Esas mesele, İmamoğlu’nu salt Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alternatifi ya da sonrasındaki lider adayı olmaktan çıkarmak. Daha açık söylemem gerekirse, eğer İmamoğlu satın alınacak bir hikaye kuramadan Erdoğan sonrasının ana aktörü olur ise ya o yükseklikte kaybolur ya da orada çok kalıcı olamaz.Türkiye’nin en saygın iki araştırma şirketi olan Metropoll ve KONDA’nın son sonuçları gösteriyor ki Ekrem İmamoğlu bir aksilik olmaz ya da 31 Mart akşamı son anda bir karışıklık olmaz ise İstanbul seçimlerini kazanarak ‘yenilmezlik’ zırhına yeniden bürünüyor. Bu sadece Türkiye’nin en büyük kentini 5 yıl daha yönetmek anlamına gelmiyor. Aynı zamanda 70 yaşına gelmiş, ekonomi başta olmak birden fazla konuda kategorik hatalar yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da ciddi bir alternatif olmuş olacak. Aslında zaten öyleydi ama Türkiye siyasetinin birçok farklı denklemi onun bu rolü resmi olarak üstlenmesinin önüne geçti.Dahası muhalefet için ittifak siyasetinin geçerli olmadığı bir denklemde İstanbul seçimlerini kazanması başka siyasi gruplara gebe kalabilme ihtimalini de ortadan kaldırmakta. Böylelikle ilerleyen süreçte İmamoğlu görece ‘hür ve müstakil’ bir siyaset anlayışı da izleyebilir. Ancak Erdoğan gibi güçlü bir siyasi rakibi, onu takip etmesi çok muhtemel olan Hakan Fidan ve Selçuk Bayraktar gibi güçlü ve karizmatik siyasi aktörleri ilerleyen süreçlerde geride bırakabilmesi ve hepsinden de önemlisi arkasında kendisine bağlı kitleler oluşturabilmesi için zor ve çok önemli bir unsura daha ihtiyacı var; hikaye!
Benim burada hikaye ile kastım seçim sürecini, aşılan zorlukları anlatmak değil. Bunun ötesinde kendisi ile harmanlamayı başarabildiği bir Türkiye hikayesi oluşturup bunu hem Türkiye’ye hem de dünyaya anlatabilme işi.
KENDİSİNİ DÜNYAYA ANLATABİLECEK BİR HİKAYE
Hafızam beni yanıltmıyorsa İmamoğlu’nun en yakın çalışma ekibinde olan Necati Özkan 2019 seçimleri sonrasında seçim sürecini anlatan ‘Kahramanın Hikayesi’ adında bir kitap kaleme almıştı. Benim burada hikaye ile kastım seçim sürecini, aşılan zorlukları anlatmak değil. Bunun ötesinde kendisi ile harmanlamayı başarabildiği bir Türkiye hikayesi oluşturup bunu hem Türkiye’ye hem de dünyaya anlatabilme işi. Sonuçta Cumhurbaşkanı Erdoğan 1994 yılında resmen çıktığı yolculukta büyük bir hikaye kurgulamıştı ve bu hikaye dünyada da yankı bulmuştu.İster Şerif Mardin’in Türkiye ile tanıştırdığı merkez-çevre dikotomisi üzerinden okuyun, isterseniz de dindar siyasal aktörlerin sistemleşmesi üzerinden ele alın, Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir hikaye ile yola çıktı. Cumhuriyet sisteminin kuruluş sonrasındaki yürütücüleri tarafından doğrudan ve dolaylı yollar ile dışlanmış kitlelere siyasal ve sosyal yaşam alanı vadederken, dünyaya ise özellikle 11 Eylül sonrasında Müslüman bireylerin neo-liberal dünya düzeni ile uyumlu olabileceğini anlattı ve hatta belirli süre de gösterdi. Bunu yaparken Kürt meselesini ve Avrupa Birliği reform sürecini birbirine harmanladı ve kimi tabu konular üzerinde tabiri caiz ise tepindi ve onları yerle bir etti. Hoş bunu yaparken hiç yalnız kalmadı, liberal-sol aydınlar, Gülen Hareketi ve daha bir sürü resmi olmayan koalisyon ortağına da sahipti ve belki de bu sayede bu kadar örgütlü olabildi. Bunların üzerine içinden çıktığı toplumu bilmek ve liderlik karizmasını da ekleyince değiştirilemeyen bir lider oldu. İmamoğlu’nun da dediği gibi Türkiye siyasetinin son 30 yılına damga vuran bir siyasi figür oldu. Her ne olursa olsun, nasıl anılırsa alınsın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarihten silinemez bir siyasi figürdür artık.İmamoğlu’nun hitabeti Erdoğan kadar güçlü değil ama ondan daha sempatik. Herkes ile diyalog kurabilen bir yapısı var. İmamoğlu, yarın Bayburt’un kenar bir mahallesinin semt pazarında da BM genel kurulunda da kendisini gösterebilecek ve bu iki farklı atmosfere de yabancı olmayacak bir kişilik.
Yorum Yazın