Sizi oraya cezalandırmak için atanlara inat, size düşen orayı kendiniz için bir düşünce, metin üretme alanına dönüştürmektir. Size düşen de, geleceğe not bırakacak her şeyi burada üretmenizdir.
Önce bir itirafla başlayayım; Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ile kıyaslayınca cezaevinde kaldım demeye utanır oldum uzunca bir süredir. Belki bu yüzden Demirtaş, Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman dahil olmak üzere kimseye mektup yazamadım.
Ancak İmamoğlu, Şahan, Çalık başkan başta olmak üzere diğer bürokratlar tutuklanınca, vatandaş olarak mektup yazmam farz oldu. Nitekim bazılarına dün ikinci mektubu bile yolladım.
Gazeteci olarak Ekrem İmamoğlu, Resul Emrah Şahan, Mehmet Murat Çalık, Necati Özkan, Mahir Polat, Mehmet Ali Çalışkan, Buğra Gökçe, Gürkan Akgün, Murat Abbas, Murat Ongun ile pek çok kez aynı ortamda bulundum. Davet ettikleri toplantılara katıldım, kimi ile söyleşiler yaptım.
Hatta adı pek bilinmesi de inanılmaz bir plak ve kitap koleksiyoneri ve farklı alanlarda iyi bir DJ olan Murat Abbas ile 2010’den bu yana tanışıyorum. Onlarca kez Beyoğlu esnaf lokantalarında yemek yedik, sohbet ettik. Aynı şekilde Necati Özkan ile 2013 sonunda tanıştım ve o dönem bir süre kendisi ile çalıştım. İmamoğlu’nu anlattığı kitabın son okumasını yaptım.
Bu satırları yazarken, bir şekilde tanıdığım bu insanların, üç kere girip, çıktığım; toplamda 17 aya yakın ikametim olan Silivri Cezaevi’nde olmaları açıkçası bana sadece garip geliyor.
Garip geldiği ölçüde de hüzün verici.
O yüzden bu satırları, sadece birine değil tüm tutuklulara yazıyorum.
***
Daha önce yazdım Silivri, sadece aileniz ve sevdiklerinizden uzak olduğu için soğuk. Ama içinizdeki haklılık duygusu, hapsedilmek istediğiniz yalnızlığın en iyi güçlü panzeri. O duygu asla bırakmayın.
Medyaya yansıdığı kadarıyla hepinizin günleri yoğun geçiyor. Bir yandan milletvekilleri, bir yandan avukatlar ve onların dışında haftada bir aile ziyareti.
Ve her birinin sizler için ayrı birer değer olduğunun farkındayım.
Sizi ziyaret eden milletvekilleri ile dışarıya siyasi mesajlarınızı, avukatlar aracılığıyla da dışarıdaki sorumluluklarınızı yerine getirecek mesajları iletiyorsunuz.
Özellikle “dışarı” ile ilişkiyi böylesine canlı tutup sürdürmeniz gerçekten çok değerli. Buna devam etmek eminim sizlere iyi de geliyordur.
Bunu sürdürmeye devam etmeli.
Bununla birlikte, şimdilik az saat geçirdiğiniz koğuşlarınızı, belli bir süre misafir olduğunuz, size verilen cezayı çektiğiniz dört duvar olarak düşünmeyin isterim.
Orası, öncelikle beden ve ruh sağlığınızı korumak zorunda olduğunuz bir yer.
Ve sizi “cezalandırmak” üzere oraya hepsedenlere inat yapmanız gereken, orayı kendinizi eğittiniz bir tür okul, düşünüp, yazdığınız yani üretim mekanına dönüştürmenizdir.
Bunu her şeyden önce kendiniz için yapmalısınız.
Sahip olduğunuz formasyonu geliştirmek ya da farklı bir alanda disiplinli bir okuma size iyi gelecektir.
Bununla birlikte okuduklarınız üstüne, sevdiklerinize mektup, ülkede olanlar, siyasi gelişmeler hatta sadece sıradan bir günlük dahi tutmanız içerideyken fark etmeyeceğiniz ama çıktığınızda size çok değerli gelecek bir hazine olacağını söyleyebilirim.
Sizi oraya cezalandırmak için atanlara inat, size düşen orayı kendiniz için bir düşünce, metin üretme alanına dönüştürmektir.
Ve bunlar sizi ruhsal olarak da sağlıklı kılacaktır.
Unutmayın ki Türk Edebiyatının en değerli eserleri bu ülkenin zindanlarında yazıldı. Nazım Hikmet’ten Kemal Tahir’e, Ahmed Arif’ten Sabahattin Ali’ye her biri en önemli eserlerini cezaevlerinde yazdılar.
Size düşen de, geleceğe not bırakacak her şeyi burada üretmenizdir.

Yorum Yazın