çıkış kapılarının kapalı olduğunu ve çok az bir zamanımızın kaldığını gösteriyor. Bu hafta Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun faiz kararını değiştirmemesi de yine aynı oyunun parçası olarak görülebilir. Neden maliye ve para politikaları ciddi, samimi bir enflasyonla mücadele programı yürütmek için tasarlanamıyor? Neden gerçek bir dezenflasyon programı izlemiyorlar? Neden Türkiye nisan 1994’teki gibi bir kriz beklentisine girmiştir? Neden onca fedakarlıktan, uygulanan IMF programından sonra yine aynı yere gelmiş olmamızın sebebi, oyunun bir setinin oynanmış ve karşı tarafın her şeyi almış olmasındandır.

Bugün gelinen nokta ve nasıl içinden çıkılacağı mutlaka bir yerlerde yazıyordur. Bazıları Nutuk’tan bazıları Fransız Rezistans hareketinden ilham alabilir. Hepimiz hala o kurtarıcı kahramanın geleceğine inanmak istiyoruz.  Ancak o kahramanın aslında her birimizin içinde saklı olduğunu anladığımız anda kurtulacağız. Godot’yu beklemeyi bıraktığımız anda.[3]

[1] Platt, J. (1973). “Social Traps”. American Psychologist28 (8): 641–651. doi:10.1037/h0035723

[2] https://www.politikyol.com/cop-ortak-mallarin-trajedisi-vatani-sevmek/

[3] Samuel Beckett’in  (Godot’yu Beklerken) adlı tiyatro eseri (1952).

Aylin Seçkin
Latest posts by Aylin Seçkin (see all)

One thought on “İktidarın (Erdoğan’ın?) oyunu

  1. Peki ama sonuç olarak bu yazı neye varıyor
    Keşke daha doğrusal ve sonunda özet geçilebilecek bir yazı olsa
    İçinde kopyala yapıştırlar ve sürekli birbirini tekrarlayan cümleler olmasa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir