Meclis açılışından bu yana tüm yaşananların özeti şu olabilir devlet, toplumu değil kendini korumak ve bunu siyaset üstünden yapmak istiyor ve muhalefeti de adım adım etkisizleştiriyor.
Türkiye’de 1 Ekim’den yani Meclis’in açılışından itibaren siyasette ilginç şeylerin olduğu sıkça yazılıp çiziliyor.
Bütün bunların ana referansı, Cumhur İttifakı’nın iki lideri Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamalarında gizli.
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Meclis açılışında Cumhurbaşkanı sıfatı ile yaptığı konuşmaya bakalım önce.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının önemli bir bölümünde dış politika özellikle Ortadoğu’da ki gelişmeler ve İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olabileceğini söyledikten sonra sözlerini şöyle tamamladı; “Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz. Şunun artık idrak edilmesi ihtiyaçtan öte bir zarurettir: Bugün, İsrail saldırganlığı karşısında, içeride ve dışarıda çatışma alanlarının değil, uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor. İsrail bölgeyi tehdit etmeyi sürdürdükçe; Türkiye de bölge halklarının, özellikle milletimizin güvenliği için öncü olmaya, yapıcı, uzlaştırıcı, birleştirici olmaya ısrarla devam edecektir. Bu vesileyle, Filistin davasına sahip çıkma noktasında tam bir mutabakat içinde hareket eden Meclisimize ve siyasi partilerimize şükranlarımı sunuyorum.”
Konuşmanın son bölümünde yer alan “iç cephe” vurgusu 1 Ekim sonrasındaki gelişmelerin ana referansı görünüyor.
Bu konuşmayı takip eden saatlerde bu kez MHP lideri Bahçeli, Meclis’te DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan ve Grup Başkanvekili Sezai Temelli’nin ellerini sıktıktan sonra gazetecilere konu ile ilgili olarak; “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” açıklamasını yaptı.
Bahçeli önceki gün ise bir adım daha attı ve; “Biz, gelişigüzel, keyfe keder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız. Biz durduk yere el vermeyiz, öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmanın merakına tevessül ve teşebbüs etmeyiz. DEM’e evvela düşen sorumluluk, uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması, dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir. Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda sıfırlanmış terör ve bölücülük melanetinden sonra, aşımızı beraber taşıralım, işimizi birlikte artıralım, huzur ve güvenliğimizi el ele çoğaltalım, nitekim dünya genelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yer yüzü cenneti olmasını sağlayalım. Aynı şey CHP Genel Başkanı için de geçerlidir.” ifadelerini kullandı.
Önce Erdoğan, sonra Bahçeli’den gelen açıklamalar, toplumun bazı kesimlerini heyecanlandırdığını, hatta yeni bir “çözüm sürecinin?” başlayabileceği dahi konuşuldu.
Hemen ifade edelim ki bütün bunlar, hem erken hem de iyimser beklentilerdir.
Neden mi?
Biraz geriye gidelim ve anımsayalım. Ayanı Bahçeli çok uzak olmayan bir geçmişte, DEM Parti ve öncülü olan HDP’nin kapatılması gerektiğini sıkça Meclis kürsüsünden savundu. Bu partileri “terör partileri” olarak tanımladı ve kendi partisinden de fazla oy almalarına rağmen hiçbir meşruiyetlerinin olmadığını ileri sürdü.
7 Haziran 2015 seçim sonucundan sonra Meclis’te kendilerinin solunda oturan HDP’yi yok hükmünde olduğunu defalarca ifade etti.
Daha yakın zamana gelelim. Bundan sadece 1,5 ay önce Bahçeli, “Bölücülere ve dolaylı şekilde teröristlere aktarılan Hazine kaynağımız derhal kesilmeli” ifadelerini kullanmıştı.
Gelinen noktada görüyoruz ki Bahçeli için, kapatılması gereken DEM Parti’den, “milli birliğe kenetlenme” teklifi yapılan, “Türkiye partisi” olması istenen DEM Parti’ye dönüş gerçekleşmiştir.
Peki “nasıl” ve daha önemli soru “neden”?
İktidar bloku, gerçekçiliği tartışılır bir dış tehditten hareketle iç cepheyi tahkim etme çabasıyla sadece DEM Parti’yi değil CHP’yi bu milli mutabakatın parçası yapmayı arzu ediyorlar.
ZOR BİR SORU; “NEDEN?”
Cumhur İttifakı’nın iki liderinin konuşmasında yer alan orak vurguya dikkat çekelim. Bunlar, sırasıyla “iç cephe” ve “yeni bir dönem”dir.
Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan bu iki kavramı Meclis açılış konusunda birlikte kullanmıştır.
Siyaseten gerçekçi yorum şu olacaktır; kullanılan bu iki kavramın ortak noktası, Türkiye’de toplumsal uzlaşmayı sağlam, farklılıkların bir arada yaşamasından çok, olası dış tehditlere karşı içerdeki farklı sesleri homojenize etme, farklılıkları yok saymaktan başka bir şey değildir.
Daha açıkça ifade edelim ki iktidar blokunun bu söylemi, Yerli ve Milli Muhalefeti inşa etme yolunda büyük bir adım olarak öne çıkmaktadır.
İktidar bloku, gerçekçiliği tartışılır bir dış tehditten hareketle iç cepheyi tahkim etme çabasıyla sadece DEM Parti’yi değil CHP’yi bu milli mutabakatın parçası yapmayı arzu ediyorlar.
Oysa iktidar blokunun yapması gereken; böyle bir dış tehdidin varlığı konusunda muhalefeti aynı zamanda toplumu ikna etmektir. Ama onlar sadece hamaset ile bunu bir gerçek olduğuna hepimizi ikna etmeye çalışıyorlar.
Ama hepimiz bunun gerçek olmadığını biliyoruz.
Ülkede bu kadar ağır sorunlar varken, gerçek olmayan gündemlerin peşine takılmak, zamansız cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasına girmek, ülkenin yaşadığı ağır sorunlara çözüm politikalarını ortaya koyamamak muhalefetin en büyük sorunudur.
MECLİS OTURUMU SONUCU: TEHDİT YOK
Önceki gün yapılan Meclis kapalı oturumunda, iktidarın muhalefeti ikna edemediğini CHP lideri Özel’in açıklamalarından öğrendik.
Bu durumda yapılması gereken, iktidar blokunun muhalefet için çizdiği “Yerli ve Milli muhalefet” çizgisine karşı çıkarak, ülkenin gerçek sorunlarını sert biçimde dillendirmek, bu sorunları kamusallaştırmaktır.
İşte muhalefetin de, yapmadığı ya da yapamadığı budur.
Ülkede bu kadar ağır sorunlar varken, gerçek olmayan gündemlerin peşine takılmak, zamansız cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasına girmek, ülkenin yaşadığı ağır sorunlara çözüm politikalarını ortaya koyamamak muhalefetin en büyük sorunudur.
Muhalefet bunu yapmadıkça, iktidar hiçbir şey yapmadan iktidar olma halini koruyacaktır.
Yorum Yazın