AKP elitlerinin görmediği ya da kabul etmedikleri durum, kendi siyasi iradelerini büyük ölçüde Erdoğan bağlamış olmalarıdır. Bu yüzden Uçum karşısında siyaseten etkisiz kalmaya mahkum olacaklardır.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan çıkışı sonrasında en çok gündemde gelen isimlerden birisi Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum.
Her pazar sosyal medya hesabından görüşlerini ifade ettiği makaleler yayınlıyor ve sık sık da AKP’li elitlerle polemiklere giriyor.
Dün t24’de Cansu Çamlıbel’e uzun bir söyleşi verdi. Söyleşide Uçum’un, çözüm sürecinden Kürt sorununa, kendi siyasi duruşundan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisine kadar geniş bir alanda görüşlerini öğrenme imkanımız oldu.
Diğer yandan söyleşide Uçum, Erdoğan’ın kişisel özelliklerinden hareketle bir kez daha aday olmayı hak ettiği mesajını verdiği de açıktır.
AKP/Erdoğan geleneğinin dışından gelen Uçum, kendisini Erdoğan’ın “fikri asistanı” olarak tanımlıyor. Ve Erdoğan’a olan yakınlığını ise; “Benim sürecimin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın programıyla, perspektifiyle yakınlaşması, benim ona destek veren bir pozisyona gelme sebebim benim dünya görüşüme uygun en doğru liderliği yapan insan olması sebebiyledir” sözleriyle açıklıyor.
Söyleşide bu yazının konusu bağlamında AKP’lilerle ilişkileri konusunda ise; “…Ben görevim sebebiyle zaten AK Parti’nin organik yapısı içinde değilim. Dolayısıyla AK Parti’nin yönetsel ve politika geliştirme süreçlerine parti disiplini içinde katılma imkânım zaten yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fikri yardımcılarından biri olarak yürütme içinde görev yapan biriyim. Açıkladığım görüşler de görevimin gerekleri olan ödevlerin sonucudur. AK Parti’deki arkadaşlarla karşı karşıya durmuyoruz, aynı hedefe yönelik faaliyet yürütenler olarak yan yanayız. Dolayısıyla bir çekişmemiz ve çatışmamız söz konusu olamaz.” cevabını verdi.
Peki gerçekten AKP elitleri ile Uçum ya da doğru ifade ile Erdoğan arasında bir görüş ayrılığı var mı?
Önce şu tespiti yapalım. Erdoğan Cumhurbaşkanı olmanın dışında AKP’nin de Genel Başkanı.
Bu haliyle AKP, kurumsal olarak siyasi parti olsa da işleyiş açısından bir şirket şeklinde yönetilmektedir ve bu neredeyse 10 yıldır bu şekildedir.
Bu açıdan sadece bakanlar değil AKP içinde de, yapılan her şey Erdoğan’ın izni, bilgisi, liderliği, onayı ile gerçekleştiğini ısrarla ifade etmektedirler. Hatta istifa mekanizması yerini Erdoğan’dan “affını istemeye” dönüşmüştür.
Ancak 31 Mart seçim sonuçları bu süreçte AKP elitleri içinde bir kırılma yaratmış ve partinin küçülmesini durdurmak için Erdoğan’ı kendi ifadeleri ile “siyasetin yumuşaması” adına CHP lideri Özgür Özel ile temas kurmaya ikna etmişlerdir.
31 MART SEÇİM SONUÇLARI AKP ELİTLERİ İÇİNDE BİR KIRILMA YARATTI
Bu açıdan bizatihi AKP, parti olma vasfını uzunca bir süredir ikinci plana itmiştir.
Ancak 31 Mart seçim sonuçları bu süreçte AKP elitleri içinde bir kırılma yaratmış ve partinin küçülmesini durdurmak için Erdoğan’ı kendi ifadeleri ile “siyasetin yumuşaması” adına CHP lideri Özgür Özel ile temas kurmaya ikna etmişlerdir.
Ancak bu girişimleri ne yazık ki başarılı olmadı. Çünkü; o dönemde yazdığım yazılarda özellikle ifade ettiğim gibi, AKP elitlerini Erdoğan’ın ikna etmeleri tek başına yeterli değil. AKP elitlerinin girişimi ancak Erdoğan’ın Bahçeli’yi ikna etmesi ile başarılı olabilir.
Nitekim o günlerde Bahçeli, AKP elitlerinden MHP/Bahçeli’ye yönelik eleştirilere;“… ülkemizde anormal hiçbir şey yoktur, hatta normalleşme safsatalarıyla milletimizin sinir uçlarını tahriş edecek gizli gündem teşrifatçılarına ikna olacak ve itibar edecek de olmayacaktır.… Yumuşama mesajlarına özenle saklanan ve sarılan yalan, dedikodu ve iftira kampanyasının hangi sinsi emellere, hangi sakat hedeflere odaklandığı az veya çok bellidir. Bir yanda yumuşaklık pozu veren, diğer yanda meşrep ve müktesebatında taşıdıkları nefret ve öfkeyi sağanak halinde yağdıran siyasi hasis ve hırçın zihniyetlerin ikiyüzlülüğü bugünlerde utanç verici düzeylerdedir. Kutuplaşmayı törpülemek yerine kurnazca tahrik edenler, husumeti örselemek yerine bayağı şekilde taçlandırıp tasdikleyenler elbette milletimizin gözünden ve gönlünden kaçamayacak aciz ve acıklı durumdadır.” cevabını vermişti.
Aynı günlerde Bahçeli yine; “AK Parti içindeki gayri memnun kesimin devamlı suyu bulandırmasını da dikkate alarak, …” sözleriyle AKP elitlerini bir kez daha uyarma ihtiyacı duymuştu.
O günlerde “Erdoğan'ın tercihi 'şimdilik' ‘Devlet’” başlıklı yazımda AKP elitlerinin neden başarısız olacağını analiz etmeye çalışmıştım.
O günlerde AKP elitlerinin amacı partinin kurumsal geleceğinden duydukları endişe yani AKP’yi siyaseten güçlendirme girişimi idi. Ama bunların hiç biri Erdoğan olmadan başarılı olma şansı yoktur. Çünkü onlar tüm iradeyi Erdoğan’a devrettiklerinde siyaseten etkisiz olmayı seçtiler.
Ancak AKP elitlerinin görmediği ya da kabul etmedikleri durum, kendi siyasi iradelerini büyük ölçüde Erdoğan’a bağlamış olmalarıdır. Bunu değiştirmeden Erdoğan üzerinde etkileri olmayacaktır.
Benzer şekilde Bahçeli’nin Öcalan çıkışı sonrasında da, Erdoğan’ın bir süre sessiz kalmasından aldıkları cesaretle, Mehmet Uçum’un sürece verdiği desteğe eleştirel açıklamalar yaptılar. Erdoğan’ın süreçten habersiz olduğunu ifade ettiler, Bahçeli ile Erdoğan arasında görüş farklılıkları olduğunu ifade ettiler. Mesela Bülent Arınç, mesela Numan Kurtulmuş, mesela Şamil Tayyar Uçum’u eleştiren açıklamalar yaptılar. Ama bu açıklamalar da, öncekiler gibi etkisiz oldu. Erdoğan ve Saraydaki danışmanların dedikleri esas oldu.
Bu açıdan Uçum başta olmak üzere kimi danışman ve bürokratlar, Erdoğan ile Bahçeli/Devler arasında taşıyıcı ve temsilci durumundadırlar.
Bu bağlamda, AKP elitleri bundan sonraki süreçte siyaseten etkili olmak, sözlerinin ciddiye alınmasını istiyorlarsa, Erdoğan kadar, partilerine ve siyasete de sahip çıkmaları gerekiyor.
Yorum Yazın