İlk çözüm süreci Öcalan açıklamaları ile son görüşmede açıkladıkları arasında çok fark olmadığını görüyoruz. İki görüşme arasında tek farkın devreye, kendisi ve Erdoğan dışında Bahçeli’yi de almış olması ve bir de yeni sistemle siyaseten işlevsiz hale gelmiş TBMM’ye değer atfetmiş olmasıdır. Açıkçası bunun dışında çok bir fark yok.
22 Ekim’de Meclis Grup konuşmasında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan yeni süreçte bir aşama daha geçildi.
Bahçeli’nin, Öcalan üzerinde tecridin kaldırılması, Dem Parti temsilcileri ile görüşmesinin önünün açılması ve nihayet Öcalan’ın PKK’ya çağrı yaparak örgütün kendini feshetmesi yapması karşılığında umut hakkından yararlanabilmesinin önünü açılması olarak tanımadığı süreçte nihayet DEM parti temsilcileri Öcalan’a gittiler.
Ziyaret sonrası yapılan açıklamaya gelmeden önce, Bahçeli’nin yaptığı çağrının, Erdoğan’ın kendisine ifade ettiği, “bu işi -muhtemelen kabul etmeseler de Kürt sorunu- kendi içimizde çözelim” ifadesinden sonra geldiği notunu düşelim. Bunu kendisi ile görülen Ufak Uras ben dahil pek çok gazeteciye yaptığı açıklamada ifade etti.
İktidar bloku içinde bu paylaşım geriye dönüp baktığımızda Suriye’de beklenen gelişmeler için bir ön alma olduğu pekala söylenebilir. Nitekim Bahçeli’nin çıkışından sadece 40 gün sonra Suriye’de HTŞ, neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan Esat rejimini devirdi.
İktidar bloku 2012’den bu yana Suriye’nin kuzeyinde oluşan de facto Kürt otonom yapısına hep mesafeli oldu. Hatta 2014 yılında o dönem o bölgede etkili olana İŞİD’in saldırıları üzerine Erdoğan, Rojova için “düştü düşecek” açıklaması yapmıştı. Ama bu gerçekleşmedi. Ve o bölgede Kürtler otonom bir bölge kurdular.
Esad’ı deviren HTŞ’nin Suriye’nin geleceği konusunda bir hedefi olabilir ama bunu belirleyecek olan tek başına kendisi değil. Bunda başta İsrail/Amerika olmak üzere Türkiye ve kimi AB ülkeleri belirleyici olacaklar.
Bu verili tabloda, HTŞ İsrail ve ABD tarafından desteklenmiş olsa da, radikal İslamcı geçmişleri unutulmuş değil ve bu ülkelerin hep hatırında. Buna karşı, Kürtlerin IŞİD ile verilen mücadelede ABD’nin yanında oluşu ve bir zamanlar İsrail’in Türkiye ile kurduğu laik/seküler yaşam tarzı ortaklığı şimdi yerini Kürtlere bırakmış durumda.
Bu açıdan İsrail ve ABD, Suriye’deki Kürtler konusunda ciddi bir ikilem içinde olduğu açık.
Bu bölge fotoğrafının uluslararası alanda görünüşü.
Peki içerden bakıldığında nasıl bir fotoğraf ile karşı karşıyayız?
İktidar bloku, muhtemelen gelmekte olan bölgesel gelişmeleri öngördükleri için Suriye’nin kuzeyindeki otonom yapıyı öncelikle siyaseten tasfiye etmek, olmuyorsa da etkisiz kılmak için Öcalan’ı kullanmak istedi.
İktidarın Öcalan hamlesi ile hem Demirtaş’ı işlevsiz kılmak hem de Dem Parti’yi etkisizleştirmek hem de onun Suriye’deki gücü üzerinden sadece bölgedeki Kürt otonom yapıyı etkileyerek, Suriye masasında daha güçlü olmak istiyor.
Şimdi soru, bu hedefler ne kadar gerçekçi?
Açıkça ifade edelim ki, bunlar gerçekçi görünmese de olmaması için çok fazla neden de yok.
Sonuçta iktidar iç siyasette zayıf olsa da dış siyasette belli bir gücü var ve Öcalan ile bu gücü biraz daha tahkim etmek istiyorlar.
Burada bütün mesele bu gelişmelerin iç siyasete nasıl etki yaratacağıdır.
Bunun içinde Öcalan’ı ziyaret eden Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in açıklamalarına bakmakta yarar var.
Oysa eminim ki, Öcalan da biliyor ki, Türkiye’nin Suriye’de “gerçekten” etkili olmasının yolu; içerde demokratik, adil, özgür bir Türkiye’den geçmektedir.
ÖCALAN GEÇMİŞTEN FARKLI NE SÖYLÜYOR?
Buldan ve Önder; Öcalan’ın sağlığının iyi, moralinin oldukça yüksek olduğunu ifade ederek başlıyorlar. Tabi her zamanki gibi, -iktidarın yok saydığı- Kürt sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik yaptığı değerlendirmeler hayati önemde olduğu da ifade ediliyor.
Görüşmede Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin değerlendirilmiş ve Öcalan, “dayatılan karanlık gelecek senaryolarına karşı pozitif çözüm önerilerini sunmuş” olduğunu öğreniyoruz.
Bunların ne olduğu ise;
“- Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.
- Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.
- Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.
- Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.
- Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.
- Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.
- Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”
şeklinde açıklanıyor.
Açıkçası burada Öcalan’ın 3 Ocak 2013’de başlayan süreçte ilk görüşmede yaptığı tespitlerden çok farklı olmadığını görüyoruz.
İki görüşme arasında tek farkın devreye kendisi ve Erdoğan dışında Bahçeli’yi de almış olması ve bir de yeni sistemle siyaseten işlevsiz hale gelmiş TBMM’ye aşırı değer atfetmiş olmasıdır. Açıkçası bunun dışında çok bir fark yok. Bir başka fark da aradan 12 yıla geçen zamanın geçmişi olması.
Oysa eminim ki, Öcalan da biliyor ki, tarafların “tarihi fırsat” olarak değerlendiği durumun gerçeğe dönmesinin yolu da, Türkiye’nin Suriye’de “gerçekten” etkili olmasının yolu; içerde demokratik, adil, özgür bir Türkiye’den geçmektedir.
Yorum Yazın