Seçimi geride bırakınca, yerel yönetimleri nasıl güçlendirelim, demokrasinin işlerliğini nasıl artıralım sorularının sorulması ve bunların üzerinde çalışılması gerekir. Yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi, merkeze bağımlılıktan kurtarılması, hem bunları merkezin onların imkanlarını kullanmak arzusundan kaynaklanan tasallutundan bir oranda koruyacak, hem de liberal demokrasinin işleyişini kolaylaştıracaktır. Bu satırları yazarken henüz yerel seçimler yapılmış değil. Ancak, hangi partinin ne oranda başarı sağlayacağını bilmeden dahi şimdiden bazı gözlemlerde bulunmak mümkün gözüküyor. En önemli gözlem, mahalli olması gereken bu seçimlerde başta cumhurbaşkanımız olmak üzere ulusal sistemdeki görevlilerin hemen hepsi seçim kampanyasına katılmış olmalarıdır. Sizce böyle bir seçime yerel seçim diyebilir miyiz?Merkezi hükümetin elindeki bütün olanakları iktidar partisinin lehine kullandığı bir seçime tamamen yerel seçimmiş gibi bakmanın mümkün olacağından ben pek emin olamıyorum. Özellikle İstanbul özelinde merkezi hükümet elindeki tüm olanakları yerel aday, yani İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı lehinde kullandı. Cumhurbaşkanının görevlendirdiği bütün bakanlar İstanbul’a gelerek kampanyaya katıldılar. Ne oranda başarılı oldukları seçim sonunda belli olacaktır. Ancak, merkezi hükümette görevli bakanların yerel niteliği kesin olan belediye başkanlığı seçimine “bulaşmaları” çok yadırgandı. Devlet görevinde olanların böyle davranmamaları gerektiği, bunların yakışıksız davranışlar olduğu söylenip durdu.Kısa bir süre önce altı muhalefet partisinin kendi adaylarını cumhurbaşkanı seçtirmek için giriştikleri mücadelede bekledikleri başarıyı elde edememeleri karşısında, yapılan yerel yönetimler seçimini ikinci bir milli seçime dönüştürme arzuları anlaşılabilir. Hatta, cumhurbaşkanlığı seçiminde “millet” cephesine bağlı partilerin seçmen karşısına birlikte çıkmalarına karşılık, şimdi her birinin seçmen temelinde desteğini öğrenmek için giriştiği mücadeleyi sanki bir milli seçimmiş gibi kabul etmelerinde de yadırganacak bir yön yok.
Yerel seçimlerin merkezi hükümeti de sarsacak sonuçlar doğurması, aslında ikisi arasındaki bağın gereğinden daha güçlü olduğunu gösteriyor. Nitekim, iktidar partisi açısından İstanbul’u kaybetmenin tam bir yıkım olacağı ileri sürülmüştür.
İSTANBUL’U KAYBETMEK İKTİDAR İÇİN YIKIM MI?
Anlaşılması zor olan, iktidar partisinin de bu mantığı benimseyip, yerel seçimde başarılı olmayı bir hayat memat meselesi yapmasıdır. Sonuçlar belli olduğunda şayet muhalif partiler hissedilir bir başarı sağlayacak olurlarsa, iktidar partisinin seçmen katında artık desteğini kalmadığını, dolayısıyla görevden gitmesi gerektiğini, bunu teyit etmenin yolunun da erken seçime gitmek olduğunu haklı olarak ileri süreceklerdir.Yerel seçimlerin merkezi hükümeti de sarsacak sonuçlar doğurması, aslında ikisi arasındaki bağın gereğinden daha güçlü olduğunu gösteriyor. Nitekim, iktidar partisi açısından İstanbul’u kaybetmenin tam bir yıkım olacağı ileri sürülmüştür. Neden? Görülebildiği kadarıyla merkezi hükümet dağıttığı maddi çıkarların büyük bir bölümünü İstanbul’dan, daha doğrusu bu belediyeyi elinde bulundurmaktan sağlamaktadır. Aynı gerçek, aynı yoğunlukta olmasa bile, herhalde diğer belediyeler için de geçerlidir.Farklı bir husus daha geçerli. Partilerin yerel yönetimler katında sağladığı başarılar, ulusal seçimleri kazanmaları için de malzeme sağlamaktadır. Birçok bakımdan merkezi hükümete zaten bağımlı kılınmış olan yerel yönetimlerden hükümet partisi tarafından yönetilenlerin başarılı olmasının sağlanması, muhalefetin elinde olanların da başarısız olmalarına gayret edilmesi, ülkemizdeki siyaset anlayışına göre, tabii sayılmaktadır. Bunun örneklerini yaşadık.Basit bir örnek: İstanbul Belediyesinde iktidar partisine bağlı çoğunluğun oluşturduğu belediye meclisi, başkanlık muhalefetin elinde diye, taksi sayısını arttırarak önemli olduğu düşünülen bir sorunun çözülmesine dahi izin vermedi. Daha da vahim başka bir örnek var. Merkezi hükümet, icraatı hakkında tereddüt beslediği belediye başkanlarını görevden alarak yerine kayyum dahi atayabilmektedir. Seçimle göreve gelen birisi yerine bir merkezi hükümet görevlisinin atanmasının demokrasiyle ne derecede uyumlu olduğunun takdirin değerli okuyuculara bırakıyorum.Bakanların seçim kampanyası yapmaları, merkezi hükümet yetkililerinin merkezi devletin olanaklarını yerel seçim kampanyasında kullanmaktan herhangi bir rahatsızlık duymamaları, devlet görevlilerinin iktidar partisinin memurlarıymış gibi hareket etmeleri…
BAKANLAR SAHADA OLMASI NEDEN SORUN EDİLMİYOR
Karşımızda eğer demokrasi ile yönetileceksek, aşılması gereken bir yerel yönetim-merkezi hükümet arasında yetki dağılımı sorunu var. Şu anda yerel yönetimler büyük ölçüde merkezi hükümete bağlı ve bağımlı. Merkezi hükümet yerel yönetimleri kendisi için bir siyasi kaynak olarak görüyor. Merkezi hükümet tarafından yürütülen başta araziler ve binalardan kaynaklanan rant dağıtımı olmak üzere siyasetten bireylere sağlanan menfaat tamamen olmamakla birlikte, büyük ölçüde belediyeler üzerinden dağıtılıyor. Durum böyle olunca da, merkezi hükümeti elinde bulunduranlar yerel yönetimleri de ellerine geçirmek için her türlü gayreti gösteriyor, her türlü imkanı zorluyorlar.Bakanların seçim kampanyası yapmaları, merkezi hükümet yetkililerinin merkezi devletin olanaklarını yerel seçim kampanyasında kullanmaktan herhangi bir rahatsızlık duymamaları, devlet görevlilerinin iktidar partisinin memurlarıymış gibi hareket etmeleri, devletin tarafsız olması gereken televizyon ve radyolarını kendi kampanyalarının bir aracına dönüştürmeleri, ve maalesef yargıyı bile kendilerinin siyasi amaçlarına uygun sonuçlar verecek şekilde etkilemeye çalışmaları bu zorlamanın sonuçları.Merkezi hükümet her ne pahasına olursa olsun görevde kalmak istiyor. Görevde kalmak için yerel yönetimi denetim altına almak istiyor. Burada esas demokratik sorunun görevden gitmek istemeyen merkezi hükümetten kaynaklandığını görmek pek zor değil. Pekiyi, merkezi hükümete egemen olan siyasi kadrolar neden gitmek istemiyorlar? Bu durumu nedenlerinin ayrıntılı araştırılması gereğini hemen teslim ederim ama hemen dikkati çeken bir hususa dikkati çekmek isterim. Günümüzde iktidara egemen kadroların önemli bir bölümü kendi bağımsız siyasal gücüne sahip olmayan, cumhurbaşkanının himayesine girerek seçim kazanan ve mevki sahibi olan, iktidardan uzaklaşmaları halinde fazla değer ifade ettikleri tartışılabilir, başka bir ifade ile, dönecek münasip mevkileri olmayan zevattan oluşuyor. Her türlü olanağı kural tanımadan kullanarak görevde kalmak istiyorlar. Demokrasi gibi siyasette kurallara bağlı olarak yarışmayı, üstelik kazanmak kadar kaybetmeyi de öngören bir sistemin bu zevata pek cazip geldiğini sanmıyorum.Siyasal kadroların görevlerini korumak için yerel yönetimlere egemen olmak, bilhassa onların sahip olduğu kaynakları kendi siyasal çıkarları için kullanma yatkınlıklarını isterseniz bir yana bırakalım, yerel yönetimlerin siyasal demokrasinin oluşması ve yaşamasında günümüzün tüm toplumlarında ifa ettikleri bir işlevden söz edelim. Sizlerin de gözlediği gibi, günümüz toplumları çok karmaşık yapılar. Sadece Türkiye’yi örnek alacak olsak bile, bir yanda metropoliten alanlar, diğer yanda küçük sanayi kentleri, bir yanda evrensel ticaretin yürütüldüğü merkezler, diğer yanda tarımın egemen olduğu bölgeler, kimi yerde milyonlarca insan yaşıyor, kimi yerde nüfus az ve azalmaya da devam ediyor. Bu farklılıkların hepsine yer verecek ulusal siyasetler oluşturmak adeta imkansız.Seçimi geride bırakınca, yerel yönetimleri nasıl güçlendirelim, demokrasinin işlerliğini nasıl artıralım sorularının sorulması ve bunların üzerinde çalışılması gerekir. Tabii siyasal liderler konuyu önemseyecekler mi, buna vakit bulabilecekler mi, pek sanmam ama yine de bunlar konuyu dile getirmemize engel değil.
Yorum Yazın